Wednesday, November 30, 2005

SANATSAL


Bu hafta sonu Çağan Irmak' ın yönettiği "Babam ve Oğlum" filmini izledim... Son zamanlarda izlediğim en güzel filmdi diyebilirim.... Ağlarken, güldüren, güldürürken, düşündüren harika bir filmdi... En beğendiğim sahne ise Gülbeyaz Teyze' nin, Salim Amca aracılığıyla dedeye verdiği bir hayat dersi vardı ki.... İzlemeye değer..

Nedense az önce sevgili arkadaşım Naci'nin şiirlerini okurken aşağıdaki şiir bana bu filmi anımsattı ve paylaşmak istedim;


Vasiyet

Baba mesleği kaptanlık olan Yunanlı bir kaptan tanımıştım
Andıkça Herakleitos gelir aklıma
Her seferinde geçerken
İğne deliğinden
Geçer gibi geçerdi
Küçük bir dikiş iğnesinin
Deliğini andıran İstanbul Boğazı’ndan
Hani otomobilinizle giderken
Alçakça bir köprü altından
Ya da bir tünelden
Çocuklar ip atlarken örneğin ip altından
Geçerken kafanız çarpacak
Sanır da eğilirdiniz
Sonradan kendi halinize
Dakikalarca gülerdiniz
Tam da Kızkulesi’nin önünden geçerken
İşte öyle eğerdi kafasını
Bizim kaptan
Gözlerinin dolduğunu fark ederdim
Gizlice ufaktan
Korkarak sorduğumda
Anlatmıştı bir gün hikayeyi
Kaptanların vasiyetleri
Meşhurdur ya
Bilirsiniz Baba kaptanın isteğiymiş
Bir gün ölürse
Öyle kıyıda
Kenarda falan asla
“Denizin tam ortasına bir mezar” demiş oğluna
Ve çok geçmeden
Ölmüş yaşlı kaptan
Ama ne cesedi bulunmuş
Ne de fırtınada Batan gemisi bir daha

Naci Elmalı

Monday, November 28, 2005

KÖYÜMDE ŞENLİK VAR KÖYÜMDE DÜĞÜN


İnsanın kalabalık bir ailesinin olması kadar güzel birşey yok şu dünyada... Acılar daha hafif, mutluluklar daha kuvvetli yaşanıyor bu sayede... Güzellikler daha bir canlı, daha bir güzel, üzüntüler daha hafif, daha paylaşılır oluyor... Daha bir temas oluyor, daha bir sarılma, daha öpme, daha kucaklama... Yalnız değilim diyor insan, omzuna dayanıp ağlayabilirim ya da sıkı sıkı sarılırım diyor içinden....
Bu hafta sonu bir güzellik daha yaşadık hep beraber... Daha dün gibi hatırlıyorum Gül'ün doğumunu..Elimizde büyüdü, o kaçtı biz bulduk, o ağladı biz susturduk, o yemedi biz yedirdik, o ağladı biz güldürdük ve şimdi o SEVDİ biz VERDİK..... Evet en küçük kız kuzenim GÜL bu hafta sonu nişanlandı ve son bir senedir bizim ailede bitmek bilmeyen söz, isteme, nişan, kına, düğün törenlerinin bir tanesi daha yaşandı... Önce İzmir' den gelen erkek tarafı "allahın emri peygamberin kavliyle" kızımız Gül'ü oğulları Atilla'ya istediler... Bize de "eh nasipse" demek düştü... Biz kızlar mutaktan olayı naklen takip ederken kahveler pişti, çikolatalar dağıtıldı, çaylar içildi , kekler yendi... Ertesi akşam da hep beraber Ethemefendi 36 da nişan yemeği yenildi...Anneanneler, babaanneler, teyzeler, kuzenler .... Daha da yandaki resim karesinde olmayan çokkkk kişi var ailemizden... Ama nasıl, az sayılmayız değil mi?

