Wednesday, September 28, 2005

SEVGİ KURABİYELERİ

Bugün çok sevdiğim bir kardeşimin, çalışma arkadaşımın doğumgünüydü. Dünden beri ona ne yapsam nasıl değişik bir hediye versem diye düşündüm durdum ve Eltoşun Durunun doğumgününde yaptığı renkli kurabiyeler geldi aklıma... Malzeme de vardı ve değişik bir hediye olabilirdi..Duruyla önce kocaman bir yerbezi serdik, üstüne malzemeleri koyduk ve ben ona elimle gösterip hadi bana bunu ver hadi bana şunu ver dedim ve o da verdi.... Başladım hamuru yoğurmaya, kırmızı gıda şekeri koyduğumdan kıpkırmızı bir hamur oldu. Bir parça duruya verdim, hem oynadı hem yaladı ama çok eğlendi... Galiba stress attı birazcık da....Hamuru buzdolabına koydum ama biraz fazla bekletmişim dinlenmesi için. O arada yemek yedik, duru uyudu, Erkanla sohbet derken biraz geç kaldım hamura şekil verip pişirmeye. O yüzden galiba biraz sert oldu kurabiyelerim. Tabi kurabiyelerin ucuna pişirmeden önce şiş takmayı unutmadım çünkü sevgi kurabiyelerini demet yapıp verecektim arkadaşıma. Evet sevgili Burcu nun bu güzel tarifine ben SEVGİ KURABİYELERİ adını taktım. Çünkü onları sevgimle, neşemle, pozitif enerjimle ve kızımla yoğurdum , dostluk ateşiyle pişirdim ve buket yapıp yine sevdiğim birine armağan ettim. Üstelik kurabiyenin kaynağı da bir başka canımdan... İşte şimdi taaa bu siteye yazı yazmaya başladığım gün bahsettiğim, benim aklıma bu fikri sokan ve bana destek olan hala da destek vermeye davam eden biricik Eltoşum Burcu dan bahsetmenin tam zamanı. Onunla bundan 6 sene önce o ilk çocuğu Doruk u doğurduğu zaman hastanede tanışmıştık. Biz o zaman Erkanla daha sadece iki arkadaştık. Burcu o zamandan beni aklına kestirmiş ve inşallah Erkanla evlenirler demiş ve hep olduğu gibi sezgileri doğru çıkmış. Burcu benden yaşça küçük olmasına rağmen her zaman olgun, bilgili, yardımsever ve mükemmel bir insanın tanımında var olabilecek her özelliği taşır. Ama yanlış anlaşılmasın bir o kadar da çılgın, çocuk, neşeli ve enerjiktir. Onu kardeşim, arkadaşım, eltim, dostum, akıl hocam ve daha pek çok özelliğiyle çok seviyorum. Biliyorum ki o sadece iyi günde değil, kötü günde de yanımda... Benden yaşca küçük dedim ama herşeyde benden önde... Evlilik, 1.çocuk, 2. çocuk, site, yemek, kitap ve daha çok şey.... İşte böyle sürekli birşeyler öğrendiğiniz, konuşurken zevk aldığınız ve görmek için can attığınız bir Eltoş o.
Allah herkese böyle bir elti nasip etsin.
Bu arada kurabiye malzemelerini de vermeyi ihmal etmeyim:
* 250 gr. pudra şekeri.
* 1 paket margarin ya da tereyağı (oda sıcaklığında)
* 1 paket vanilya
* Yaklaşık 500 gr. un
* Gıda boyası
Tüm malzemelerden hamur yapıp biraz buzdolabında bekletiyorsunuz. Merdaneyle ince açıp kalıplarla şekillendiriyorsunuz ve uçlarına çöpşiş yapmak için kullanılan çubuklardan takıp önceden ısıtılmış fırında hafif renk değiştirinceye kadar pişiriyorsunuz.
Afiyet olsun.

Tuesday, September 27, 2005



Doğduktan üç ay sonra annesini kaybeden bir bebek, anne babası ayrı olduğu ve babaları onları terk ettiği için okuyamayan kardeşler, ayakkabı alacak parası olmadığı için spor ayakkabısıyla okula gidip azarlanan bir ortaokul öğrencisi, ilkokula başladığı gün annesi ölen bir çocuk, babasız bir çocuğun babasıyla oynayan çocukları gördüğü anlar, çocuğunuzla alışverişteyken sizin doldurduğunuz alışveriş sepetinin içindeki yiyecekleri inceleyen bir dilenci çocuk ve daha aklıma gelmeyenler..... Eşitlik mi eşitsizlik mi, şans mı şanssızlık mı, mutluluk mu mutsuzluk mu, kader mi talihsizlik mi....

