Saturday, March 29, 2008

BUGÜN BENİM DOĞUM GÜNÜM

Yaş 35, işte yolun yarısı. Ne de çabuk geçti çocukluk, ilk gençlik, balayı, cicim ayları, annelik ve işte yolun yarısı bitti gitti. Tabi lafın gelişi. Belki de yol bitti bitecek yakında, belki de daha çeyreği bile yaşanmadı. Hayat ne getirecek ne götürecek bilinmez. Ama bu yaşıma kadar hep şanslı ve mutlu olanlardandım. Teşekkür edecek o kadar çok kişi var ki bunun için. Önce sevgili anneciğim ve babacığıma teşekkür, beni dünyaya getirdikleri için, bana çok güzel bir kişilik kazandırdıkları için, kendime güvenimi sağladıkları ve beni en iyi koşullarda okutup yaşattıkları için. Kardeşlerime teşekkür, benim her zaman yanımda oldukları için, teyzelerime teşekkür, birbirinden cana yakın oldukları için, beni hep sevdikleri için, arkadaşlarıma çok çok teşekkür, beni her zaman dinledikleri için, iyi günümde kötü günümde hep yanımda oldukları için, işim gereği eğitimlerime katılan binlerce kişiye teşekkür; onlar sayesinde aldığım alkışlar, sevgi sözleri ve işimi sevdirmelerinden ötürü. Kuaförüme teşekkür beni güzelleştirdiği, her gittiğimde kendimi özel ve önemli hissettirdiği için, iş arkadaşlarıma teşekkür, işyerinde mutlu ve huzurlu çalışmamı sağladıkları için, çevremdeki herkese, bir şekilde iletişim kurduğum herkese teşekkür beni gördükleri için ve en önemli iki teşekkür hayatımdaki iki özel insana: EŞİME ve KIZIMA. Canım Duru’cuğuma teşekkür bana dünyanın en güzel duygusu – anneliği - yaşattığı için, en üzgün anlarımda sımsıcak elleriyle yaptığı masajlar için, söylediği her sözle yüzümde tebessümler açtırdığı için ve en önemlisi KIZIM olduğu için. Eşime teşekkür, beni sevdiği ve bana değer verdiği için, onun için her zaman önemli olduğum için, en kötü günümde yanımda olduğu için ve gerçek arkadaşım olduğu için, canım olduğu için.

35 yaşıma kadar farkında olarak ya da olmayarak kırdığım, üzdüğüm, incittiğim herkesten de af diliyorum. Bu yazımı okuyan herkese de ayrıca teşekkür ediyorum, bana zaman ayırıp değer verdikleri için.

Thursday, March 20, 2008

Zamanla herşey unutulur, zamanın kendisi bile...

Ne güzel söylemiş arkadaşım Naci Elmalı, ''zamanla herşey unutulur, zamanın kendisi bile,.....''

Pekiyi acaba kalan izler ne olur? Onların da izi kapanır mı?
Kapanır ,zamanla herşey kapanır yeter ki yerine yeni ve hastalıklı yaralar açmasın, yeter ki çaresiz dertler olmasın. Herşey yaşananlarla kalıyor, zaman geçince insan bunlara mı üzüldüm diyor. Ama o an bunları düşünemiyor kimse. Hayattaki önceliklerini unutuyor bazen, neye üzüldüğünü neye yandığını anlamıyor o an. Bunlar korkutuyor beni yaşamımda her zaman. Belki de bu yüzden çok hassas olmam, her olayı aşırı boyutlarda yaşamam. Yaşadım mı tam yaşıyorum, sevdim mi tam seviyorum, üzüldüm mü tam üzülüyorum, ağladım mı tam ağlıyorum en aşırısından, en duygusalından, en acıklısından, en yoğunundan. Değişmek mi? Çok kolay olmuyor, çünkü bu benim örtüm. Heryerimi saran, beni ben yapan kıyafetim bu. Bu kıyafet olmadığında çıplak olurum ben. Ama şunu da biliyorum ki hayatta herkesin bir kıyafeti var, onu saran, onu koruyan, ona yakışan ya da yakışmayan. Kimsenin kıyafetini yargılamamak lazım ama benim kıyafetimi de kimse yargılamasın. Benim kıyafetimi beğenmiyor olabilirsiniz ama ben onun içinde rahatsam sadece anlayın, bana büyük gelen ya da beni rahatsız kılan kıyafetleri denememi istemeyin. Aslında galiba kıyafet sadece bir reklam , iç önemli. O kıyafetin içindeki beden, kalp önemli. İşte insanı insan yapan içindeki o kalp. En kötü insan, en sahtekar hırsız, en dişli katil bile bir kalple doğdu ve hala bir kalp taşıyor. Kendisine ait, kimsenin ulaşamadığı, sadece ona ait olan bir kalp. Herşeyini alırsınız ama kalbini, içini alamazsınız. Sadece o isterse kalbini vermek, kalbini açmak sadece onun isteğiyle....o zaman kalbi sizin olur. Ben bugüne kadar hep kalbimi açtım, kalbimi herkese verdim, kalbim hep herkese açık oldu, iyisinden kötüsüne, büyüğünden küçüğüne, huylusundan huysuzuna. Birkaç gün sonra 34 yaşım bitecek ve 34 yıl sevindim, üzüldüm, kırıldım, yıkıldım, coştum hep bu kalple. Bedelini bazen çok ağır ödedim , kalbim çok acıdı , çok sızladı ama hep kalbim istediğini yaptı ve çok rahattı.
''Zamanla herşey unutulur, zamanın kendisi bile,...''