Friday, November 25, 2005

ÖĞRETMENİM CANIM BENİM


Bir gün gecikmeli de olsa size öğretmenler gününü kutlamamızı anlatmak istiyorum.Malumunuz dün 24 Kasım öğretmenler günüydü ve bizim ailede öğretmenden bol meslek yoktur.. Annem, teyzem, kuzenim, diğer kuzenim, annemin kuzeni, kuzenimin kocası.... böyleeee gidiyor.. Tabi ki bunların içinde en önemlisi anneminkidir çünkü annem 1 yıl boyunca benim de Sosyal Bilgiler öğretmenim olmuştur.. Annenizin aynı zamanda öğretmeniniz olduğunu düşünebiliyor musunuz? Karnınız acıkıyor evde karıştırıp öğretmenimmmm diyorsunuz ya da dersin ortasında dalıp ANNEEE diye bağırıyorsunuz. Eh bir de arkadaşlarınızın "hadi sınav sorularını çalsana" muhabbetleri... Güzel yanları olduğu gibi, sıkıcı yanları da çok tabi.
Dün biz de üç kardeş (Aslı, Mehmet ve Ben) annemizi alıp onu önce yemeğe ardından da tiyatroya götürdük.. Babam ve Erkan şehir dışında oldukları için bize katılamadılar. Profilo Alışveriş Merkezindeki cafelerden birinde güzel bir İtalyan yemeği yedikten sonra, Gencay Gürün'ün yönettiği Tepetaklak oyununu izledik...Nilgün Belgün, Metin Serezli, Şebnem Özinal ve televizyondan tanıdığımız birkaç sanatçı.... Oyun Fransızcadan çeviri olduğu için çok fazla bize uyarlanamamıştı ama ailemle beraber vakit geçirmek herşeye değerdi.

SANAL ALEM

Eltoş Burcu yine sobelemiş beni...

1.Günde ortalama kaç saat internettesiniz?
Internette en az 8 saatim geçiyor.. Gerek iş yerimde gerekse evde sürekli açık ve çok işime yarıyor.

2.Herhangi bir messenger kullanıyor musunuz?
Msn kullanıyorum. Özellikle uzaktaki sevdiklerimi buradan kolaylıkla yakalıyorum.

3.Kaç tane e-mail adresiniz var?
3 tane e-mail adresim var.

4. Sizinle bütünleşen bir nickname' iniz var mı?
Zaman zaman "banuska" yı kullanıyorum. Beni aile arasında küçükken böyle çağırıyorlarmış.

5-Internet ortamında tanışıp gerçek hayatta pekişen arkadaşlıklarınız var mı?
Şimdiye dek bu şekilde arkadaşım hiç olmadı.. Ama ben de Eltoş Burcu gibi blog camiasına girince birçok kişiyle konuşur oldum.

6-İnternetten alış veriş yapar mısınız?
Duru için oyuncak ve kozmetik alışverişimi bazen internetten yapıyorum. Market alışverişi için internetten alışverişten hiç hoşlanmıyorum çünkü kendim seçmeyi , karıştırmayı yeğliyorum.

7-Ya internet olmasaydı...?
Özellikle yurtdışındaki gelişmeleri, yenilikleri, yeni çıkan ürünleri takip etmek çok zor olurdu.. Hele hele Kanada'daki Gülsen Teyzem'i görememek çok zor olurdu..

Ben de Barış ve Aslı'yı sobeliyorum.

Sunday, November 20, 2005

BİZİM EVİN HALLERİ


Bu hafta sonu Duru'muz biraz grip olduğu için evde geçti... Cumartesi akşamı Erkan ile gittiğimiz filmi saymazsak (Uçuş Planı) dışarı çıkmadık dersem yeri.... Cumartesi günü tüm gün evde Duru ile oyun oynayarak hatta aynı oyunu defalarca tekrarlayarak geçti. Akşam için anneannemizden daha önceden Duru' ya bakma sözü almıştım.... Uzun zamandır Erkan ile sinema keyfi yapamamıştık ve yağmurlu soğuk bir cumartesi akşamı da bundan daha güzel bir plan olamazdı... Duruyu anneannesine bırakıp, her türlü talimatı ve A ve B planlarını da anlattıktan sonra yeni açılan Caddebostan AFM ye doğru yola çıktık... Kültür merkezi güzel olmasına güzel olmuş da , daha pek düzene sokamamışlar en azından bir süre burada film izlemenizi tavsiye etmem... Filmi de çok beğenmediğimizi düşünürsek galiba evde oturmak daha iyi olacaktı diye düşünmeye başlıyordum ki; aklıma bir hainlik geldi... Hainlik dediysem öyle kötü birşey değil, sadece Duruyu gece almayacaktım.... Bu gece şöyle aylardır hasret kaldığım deliksiz bir uyku hiç fena olmazdı... Bunları Erkanla sinemadan çıkıp yağmurda , çınar ağaçlarının dökülmüş yaprakları ve ışıl ışıl kafelerin arasında yaptığımız Bağdat Caddesi yürüyüşünde düşünüyordum...Cadde bana bu gece o kadar güzel, o kadar romantik geldi ki; sabaha kadar yürüyebilirdim....
****
Gerçekten de sabaha kadar deliksiz uyuduk ve gidip minik bebeğimizi aldım saat sekizde...Ev onsuz ne kadar da boş geldi, onun gelmesiyle de şenlendi... Gün boyu oyun oynadık, küvet doldurup oyuncaklarımızı yüzdürdük, etli yaprak dolması sardık, börek yaptık, kurabiye pişirdik, dvd izledik ve uyudukkkk..İşte pazar halimiz... Şimdi de sıra kestanede..

