Saturday, September 27, 2008

KÜBA'YA DOĞRU

Yepyeni bir seyahat işte başlıyor. Saat gece 01:15 ve birazdan uzunnn bir yolculuğa çıkıyoruz Erkan'la. İlk defa Duru'dan bu kadar uzun süre ayrı kalacağımızdan mı (8 gün), 14 saat uçacağımız için mi, mevsim değişikliği yaşayacağımızdan mı bilmem bir tuhaflık var üzerimde. Uyku tutmadı, tuttuğunda da Duru ateşlendi yarı uyanık yarı uykulu bir halde bu satırları yazıyorum. Umarım güzel bir tatil geçer ve yine tatilin huzuru, sevdiklerimin hasretiyle ülkeme döner, canlarıma kavuşurum.
Yepyeni bir gezi yazısıyla 8 gün sonra buluşmak üzere.

Friday, September 26, 2008

Thursday, September 25, 2008

BU KAHVE BU MANZARA BU HAYAT


Bu fotoğrafta ne çok anlam var bilir misiniz? Bu ağaç, bu manzara..kaç kere bakıldı bu tepeden, kaç kere kimlerle gidildi ve kaçı hayatta? Ve bu güzel Haliç manzarası, Eyüp Sultan camii, Pierre Loti kahvesi. Hem acı var hem güzellik var hem hatıralar var.

İlk olarak buraya 1984ün buz gibi kar yağışlı havasında gittik kalabalık bir grupla. Hava gibi biz de buz gibiydik. İlk olarak bu kadar yakınımı kaybediyordum çocukluktan ergenliğe geçiş zamanımda. Dedemi yeni mekanına götürüyorduk bu kalabalıkla. Sonra yıllarca gittik buraya, bayram, cuma demeden..Anneannem o zaman bu fotoğrafta görülen ağacı fidanken dikmişti. İnsanoğlu işte önce dedemi ziyaret eder sonra da hemen mezarın başında bulunan tarihi Piere Loti de çay içerdik sanki az önce yaşanılanlar hiç yaşanmamış gibi.

Birkaç yüz yıllık geçmişe sahip kahve eşsiz manzarasıyla sizi alıp başka dünyalara götürür. 19. yüzyılın sonlarına kadar Rabia Kadın Kahvehanesi olarak bilinen, Fransız yazar Pierre Loti kahveyi mekan tutmaya başladıktan sonra Pierre Loti Kahvesi olarak anılan kahve, yıllardır aşıkların, kendisiyle buluşmak ve şehirden kaçarak spritüel bir huzur solumak isteyenlerin durağı olmuş. Bizim olduğu gibi.

Şimdi anneannemle dedem tam bu kahvenin altında yıllar sonra tekrar bir araya geldiler ve biz şimdi anneannemin yıllar önce diktiği bu ağacın altında rahat rahat yattığını bilerek ve bu eşsiz manzara eşliğinde dedemle hasret giderdiğini düşünerek yine onlarlayız. Yine ağır ağır yürüyoruz arnavut kaldırımlı dar Eyüp sokaklarından geçip Piere Loti'de soluklanarak.

Wednesday, September 24, 2008

ONLAR BİZİM GÜNEŞİMİZ

Bir gülüşlerine canımızı verebileceğimiz, hastalandıklarında uyku nedir bilmeden gecelerce başlarında bekleyeceğimiz, mutlu olmaları için hayatımızı feda edebileceğimiz, bir iğne olduklarında sanki ciğerlerimizi sökmüşlercesine acı çektiğimiz, bir damla gözyaşlarına kıyamadığımız, gece uyurken kokladığımız, sabaha kadar ayrı kalamadığımız, işyerinde hasretle özlediğimiz, kahkahalarını izlerken yüzümüzdeki tebessümümüz, müsamerede izlerken "işte o benim canım" diye kalabalığa haykırmak isteyişimiz, her nefesi hayatımıza can katan çocuklarımız...Bundan daha doğal, daha temiz, daha sade, daha beyaz.....ne olabilir hayatta?Canlar, Defneler, Selinler, Durular..... ve dünyadaki tüm çocuklar....din, dil, renk,ırk, cinsiyet ayırmadan hepiniz için hayat güzelliklerle dolsun, bahtınız hep açık olsun.