Bugün ve çok zaman yaşadıklarım bana bunları yazdırdı, gün boyu yaşadıklarım, gördüklerim, daha önceden duyduklarım hayatın ta kendisi. Kim ister bunları yaşamak, hele de masum bir yavruysa. Dayanamıyorum bunlara, çok üzülüyorum bebelere, minicik yüreklere. Hayatlarını onlar seçmediler, anne babalarını yaşamlarını seçmediler. Pekiyi neden kimileri çok şanslı da kimileri küçücükken hayatın tüm zorluklarını yaşıyor? Neye göre şans,kime göre. Galiba anne olunca bu duygularım daha da ağır bastı...O kadar muhtaç o kadar masum o kadar sevilmeye ihtiyaçları var ki bütün çocuklar hak eder bunları. Gözlerinden süzülen iki damla üzüntü gözyaşı, acı gözyaşından daha kötüsü yok bu dünyada. Onlar hep gülsün, hayat onları hep iyiliklerle karşılaştırsın, kaderin en güzelini yaşasınlar ve hep böyle kalsınlar.
DÜNYADAKİ TÜM ÇOCUKLARI SEVİYORUM

Sunday, September 25, 2005

PAZAR PAZAR


Pazar günlerini oldum olası sevmem. Nedense içim sıkılır ne yapacağımı bilmem. Bu pazar da Erkan' ın bütün gün çalışacağını duyunca iyice içim karardı. Havanın da etkisiyle biraz sıkıldım bu habere. Allahtan Duru var onunla vakit geçiririz dedim, bir de bugünü zevkli hale getirecek birşeyler yapmalıydım. İlk olarak şöyle uzun zamadır yapmadığım kıymalı pide pişirmeyle işe koyuldum. Önce ılık sütün içinde yaş mayayı erittim. Daha sonra unun içine bu mayayı, erimiş margarini, tuzu ve yumurtayı kattım. Bir güzel yoğurdum. Ağzını kapatıp mayalanmaya bıraktım. Bir yandan kıymalı harcı hazırladım: önce soğanları yağda kavurup, arkasından kıyma ve domatesi ekledim. En son da maydanoz, karabiber ve tuzu katıp ocaktan aldım.. 45 dak. sonra hamur mayalanmış iki katı olmuştu. Bunlardan 6 tane beze yaptım ve merdane yardımıyla uzun şekilde açtım. İçine kıymalı harctan koyup iki yanını birleştirdim ve üzerlerine zeytinyağı sürüp 20 dak. beklettim. Beklemeden sonra yumurta sarılarını sürüp önceden ısıtılmış 200 derece fırında pişirdim. Harika Karadeniz pidelerim hazırdı... Karadenizli değilim ama pidelerime güveniyorum. Tüm bunları yaparken Duru bir güzel uyudu annesini hiç üzmedi...İşte malzeme:

Hamuru:
* 4 su bardağı un
* 1 kahve fincanı erimiş margarin
*40 gr. yaş maya
* 1 yumurta
* tuz

Harcı: (Dilediğiniz harç ile yapabilirsiniz)
* 150 gr. kıyma
* 1 çorba kaşığı zeytinyağ
* 2 domates
* maydanoz
* tuz, karabiber

Üzerine sürmek için bir yumurta sarısı.