Sunday, March 09, 2008

KADINLAR GÜNÜ

Bir anne, bir evlat, bir eş, bir abla, bir gelin, bir arkadaş, bir dost, bir torun, bir müşteri, bir kuzen, bir yeğen .......ve daha bir sürü birrrrr..Ama bir kadın. Hepsini, tüm rolleri üzerinde taşıyan çoğu kadından biriyim işte ve belki de çok daha fazla rolleri olanlardan daha şanslı bir kadın. Kimi zaman sabahın erkeninde kalkıp uçağa yetişmeye çalışan, eğitimler veren, topluluklara konuşma yapan bir kadın, kimi zaman önlüğünü takıp bakla ayıklayan, ekmek yapan, pazardan en güzel domatesi seçmek için uğraşan bir anne, kimi zaman organizasyon yapıp eşiyle kaçamaklar yapıp, sinemaya giden bir eş, kimi zaman arkadaşlarıyla kız kıza felekten geceler çalan bir dost , çoğu akşam ter içinde koşan, mekik çekip formunu korumaya çalışan bir sporcu, yaptığı yemeğin bir tabağını mutlaka ona götüren bir torun, iş dönüşü alışveriş yapmaya çalışan bir müşteri ve daha bir sürü şapka hayatta..Biz kadınlar böyleyiz işte, bir sürü rolü aynı anda oynayan, sürekli sahnede olan, antraktlarda bile boş durmayan kadınlar.Tabi ben şanslı olanlardanım, nice kadın var ki, hayatın güzelliklerinin yanından bile geçemeyen. Hayatta olan, olmayan, sevilen sevilmeyen, mutlu olan mutsuz olan, güzel çirkin tüm kadınların GÜNÜ kutlu olsun.

Sunday, March 02, 2008

Benim Ay'ım

Uzun bir aradan sonra yine buradayım. Koşturmaca, boş durmaca, stres, neşe, heyecan, üzüntü, fırtına, kar, sis...derken çok ihmal ettim yazmayı. Halbuki ben yazarak kendimi anlatmayı, yazarak duygularımı aktarmayı, yazarak paylaşmayı çok seviyorum. Ama bazen size de olur mu bilmem, hergün yaptığınız saç taramak, diş fırçalamak, giyinmek bile zulüm gelir hani. Gitmek istemez, kalmak istemez, yemek istemez, su istemez, gülmek istemez, ağlamak istemez olur musunuz? Buna depresyon diyorlar uzmanlar, dikkat etmek gerek. Yaşadıklarımdan ders almasam belki çok çabuk etkisi altında kalırdım bu duyguların. Ama artık düşsem de bir tutunacak dal bulup kalkıyorum, üstümdeki tozları, düşmenin izi olan birkaç sıyrığı silip devam ediyorum yola. Sıyrıkların acısı hemen geçmiyor, sızlıyor özellikle üstüne elleyince ama duymazdan gelmek, gözrmezden gelmek hafifletiyor yarayı.

Bugün bir gazetedeki ropörtajda çok güzel bir cümlenin altını çizdim:


" Kendine Ay'ı hedefle, ıskalasan bile en azından yıldızların arasına düşersin."


Ben Ay'ı hedefliyorum, benim Ay'ım sevgi, karşılıksız sevgi, insan olmak, mutlu etmek, çevreme hayat vermek...Iskalasam bile biliyorum ki çevremde bir sürü yıldız olacak.