Thursday, September 18, 2008

Muzlu ve Mısır Gevrekli Pasta

Bu ara tatlılara merak salmış durumdayım ve işte çok hafif bir pasta tarifi. Ben muz ve muz pudingi kullanarak yaptım ama isteğe göre çilek ve pudingi de kullanılabilir.


Malzeme:

1 paket muzlu puding

2 su bardağı süt

Yarım paket toz kremşanti

Yarım su bardağı soğuk süt

1 su bardağı mısır gevreği

1 muz

Fındık ya da ceviz içi


Süslemek için evde ne varsa kullanabilirsiniz.


2 su bardağı süt ve pudingi bir tencerede karıştırarak pişiriyorsunuz ve ılımaya bırakıyorsunuz. Kremşantiyi yarım bardak süt ile iyice çırpıp dolapta yarım saat kadar bekletiyorsunuz. Ilınan pudinge mısır gevreğini ve kremşantiyi ekleyip karıştırıyorsunuz. Baton kek kalıbının içine strech folyo yerleştirip pudingin yarısı kaba aktarıyorsunuz ve üzerine muz dilimleri ve ceviz/fındık içini serpiyorsunuz. Kalan pudingi de üstüne döküp buzdolabında 1 gece bekletiyorsunuz. Kalıbı ters çevirip tatlıyı servis tabağına yerleştirdikten sonra üzerini pasta süslemeleriyle süsleyip afiyetle mideye indiriyorsunuz.


Tuesday, September 09, 2008

Daha daha

Geçen pazar yazmıştım, hayat süprizlerle dolu , bakalım bu bir hafta nelere gebe diye. İşte bir hafta içinde yaşananlar, bazıları zaten beklenen yaşanılacak şeyler bazıları ise bir anda çıkıveren. Duru'nun okulu 1 Eylülde açıldı ve artık kızım tam gün anaokuluna başladı. Artık büyüdü ve okullu oldu benim için çok ama çok büyük mutluluk. 03 Eylülde oruç tutmaya başladım ama ancak iki gün dayanabildim, çok fazla sarstı beni. Hiç tanımadığım bir bayan bankadan numara alıp da en sonuncu ve daha önünde 30 kişi olduğunu gördü ve ben ona ilk ikinci olan numaramı verdim ve tanımadığım bir insanı mutlu ettim. Ben ne yaptım derseniz, bankamatikten işimi hallettim. En ama en sürpriz ve en üzücüsü ise 05 Eylülde babamın hastaneye kaldırılması. Sabah aniden rahatsızlanması ve ambülansla hastaneye gidişi ve hepimizin hastane kapısında bekleyişi. Halbuki akşamında beraberdik oruç açtık güldük. Sabah kimbilirdi ki aynı kadro bu kez hastanede olacağız. Şimdilik tetkikler devam ediyor daha ne olduğu belli değil. Aynı gün başka hastanede tonton ihtiyar Hayrünisa Mocan acil ameliyata alındı. Teyzem "var mısın yok musun" adlı yarışmaya kabul edildi bakalım sonuç ne olacak..... İşte böyle, Mirkelam diyor ya "hayat insana her an gülmüyor....."buna çok şükür, bugünümüze çok şükür. Ama 2008 yılı da pek bir keyifli geçmiyor hani yani...

Wednesday, September 03, 2008

İŞTE SON FİLMLERİM


Bu ara biraz işlerimin azlığından dolayı bol zamanım olduğunu rahat rahat söyleyebilirim ve bu zamanı da tek başıma sinema keyfi yaparak geçirmek beni mutlu ediyor doğrusu. Vizyonda bana hitap eden o kadar güzel o kadar yumuşak o kadar duygusal filmler var ki işte ilk dörtteki sıralamam. Tabi bu sıralama tamamen benim zevkime göre;




İlk sırada hayranı olduğum Meryl Streep'in başrolde oynadığı "Mamma Mia" var. Babasını keşfetmeye çalışan bir genç kızın öyküsü ünlü pop grubu Abba'nın hit şarkıları eşliğinde anlatılıyor. Yunan adaları, müzikler, oyuncular enfes.... Money money money must be funny in a rich man's world......money money money always sunny in a rich man's world....





İkinci sırada benim için "Annemin Yeni Sevgilisi" var. Meg Ryan ve Antoni Banderas aksiyon, komedi ve romantik denilebilecek bir filmde buluşmuşlar. Genç federal ajan, ajanın sanat eseri kaçakçılığı yapan kişiyle ilişki yaşayan annesi ve daha neler neler, izleyin derim.