Bunları yemek için birileri gerek; yalnız tadı çıkmaz. Aslıyı aradım, saat üç gibi Barış, Aslı, Bora, Iraz geldiler.... Dördü de alem, beni çok güldürüyorlar Duru da onları çok sevdiği için inanılmaz keyifli oluyor. Önce evimizin giriş katındaki masa tenisi salonuna indik hep beraber... Dörtlü oynayalım diye. Ama karşınızda Barış ve Bora ikilisi olunca oyun mu oynuyorsunuz azap mı çekiyorsunuz yoksa gülme krizine mi giriyorsunuz siz düşünün artık.... Kısa süren sportif aktivitemizden sonra yukarı çıkıp yemeğe koyulduk pek tabi...Dün yaptığım elmalı kurabiyeler ve çokpratik bir patates salatası ve pideler......Kaybettiğimiz kalorileri hemen aldık yoksa üzülür canımız kalorilerimiz....
Bunları yerken Durunun cd lerini izlemeye dalan Barış ve Boranın hali de içler acısıydı. (resimleri nedense bir türlü indiremiyorum.)
Onlar gitti, biz de Duruyla "Günaydın Et Lokantası" na doğru yola koyulduk Erkan ve Tayfunlarla buluşmak için..Bir pazar günü böyle geçti, sevdiklerimizle ve keyifle... Maalesef çektiğim fotoğrafları siteye yükleyemedim ama nedenini şimdi araştıramayacağım.

Friday, September 23, 2005

EKŞİ SEVENLERE

İşte yine cuma geldi çattı... Benim için hafta sonları çok yorucu bir o kadar da dolu geçiyor... Çünkü Duruyla başbaşa kalıyoruz ve birbirimize doyuyoruz. Beraber hem güzel vakit geçiriyor hem de bir o kadar savaşıyoruz... Ama haftasonları onunla çok güzel.... Bugün öğlen işyerinden , yeni doğum yapmış bir arkadaşıma göğüs pompası yetiştirmek için erken çıktım. Amacım tekrar işe dönmekti ama Duruyu da alıp biraz onunla vakit geçirmek girince aklıma pompayı teslim ettikten sonra eve koştum. Onu da alıp doğru parka gittik, kum havuzunda oynadık. Tabi bizimkinin heryeri kum olduğu gibi yerlerde süründüğünden çamurlu bir görüntüsü vardı eve geldiğimizde. Doğru banyo. Bir güzel yıkandı kızım mis gibi koktu ve uykuya yattı. Bana da gün doğdu, hemen akşam için değişik bir yemek yapmak istedim. Önceden ıslattığım nohutları da düşünerek uygun bir tarif bulmalıydım kendime ve bugüne dek hiç denemediğim birşey..İşte bu arayışlarıma sevgili Hanife nin sitesinde son verdim. Hem nohutları kullanabileceğim, hem sağlıklı, hem de çok değişik bir tarif buldum: Ekşili nohutlu mercimekli kabak....Hemen yapmaya başladım. Önce rendelenmiş soğanları zeytinyağında öldürdüm. Ardından Sapancada yaptığım domates salçasından biraz ekledim. Bunları bir güzel kavurup içine küp küp doğradığım kabakları attım. (Hanife yuvarlak kabak kullanmış ve daire şeklinde kesmiş). Kabaklar biraz renk değiştirince mercimek ve nohutu ekledim. Biraz kaynar su katıp, tuzu da koyup pişmeye bıraktım. Kabaklar pişince ocaktan aldım ve servis yaparken üzerine rendelenmiş sarımsak ve limon suyu döktüm... En üste de nane... Duru bayıldı, Erkan bir cuma akşamı daha romantik bir yemek beklese de tabağı sildi süpürdü. En güzeli de çok sağlıklı bir yemek oldu. Sebze , baklagiller hepsi var... Tavsiye ederim. Bu güzel tarif için teşekküler Hanife İÇÖZ'e.
İşte malzeme:
& 2 kabak
& 1 su bardağı haşlanmış nohut
& 1 su bardağı haşlanmışl yeşil mercimek
& 2 domates ya da salça
& sarımsak
& limon suyu
& nane

