Friday, December 23, 2011

Yalan içinde yalan

'Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar', 'yalandan korkmam yılandan korktuğum kadar', 'yalancının mumu yatsıya kadar yanar'...Bunlar hep yalan için söylenmiş sözler olsa da, yalan söylüyoruz mu söylemiyoruz mu? Kimine göre pembe yalan, kimine göre beyaz yalan, kimi can yakan, kimi rahatlatan..Ama şurası gerçek ki hepimiz zaman zaman başvuruyoruz yalana, cinsi ne olursa olsun. Bazen de söylediğimiz ufak, masum bir yalan nereye gideceğini bilmeden çıkıyor ağzımızdan. İşte bu tip bir yalandan başlayan ve devam eden ilişkiler zincirini anlatan YALAN İÇİNDE YALAN son günlerde izlediğim en güzel komedi. Gerek konu, gerek oyuncuların performansı alıp götürüyor sizi. Füsun Erbulak, Ebru Akel, Feride Çetin, Metin Yavuzoğlu, Kerim Yağcı'nın Kadıköy Halk Eğitim Merkezi'nde sergilediği oyunu keyifle izleyeceğinize garanti veririm. Ayrıca uzun zamandır sahnede göremediğimiz sevgili Füsun ERBULAK bu oyunla sahnelere dönmüş ve gerçekten muhteşem. Ben Erbulak ailesini o kadar çok seviyorum ki, baba Altan ERBULAK zaten gelmiş geçmiş en BABA insandı, anne Füsun ERBULAK, kız Sevinç ERBULAK ve güzel KAVİN. İnsanın içini ısıtıyorlar, gülümsetiyorlar. Yalan içinde yalan oyun adı ama onlar çok GERÇEK.

Monday, December 12, 2011

BEYDA

Günler geçiyor, hem de çok hızlı olarak. Çok şükür ufak tefek sorunlar dışında hayatımızı kökünden değiştirecek çok büyük bir olay yaşamadık son günlerde. Bir kızım daha oldu sadece. Evet bir kızım oldu hem de Duru kızımdan daha büyük. Yani bir ablası oldu kızımın. 13 yaşında, yedinci sınıf öğrencisi. Adı Beyda.
Beyda, Van depremzedelerinden sadece biri. Şanslı olanlardan. Anne, baba ve kardeşi hayattalar. Onun dışında hayatlarına, evlerine dair neleri varsa kaybetmişler. Hayata sıfırdan değil eksiden başladılar İstanbul'da. Beyda şu an kızımın okulunda misafir öğrenci, kardeşi Ada ana sınıfına başladı. Annesi burada bir hayat kurmaya, ocağı tütecek bir ev yapmaya çalışıyor. Babası hayata yeniden tutunacak dal üstünde kendine bir yer edinmeye çalışıyor.
Beyda çok güzel, çok narin, çok akıllı, çok becerikli. Başına gelen her türlü olumsuzluğa rağmen, yaşanmışlıkları, anıları, çocukluğu Van'da kalmasına rağmen buraya ayak uydurabilen, ayakta kalabilen ve en güzel şekilde kendini gösterebilen bir genç kız. İşte bunun ispatı;