Üçüncü olarak Bonneville, ölen kocasının küllerini üvey kızına götürmek için 66 model üstü açılan Bonneville ile yola çıkan Arvilla ve iki arkadaşının öyküsü. Üç kadının yaşadığı tam bir hayat macerası.







Ve son olarak "Kayıp Yüzük". 2.Dünya savaşında asker taşıyan B-17 uçağı sisde tepeye çarpar. Kaza öncesi bir asker nişan yüzüğünü sevgilisine ulaştırması için köylülerden birine verir. Yıllar sonra ortaya çıkan yüzük, geçmişte kalan sırları da gün yüzüne çıkarıyor. Biraz fazla abartı gibi gelse de tam bir aşk filmi.

Tuesday, September 02, 2008

KÖPÜŞ


Bir insan düşünün civciv bile eline alamasın, bahçede büyüdüğü halde hayvanlardan korksun, bırakın bir köpeğe ellemeyi bir kuş sevebilsin. İşte böyle ‘’hayvandankaçar ‘’ bir insandım ben. Hayvansever değildim diyemem çünkü uzaktan hepsini sever ama öyle çok mıç mıç olamazdım onlarla. Ta ki kızım doğana kadar. Doğuştan bir hayvan dostu idi Duru, çok sevdiği sokak kedisi onu tırmaladığı ve kuduz aşısı olduğu halde hala aynı kediyi gidip sevebilen hatta kediyi koruyup ‘yanlışlıkla yaptı’ diyen bir çocuk. Gördüğü her hayvanı seven, peşinden koşan bir tatlı cadı. E tabi hal böyle olunca bir anne olarak benim de hayvanlarla temas kurmam en azından onlara dokunabilmem gerekiyordu. Parkta köpeklerini gezdiren insanların bana ve Duru’ya bakışı çok farklı oluyordu zira. Köpekten kaçan bir anne ve köpeğe sarılan bir yer cücesi. Duru ile yavaş yavaş fiziksel temas kısmını aştım ama bir gün gelip de bir köpeği eline alacaksın hatta evinde köpek bakacaksın deseler herhalde dünyanın sonu geldi derdim. Dünyanın sonu geldi mi bilmem ama biz bir köpek sahibi olduk. Erkanın aşırı köpek isteği Duru’nun sürekli kardeş diye tutturmasına daha fazla karşı koyamadım ve Pamuk Köpek var artık evimizde. Adı gibi tam bir pamuk bembeyaz daha 3 aylık, biz onu 2 aylık aldık ve 1 ay geçti bile. Ha bebek ha Pamuk. Daha merdiven bile çıkamıyor biraz yorulsun hemen uyuyor, sürekli ilgi bekliyor, ilgi göremeyince ağlıyor. Ve ben … Pamuk kucağımda, Pamuk yanağımda, Pamuk elimden mama yiyor. Ve Duru….. Pamuktan kaçıyor, çok seviyor ama daha yeni yeni ellemeye başladı, çünkü Pamuk daha bir yavru ve her şeyi oyun sanıyor, Durunun ayaklarını yalıyor, elindeki oyuncağa saldırıyor ve Duru bu durumdan biraz tedirgin şimdilik. Ama o annesini alıştırdığı gibi annesi de onu alıştıracak.. En önemlisi Duru Pamuk’tan korkmuyor.

Monday, September 01, 2008

Bu pazar, diğer pazar, bir diğeri...

Pazar gecesi…Sapanca gölünün karanlığı koskocaman bir boşluk olarak karşımda. Gölün karşı kıyısında Eşme... ışıl ışıl görünüyor evlerinden sızan ışıklarla. Sadece köpek havlamaları duyuluyor ıssız karanlıkta. Pazar gecesi…Yarın Pazartesi ve yeni bir hafta. Nelere gebe, neler bekliyor bizi, bir daha ki pazar gecesine kadar neler yaşanacak…Şimdiden yapılan programlar, verilen randevular, tasarlanan işler… kaçı olacak, neler eklenecek, nelere gülünecek, nelere üzüleceğiz… Muamma, yaşanacak ve görülecek ve ben bir sonraki pazar hepsini yazacağım ve bir sonraki Pazar ve daha sonraki, sonraki….Hayat böyle sürprizlerle devam edecek, nereye kadar? Bu da sürpriz.