Thursday, September 22, 2005

ÇOK SOSYETİK BİR YEMEK



İki gündür dinmek bilmeyen başağrısı ile uyandığımda bugün değişik ve güzel bir gün olmalı dedim içimden..Başağrısını unutmalı günün keyfini çıkarmalıydım. Yine son zamanlarda hep tekrarlandığı üzere yine Duru arkamdan feryat figan ederek işe gitmek için evden ayrıldım. Bu sabahlar beni çok üzüyor, çok suçluluk duyuyorum onu bıraktığım için. Herhalde çalışan annelerin en büyük derdi bu, gerçekten vicdanınız gün boyu sizi yiyor ama sonra telefonda sesini neşeli duyunca o anlık olduğuna karar verip ben de biraz rahatlıyorum...
Bugünü kendime yemek günü ilan ettim... İlk olarak da işe bizim Nurgül'ün yapacağı öğlen yemeğine karışarak başladım. Uzun zamandır yemediğim yapımı kolay ve bir o kadar da lezzetli sosyete mantısının yapılmasına o gün şirkette bulunan bayanlar olarak karar verdik. (zaten bugün sadece bayanlar vardı!!!!!!) Aklımda kalanıyla ve biraz da internet yardımıyla nasıl yapılacağını planlayıp Nurgül' e anlattık...Müge de sağolsun. Canımız Nurgül yanına bir de patates salatası yapmıştı ki sormayın gitsin. Öğleni zor ettik, resimlerden de anlayacağınız gibi keyfimiz yerindeydi. İyi ki şu bizim kızlar var, onlar sürekli şirkette olduğu için çok keyifli çok eğlenceli oluyor iş saatleri.
İşte sosyete mantısının tarifi:
(12 tane mantı için 3 yufka) Soğan ve kıymayı bir güzel kavurun. Bir yufkayı dörde bölüm ve her bir parçanın uzun kenarına kıymalı harcdan koyup sarın ve gül şekline getirin. Hazırladığınız börekleri az yağda kızartın ve üzerine önce sarımsaklı yoğurt onun üstüne de tavada yağla kızarttığınız salçadan dökün. En üste kırmızı biber ve sumakla servis yapın. Harika oluyor. Bakmayın mutfağımızın dağınıklığına aslında hiç böyle değildir. Nurgül (hemen üstteki pembe t-shirt lü ) çok düzenli ve titizdir ama malum kızartma olunca biraz dağılmış. Bu kadar yediklerine de bakmayın hepsi incecik. Öğlen bu şekilde kapandı ama akşam vardı daha, akşama yapılacak yemek hem değişik hem de besleyici olmalıydı...Hemen bir arştırma ve çok güzel bir yemek bulundu. Onun tarifini ise artık yarına yazacağım, yoksa bu başağrısı beni öldürecek.

TATİLLER

Tatil...... çok şey ifade ediyor benim için.....yemek, dinlenme, uyku, eğlence, rahatlık, sohbet ve daha bir sürü güzellik.Oldum olası tatilleri çok sevmişimdir. Küçükken her yaz merakla ile daha beklerdik acaba bu sefer nereye gidecektik diye.... Okullar kapanınca arkadaşlarım üzülürdü hep, koca yaz nasıl geçecek diye. Bir an önce açılmasını isterlerdi okulun.. Bense hiç istemezdim dönmeyi, evde oturmak bile daha cazip gelirdi.... Yaz tatili, bayram tatili, kar tatili, aşı tatili, sömestre tatili........Hep tatil beklerdim...
Yıllar geçti hiç değişmedi bu huyum, şimdi de en ufak tatilleri bile hesaplayıp değerlendirmeye çalışıyorum. Evliliğimizin ilk dört yılı her tatili değerlendirdik, yurt içi yurt dışı sürekli gezdik. Zaman zaman arkadaşlarımızla (değişmez tatil arkadaşlarımız Gökçe ve Onur) zaman zaman sadece Erkan ve ben çok güzel yerler gördük. Tatile çıkmadan önce ben gideceğimiz yer ister yurtiçinde ister yurt dışında olsun, internette araştırırım, görülmesi gerekli yerler, yemekler, aktiviteler, ne varsa oraya dair bir liste çıkararırım ve günlük gezi planları yaparım, sonra da yola koyuluruz... Giderken mola vereceğimiz yerleri bile düşünürüm çünkü Erkan yolda acıktı mı hiç çekilmez.. Asabi, asık suratlı bir insanla yolculuğa hiç gelemem.... Ama karnı doydu mu, ondan tatlısı yoktur. Bu yüzden de herşey planlıdır...Evlendikten sonra ilk üç yıl arkadaşlarımızla tatil yaptık, sonra onların çocukları ve şimdi de bizim Duru aramıza katılınca henüz biraraya gelip tatil yapamadık onlarla ama Duru bir yaşına kadar hem yaz tatili hem de yurt dışı seyahati yaptı... Galiba kızım da bana çekecek...İkili tatillerimiz artık üçlü olacak ve inşallah yine gezmeye devam edeceğiz. Ama en güzel yerler bizim ülkemizde, işte en beğendiğim yerlerden Amasra ve Fethiye Hillside. Gerçekten tavsiye ediyorum; Amasra da tatilinizi şartlara ve oraya göre yaşıyorsunuz... Hillside da, şartlar size uyuyor, ortam size göre hazırlanıyor.. Geçen gazetede okuduğuma göre değrlendirirsem; Hillside Houte Couture tatil, Amasra konfeksiyon tatil... Ama ikiside süper....
Bugün nedense canım tatilleri yazmak istedi.... Galiba acil bir tatil lazım bana......