Monday, November 14, 2005

SICACIK BİR TAT


Bu soğuk kış günlerinde işte içinizi ısıtacak, sıcacık bir tarif... Bugün domates çorbası hayaliyle eve geldim ve koştum mutfağa.... Ben yazın hazırladığım domates soslarıyla yaptım çorbamı, siz salça da kullanabilirsiniz...

Malzemeler

* 3-4 su bardağı su (varsa et suyu)
* 2 çorba kaşığı zeytinyağı
* 2 çorba kaşığı un
* 3 çorba kaşığı domates salçası (domates suyu)
* 1 çay bardağı süt
tuz

Yağı, unu bir tencerede iki dakika kavurdum, domates sosunu ve sütü katıp bir dakika daha karıştırdım. Suyu ilave ettim. Tuzunu atıp un kokusu gidinceye kadar 5-10 dakika pişirdim. Eğer istediğiniz koyulukta değilse su ilave edebilirsiniz. Servis yaparken krema ile süsledim. Kızarmış ekmek ve kaşar rendesi de çok güzel olur hani...

Afiyetler olsunnn..

Thursday, November 10, 2005

10 KASIM

ATATÜRK'TEN SON MEKTUP

Siz beni hâlâ anlayamadınız,
Ve anlayamayacaksınız çağlarca da,
Hep tutturmuş "yıl 1919, Mayısın 19'u" diyorsunuz,
Ve eskimiş sözlerle beni övüyor, övünüyorsunuz.
Mustafa Kemal'i anlamak bu değil,
Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil.

Bırakın o altın yaprağı artık,
Bırakın rahat etsin anılarda şehitler,
Siz bana neler yaptınız ondan haber verin,
Hakkından gelebildiniz mi yokluğun, sefaletin,
Mustafa Kemal'i anlamak yerinde saymak değil,
Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil.

Bana muştular getirin bir daha,
Uygar uluslara eşit yeni buluşlardan;
Kuru söz değil iş istiyorum sizden anladınız mı,
Uzaya Türk adını Atatürk kapsülüyle yazdınız mı,
Mustafa Kemal'i anlamak avunmak değil,
Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil

Hâlâ o acıklı ağıtlar dudaklarınızda,
Hâlâ oturmuş 10 Kasımlarda bana ağlıyorsunuz,
Uyanın artık diyorum, uyanın, uyanın,
Uluslar, fethine çıkıyor uzak dünyaların.
Mustafa Kemal'i anlamak göz boyamak değil,
Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil

Beni seviyorsanız eğer ve anlıyorsanız,
Laboratuvarlarda sabahlayın, kahvelerde değil,
Bilim ağartsın saçlarınızı, kitaplar,
Ancak böyle aydınlanır o sonsuz karanlıklar.
Mustafa Kemal'i anlamak ağlamak değil,
Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil.

Demokrasiyi getirmiştim size, özgürlüğü
Görüyorum ki hâlâ aynı yerdesiniz hiç ilerlememiş;
Birbirinize düşmüşsünüz halka eğilmek dururken,
Hani köylerde ışık, hani bolluk, hani kaygısız gülen,
Mustafa Kemal'i anlamak işitmek değil,
Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil.

Arayı kapatmanızı istiyorum uygar uluslarla,
Bilime, sanata varılmaz rezil dalkavuklarla,
Bu vatan, bu canım vatan sizden çalışmak ister,
Paydos öğünmeye, paydos avunmaya, yeter,yeter,
Mustafa Kemal'i anlamak aldatmak değil,
Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil.