Mutfakta oturuyordum. Annem yemekleri hazırlıyordu. Halbuki biz pazar günleri evde olmazdık. Biraz sonra kardeşim ve babam yanımıza geldi. Birdenbire sanki ters dönüyorduk.Yer, ayaklarımın altından kayıyor,ev beşik gibi sallanıyordu. Tabaklar havada uçuşuyordu. Hızla evden inmeye çalıştık. Apartmanın penceresinden sadece toz gözüküyordu; bu yıkılan binaların olmalıydı. En son çıkan bizdik galiba.
Dışarı çıkınca binaya bakıyorduk , kocaman çatlaklar vardı. Düşündüm;deprem olabileceğini konuşmuştuk ama böyle bir facia beklemiyordum. Bir an kıyamet kopuyor zannetim. Arkamı döndüğümde annem ağlıyordu nedenini az sonra anladım: teyzesinin yaşadığı bina yıkılmıştı. Az
sonra bir deprem daha oldu, ilkinden şiddeti daha azdı ama artçı bir sarsıntıya da benzemiyordu. İlerledik parkın ortasına gelmiştik . Atılan çığlıklar insanı ürpertiyordu. Tam da enkazların çok olduğu bir bölgedeydik ama konuşmak istemiyordum, annemi kucaklayıp ağladım. Eve giremeyeceğimiz her halinden belliydi . Biraz sonra yanımıza akrabalarımız geldi. Annemin teyzesini çıkaramamışlar. Çok kötü bir durumdu ve bu anda insanlara teselli vermek en saçma şey olurdu herhalde.
Akşam bir ateş yaktık . Etrafında bir çember oluşmuştu. Ateş yüzümü yakıyordu ama bu şu an canımı acıtacak en son şeydi. Siren ve ambulans sesleri geliyordu herhalde enkaz çalışmalarına başlamışlardı. Canları pahasına insanları kurtarmaya çalışıyorlardı. Annem ise her şeyin düzeleceğini söylüyordu ama beni rahatlatmak için söylediğini anlıyordum, çünkü sürekli ağlıyordu. Sabahın nasıl olduğunu hatırlamıyorum uyumamıştım. Sabaha kadar deprem durmamıştı. Bu çok zor bir şey. Dedem çadır bulmuştu ama işe yaramıyordu çünkü çok soğuktu. Yağmur da başlamıştı çaresiz çadıra girdik . Gözyaşlarımı tutamıyordum . Şartlar zorlaşmıştı; ihtiyaçlar,enkazlar deprem ve çığlıklar bitmiyor biteceğe de benzemiyordu…Ertesi gün uyandığımda depremin bir rüya olduğunu zannettim ta ki televizyondan Van’ ı görene kadar. Aslında televizyon yaşanan şeyleri, duyguları tam olarak aktaramıyor bence… herkesin yüzünde umutsuz bir ifade vardı, ileriyi düşünüyordu herkes.
Günler geçiyordu artık Van çok soğumuştu, çadırda kalamıyorduk. Önce Ankara’ya bir akrabalarımızın yanına geldik, oradan da ver elini İstanbul. Yeni bir okula başlayacak, bebeklik arkadaşım Melisa’larda kalacaktım ben. Yeni yeni geliyordum kendime…evimizi düşünüyordum anılarımızı,hatıralarımızı, eşyalarımızı, odamı..çok zor..Gözyaşlarımı tutamıyorum çok garip daha birkaç gün önce rahatça uyuduğum evim yıkılacaktı. Yıkım kararı çıkmıştı aldığı hasardan dolayı evimize.
İstanbul’da Marmara Kolejinde okula başladım eğitimim yarım kalmasın diye ama bu kafayla nasıl ders işleyeceğimi bilmiyorum. Kayıt işlemlerini haletlik. Okula alışmam çok da kolay olmayacak gibi ,ama tüm öğretmenlerimin bana yaklaşımı çok güzel…

Okulumun ilk günlerinde arkadaşlarımın sordukları sorulara cevap veremiyordum; aslında hepsi şimdi açıklığa kavuşuyor. Yeni bir eve, yeni bir hayata ve yeni yüzlere alışmak çok zor. Ben okula ve hayatıma alıştım şuan beni rahatsız eden tek şey arkadaş çevremin olmaması…Aslında bunun kötülüğü şudur ki yalnız kalınca depremden başka bir şey düşünemiyorum her şeyin çok güzel olacağına kendimi inandırmaya çalışsam da…
Yok artık penceremi aydınlatan ışığın
Yok artık üzülünce yanına koştuğum pencerem
Gerçek bu avutamam kendimi unutamam tabi bir de…
Hep aklımda ailemle geçirdiğim sabahlar
Her pazar hayırlı olmuyormuş demek
Bazen ben niye buradayım diye düşünürdüm yıldızlara bakarak
Şimdi yıldızlar bana bakıyor acıyarak…
Kopamazdım o zaman hayallerimden
Şimdi içimde bir Erciş var ondan kopamıyorum

Beyda, bu genç yaşında hayatın ne olduğunu anlamış, nelerin boş ve üzülmeye değmediğini anlamış bir genç kız. Kimsenin bunları yaşamadan anlayabilmesi en büyük dileğim.