Wednesday, September 14, 2005

ÇAY SAATİ


Ben küçükken annem çalıştığı için en çok arkadaşlarımın anneleriyle gittiği misafirlikler ve oralardaki beş çaylarına özenirdim. Onlar hep bir komşuda toplanır, anneler içeride otururken çocuklar oynar sonra da çaylar içilir, pastalar, börekler yenirdi. Hem anneleri yanlarında, hem arkadaşlarıyla beraberler hem de güzel şeyler yiyorlar derdim hep, içim giderdi. O yüzden de bir dönem bana "büyüyünce ne olacaksın" diye sorduklarında "ev hanımı" derdim.
Şimdi çalışıyorum ama beş çaylarını da zaman zaman vakit bulduğumda sevdiklerimle paylaşıyorum.
Bugün de o günlerden biriydi... Almanyadan gelen Ünzile Teyzemin de burada olmasını fırsat bilip, bugün işi astım ve hep beraber benim en küçücük Güler Teyzem' in evinde toplandık. Duru, Kıymet, ben, annem, en büyük teyzem Yüksel, Ünzile Teyzem ve Durunun babaannesi Vici (asıl adı Vicdan). Aslında uzun zamandır Güler Teyzeme gitmek istiyordum Duruyla; BUBU yani onların kedisini tanıştırmak için. Malum benimki kedi hastası, çöplerin dibinden ayrılmıyor kedileri görünce. Bari biraz daha hijyenik olsun dedik ve bugün gittik Bubu yu sevmeye...Ama Bubu Durudan çok korktu hep kaçtı, zavallı Duru hayal kırıklığına uğradı...
Ama biz Durunun aksine çok mutluyduk, çünkü teyzem öyle bir sofra donatmıştı ki; neler yoktu....İşte yukarıda....
Gerçekten yemeklerin yanında bir de insan sevdikleriyle olunca çayın da tadı başka oluyor dolmanın da....Sohbet, dedikodu, eğlence .... vakit nasıl geçti anlamadık. Tabi biz: Kıymet, Duru ve ben arabayla eve gelirken ayrıca dedikodularımızı yapıp yine eğlendik...Menüde mi neler vardı, işte liste:
* Zeytinyağlı yaprak ve lahana dolma
* Patates salatası
* Makarna salatası
* Su böreği
* Simit
* Mercimek köftesi
* Browni
* Mücver
ve tabi ki sınırsız mutluluk ve çayyyyyy.....

Tuesday, September 13, 2005

İŞİN GÜZEL YANI


İnsan eğitimci olunca işi de hep insanlar oluyor...Bu yıl onuncu senemi dolduruyorum bu
meslekte... Tam on yıldır değişik sektörlerden firmalara eğitim veriyorum daha çok da bireysel gelişim eğitimleri. E tabi hal böyle olunca da sürekli yeni insanlarla, yeni hayatlarla, yeni sevinçlerle, yeni sıkıntılarla tanışıyorum. Onlarla beraber yaşıyorum iş hayatlarını zaman zaman özellerini...Bir anlamda psikologluk gibi...Hepsi ayrı bir hikaye, hepsinde ayrı kahramanlar ama aslında tek ve ortak sorun: ANLAŞILAMAMAK. İnsanların aslında tek istediği var, karşısındakinin onu dinlemesi sadece dinlemesi. Ona özel olduğunu hissettirmesi, onu dinlediğini ona hissettirmesi...Adına ne dersek diyelim bence tüm sorun bu...Her yaştan her pozisyondan her cinsten insanların tek istediği adam yerine konmak... Koymuyoruz çünkü, yargılarımızla, sesimizle, bedenimizle eziyoruz karşımızdakini, bilerek isteyerek bazen özellikle....
Verdiğim tüm eğitimlerden birşeyler öğrendim. Her insan, her hayat, her paylaşım çok şey kattı bana. Belki de o yüzden seviyorum bu işi; öğretirken öğreniyor, öğrenirken öğretiyorum. O yüzden tek tek teşekkür ediyorum bugüne kadar katılımcım olan herkese. Benim onlara verdiğim kağıttan sertifikalara karşılık onlar da bana hep hayat sertifikası verdiler. Hayata daha farklı bakmamı sağladılar, bana çokşey kattılar. İşte son verdiğim eğitimden ve dünya tatlısı katılımcılardan birkaç alıntı... Beraber yediğimiz akşam yemekleri, bazen kahve aralarında yaptığımız bayan bayana muhabbetler.... Hepsi çok özel hepsi çok güzel anlar.....

Monday, September 12, 2005

BİR PAZARTESİ


Güzel bir hafta sonunun ardından işte yine pazartesi. Ama bu pazartesi diğerlerinden farklı çünkü bugün kızımla başbaşaydım. Bugün işe gitmedim; sabah Duru biraz huysuz olsa da başbaşa bir kahvaltı yaptık. Sonrasında Duru, anneannesi ve ben Cuma günü olacak Aslının nişanı için masa süslemeleri almaya gittik. Niyetimiz bir organizasyon şirketiyle anlaşıp tüm hazırlıkları onlara yaptırmaktı ama Aslı fiyatı fazla bulup istemediği için en azından bari biz masaları süsleyelim dedik annemle.. Güzel birşeyler alıp dizayn yaptık bakalım ilerleyen günlerde burada da paylaşınca nasıl olacak? Haftasonu Sapancadan yine bir haftalık nevale ile döndük bu sefer elmalar da olmuştu ve dalından bir sürü elma toplayıp getirdik... Bu elmalardan birşey yapmalı diye düşünürken Erkanın bayıldığı elmalı kurabiye geldi aklıma....Hemen giydim önlüğü Durunun da eline merdaneyi verdim oyalansın diye....Önce elmaları soydum ve rendeledim, içine tozşeker atıp bir güzel suyunu çekene kadar pişirdim. Ocaktan alınca tarçın kattım, ben de olmadığı için ceviz koyamadım ama süper oluyor cevizlisi... O soğurken ben hamura başladım. Önce unu kattım, sonra yumurta ve yağ, daha sonra da yoğurt ve pudra şekeri... Tam kabartma tozu aranırken sonuncusunu geçen hafta kullandığım aklıma geldi, hamuru bırakıp gidemem de almaya.... Allahtan teyzem alt katta oturuyor, Kanadada olması önemli değil, anahtar bende........ Hemen hamurlu ellerle, alt kata.... Aramadığım yer kalmadı en sonunda buldum: buzdolabında 8 ay sonra gelince kullanılacaklar kutusunun bir köşesine koyup kutuyu da buzdolabına atmış teyzeciğim.... Benden kaçar mı, ama bu satırlarımı okuyorsan lütfen daha çabuk bulacağım yerlere koy bunları....
Neyse kabartma tozunu da kattım, baktım hamur daha cıvık, biraz daha un kattım. Amaç kulak memesi yumuşaklığında olması.... Sonra merdane ile açtığım hamur parçalarını bıçakla üçgen şeklinde kesip, aynı sigara böreği sara gibi, içine elmalı harç koyup sardım. Yağlı kağıt serdiğim tepsiye koyup, daha önceden ısınmış fırında kurabiyeler pembeleşinceye kadar pişirdim... Soğuyunca üstüne pudra şekeri serptim...İşte bu kadar basit.... Erkan yanda fotoğrafını gördüğünüz tabağı silip süpürdü bile....Bu arada ilk defa fotoğraf çeken cep telefonum var ve artık resimleri burada paylaşabileceğim...İsteyenlere işte Elmalı Kurabiye:
Hamuru:
* 1 yumurta
* 1 paket margarin (oda ısısında yumuşamış)
* 3 çorba kaşığı yoğurt
* 1 paket kabartma tozu
* 1 paket vanilya
* 1,5 çaybardağı pudra şekeri
* Aldığı kadar un
Harcı:
* 2 orta boy elma
* 1 su bardağı tozşeker
* 1 tatlı kaşığı tarçın

Afiyet olsun!

Monday, September 05, 2005

KIZIM OLMADAN ASLA



Pazar pazartesi günü eğitim vereceğim için şehir dışındaydım. Beykoza bağlı (şehir içi gibi gelse de size aslında şehirle alakası yok) Mahmut Şevki Paşa köyünün biraz dışında harika bir butik otel tarzı olan Green park oteldeydim. Doğayla iç içe, mis gibi havası olan bu otelde nedense kendimi hiçiyi hissetmedim...Gün boyu eğitim verdiğim için hissetmedim ama akşam odama gidince bir yanım eksikti... Bir boşluk vardı o anda... Bir sessizlik, bir durgunluk....
Ne zormuş insanın çocuğundan ayrılması..İlk defa Durudan ayrıldım, onsuz bir gece geçirdim....Daha önce de annemlerde kalıyordu ya da gece biryere gittiğimizde geç olduysa almıyorduk ama sabahın köründe koşup kavuşuyordum ona... Bu sefer pazar sabahı o uyurken çıktım evden.... Uyanınca beni görmedi. Babası o gün evdeydi allahtan ve babaannesi de geldi... Ama bana o kadar düşkün kü bu ara, ne yapacak diye düşünürken babasından iyi ve mutlu olduğunu duyunca rahatladım...
İsterse dünyanın en güzel oteli olsun gözünüz hiçbirşey görmüyor... İki gün boyunca elimde Durunun yandaki fotografları habire öpüp kolladım...
Kızım olmadan asla evet....... ben onsuz hiçbir yere gidemem.... İnsanın ailesi yanında olmayınca hiçbirşeyin tadı yok... Erkanın ve Durunun hayatımdaki yerinin ne kadar büyük olduğunu bir kez daha anladım...Herşey onlarla güzel....

Saturday, September 03, 2005

ALLAHIN EMRİYLE


İşte beklenen gün geldiiiii. Aslıcığım, canımın içi, güzel kardeşim evliliğe ilk adım atıyor.... 1 Eylül akşamı, geleneklerimize!!!!!! göre kız isteme olayımız gerçekleşti...Günlerdir yapılan telaş, hazırlık ve heyecan tatlı bir şekilde sonlandı.. Tabi gecenin organizasyonunu yine ben yaptım ama iş yoğunluğundan gerekli hazırlıkları anneciğim en mükemmel şekliyle tamamlamış. Bana da Menekşeyi (apartman görevlimizin eşi) alıp gitmek kaldı... O gece Menekşe elimiz ayağımız oldu....
Efendim ben kız isteme esnasında cadı kızım Duruyu uyutmakla meşgul olduğum için olaya hakim olamadım ama galiba kızı babam değil babaannem göndermiş..... Çünkü babam o sırada Barışa, kızı ancak sorduğu şu soruyu cevaplarsa alabileceğini söylüyormuş... "Senin Yaptığını Çorumlu Bile Yapmaz" lafı nerdeb geliyor.... Çorumlu olan zavallı Barış kem küm edip cevabı veremeyince allahtan dayısı imdadına yetişip iki ayrı hikayeyle olayı bitirmiş.... Babam mutlaka hikayeleri araştıracaktı ama....
O akşam biz anneanne, babaanne, Yüksel Yeyzem onun kızı Gül, Aslının arkadaşı Pınar ve bizim aile olarak tüm salonu kaplamıştık.... Misafirler gelince yer bulursa ne ala.....
İşte beklenen an geldi. Zillllllllllllllllllllll.... Bizmkiler çok heyecanlı değildi Allah için... Ne de olsa alıştılar artık bu olaylara. Hatta bir ekip bile kurabiliriz, kız evlendirme ekibi.... Hem de uluslararası.... Ama Barışlar çok heyecanlı görünüyordu.....Fakat Barış gerçekten harika olmuştu... Takım elbise bir insana bu kadar yakışır. Bora, Barışın kardeşi kız arkadaşı Iraz la gelmişti... Iraz ve Borayı da ilk defa bu kadar hanımcık ve beycik gördüm çok tatlılardı.... Bizim komik Bora, o gece pek usluydu. En çok eğlenen de Irazla ben olduk galiba mutfakta, kız tarafı erkek tarafı muhabbeti yaparken... Boranın anne ve babası, dayı ve yengesi de konuklarımızdı....
Kahveler yapıldı, çaylar demlendi, yiyecekler yendi....Muhabbet çok iyiydi... Bu arada annem tüm yiyecek ve içecekleri mutfak dar olduğundan apartman komşularına dağıttığı için aşağı yukarı karşı komşu drken epey de yorulduk. Ama herşeye değdi.. Aramıza Barış geldi... Onu çok seviyorum, çünkü çok bizden, çok doğal, çok içi dışında,çok sakin... Umarım hep mutlu olurlar ve ben hep onları böyle görürüm...

İŞTE SAPANCA



Friday, September 02, 2005

HORMONSUZ BİR HAFTASONU

Bu hafta sonunu ve 30 Ağustos tatilini hep beraber Sapancada annemlerin o cennet evlerinde geçirdiğimiz yazmıştım size...Aslında tam da Sapancada değil evimiz, İzmit, Sapanca arasında Maşukiye' ye çok yakın Balaban köyünde.. Annemlerin yıllarca çalışıp, verdikleri emek ve çektikleri sıkıntıların neticesinde sahip oldukları gerçekten bir harika ev burası... Sadece ev mi, bahçe, doğa, havuz, orman, meyve, sebze, hayvan..... Her türlü güzelliği barındıran bir yer. İnsan burada olunca yaşadığını hissediyor... Sabah bahçeden topladığımız domates, salatalık, biberlerle kahvaltı yapıyoruz.... Mevsimine göre her türlü meyvayı dalında yiyoruz.... Bahçedeki çilekleri hiç anlatmıyorum... Akşam bahçeden kopardığımız patlıcanları, mangalda közleyip, biraz tereyağı,karabiber tuzla karıştırıp yerken duyduğunuz haz bir başka oluyor...İşte bu hafta sonuDuruyu da aldık çıktık yola, evimize geldiğimizde hava nefisti, hemen çayımızı demledik önce güzellll bir havuz sefası ve ardından çay keyfi... Duru da günlerce bizim özlemimizi çeken Ceycey(köpeğimiz) ile sohbete başlamıştı bu arada. Aldığımız etleri sosa koydum önce, akşama yapılacak mangal keyfi için... Hemen sebze bahçemize gittim baktım neler var neler yok.... Aman allahım, domatesten yıkılıyoruz.... Dallar kırılıyor, kocaman kırmızı domatesler...Duru hepsine saldırdı mammaaaa diye.... Akşam üstü duşumuzu alıp, çayımızı içtikten sonra, bahçeye yayıldık üçümüz.... Yuvarlandık, koşturduk, Duru Sapancaya geldi mi daha bir büyüyor sanki....
Akşam bir güzel mangalımızı yaktık, Duruyu uyuttuk ve bir güzel sofra sefası kurduk Erkanla... Uzun zamandır böyle rahat rahat yemek yiyememiştik... Bahçe meşalelerini yaktık, mumları her yana serpiştirdik.... Sessizlik... sadece havlayan köpek sesleri....O kadar rahatlatıcı bir ortam vardı ki, fakat oksijen, temiz hava Duru gibi bizi de o kadar çarpmıştı ki, hemen uyumak istedik ve yukarı odamıza zor yetiştikSapancada üç günümüz dolu dolu geçti hep....Tabi domatesleri rahat bırakmadım, orada topladıklarımla hemen salça yaptım.: üç kavanoz. Domatesleri rondodan geçirip, tencerede çok az tuz katarak bir tutam kaynattım. Sonra kavanozlara koyup kapaklarını kapatıp, kavanozları ters çevirdim ve öylece soğuttum.... Bunlar İstanbula gelmek için hazırdı... Biz yola çıkarken bir baktık, Memduh(evimizin hizmetlisi) bir kasa daha toplamış... Onları da getirip, bir kısmını annemlere dağıttıktan sonra, kalanını yine rondodan geçirdim ve bir bölümünü buz kaplarına , bir bölümünü de buzdolabı poşetlerine koyarak buzluğa attım... Bu kalıplarındakiler kışın bana çok pratik olacak gibi... Düşünsenize küçük küpleri çıkarıp atacağım yemeğe....Böylece bu kış hormonsuz besleneceğiz.... Bu kadar mı, hayır topladığımız Mürdüm erikleriyle de marmelat yaptım... İlk deneyimim olmasına rağmen fena olmadı... İşte hem dinlenceli hem faydalı hem sağlıklı bir hafta sonu böyle geçti...
Merak edenlere işte haftasonumuz..