Halim Yağcıoğlu

Sunday, November 06, 2005

KİLİMANJERO


Yok yok Kilimanjero'ya gitmedim ama onu buraya getirdim bugün... Sağolsın kuzenim taaaa İzmirlerden bana bol bol Dr. Oetker ürünleri getirmişti bu bayram. Ben de hamarat günümdeyim sabahtan bu yana. Pazar günü, yapılacak çok fazla planımız yoksa, hava da kötüyse en büyük keyfimiz gün boyu yemek ve içmektir. Tabi ben yaparım Erkan yer, beraber çay keyfi yaparız. Bugün de Bahar' ın getirdiği Kilimanjero yu yapmak için mutfağa girdim. Bu tarifi ilk kez yaptığımda çok başarılı olamamıştım. Galiba o zaman kek hamurunu biraz büyükçe bir kaba boşaltmıştım. Bu sefer tüm talimatlara uydum ve kutudaki görüntü kadar olmasa da pastam güzel oldu.
Denemek isteyenlere tavsiye ederim, çok kolay ve çok değişik. Ama mandalina ile yapmanızı öneririm. Zaten tam da mevsimi..Tarif vermiyorum, herşey kutuda yazılı...

Saturday, November 05, 2005

DURU HAYVANAT BAHEÇESİNDE

Bugün bayramın üçüncü günü...Doya doya geçiriyoruz tatil günlerimizi... Uzun zamandır bu kadar uzun süre üçümüz evde birarada olamamıştık. Bu bayram hem bir türlü gidemediğimiz büyüklerimizi ziyaret hem de evin tadını çıkarmakla geçti... Bugünü ise Erkan'ın uzun zamandır Duru'yu götürmek istediği Darıca Hayvanat Bahçesini gezmeye ayırdık.. Ama yolda bir yağmur başladı ki, bütün hevesimiz kaçtı... Ama yine de artık yola çıkmıştık ve en azından birkaç hayvanı göstermeliyiz diye yola devam ettik. Hayvanat Bahçesine girdiğimizde umduğumuzdan büyük, temiz ve çok değişik canlıların olduğu bir yerle karşılaştık. Hava muhalefeti nedeniyle ancak çeyreğini gezebildiğimiz mekandan baharda mutlaka tekrar gelmeliyiz diye ayrıldık.
Duru'nun heyecanını görmeliydiniz, yerine sığamadı. Çığlıkları o kadar mutluluk veriyordu ki bize yağmura rağmen gezmeye devam ettik. Bizimki en çok vaşağı sevdi onu biraz büyükçe bir kediye benzetti herhalde..Yandaki flamingolar da beni çok şaşırttı. Hayatımda ilk defa gördüm onları çünkü.. Böyle güzel bir renk, bu kadar asalet....Burası son günlerde kapanma riskiyle karşı karşıyaydı.. Maddi olanaksızlıklar yüzünden. Ama şimdi mali durumu iyi olan kişilerin herbirinin bir hayvanı 1 yıl boyunca sahiplenip onların bakımını üstlenmeleriyle kapanma durumu ortadan kalktı. Gerçekten sadece çocuklar için değil herkes için çok keyifli bir mekan..

Friday, November 04, 2005

İYİ BAYRAMLAR


Bugün bayram, erken kalkın çocuklar...
Giyelim en güzel giysileri, elimizde taze kır çiçekleri
Üzmeyelim bugün annemizi...
Kimseyi üzmeyelim bugün.
Bugün bayram....
BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN

Wednesday, November 02, 2005

ARİFE

Gün yağmurlu başladı, karanlık ve soğuk. Ama sıcacık devam etmeliydi çünkü arife günü bugün... Yarın bayram ve bu bayram sevdiklerimizle beraber olacağız...Duru yeni cicilerini giyecek ve el öpecek..Anneanneme geçen hafta sonu araba çarptı ve o yatıyor ama eminim hepimizi yanında görünce o da mutlu olacak ve bir an önce ayağa kalkmak isteyecek. İyi olacak biliyoruum.
Bugün saat 17:00 itibariyle Erkan da ben de evdeydik tabi bu durumda Duru' nın mutluluğuna diyecek yoktu.. Dünden akşamüstü çayı için hazırlıklarımı yapmıştım.. Eltoş Burcu nun tarifi olan paskalyayı denedim ve başarılı oldum. Bu sabah işyerindekiler bile hazır aldım zannetti. Meşhur "Garip Kek" imi de bu sefer kakaolu yaptım. Gerçekten de son derece basit ve ucuza mal olan bu keki çok seviyorum.. Önce yumurta ve şekeri çırpıyorum, daha sonra yoğurdu ekleyip çırpmaya devam ediyorum. Yağ ve unu katıyorum ama unun içine kabartma tozunu da ekliyorum ki iyi karışsın. Bu sefer kek karışımının 1/4 ünü ayırıp onun içine kakao koydum ve yağlanmış tepsiye önce sade karışımı üstüne de kakaolu karışımı döktüm ve 180 derece fırında 20 dak. pişirdim.

Malzeme:

* 3 yumurta
* 1,5 su bardağı tozşeker
*1 su bardağı yoğurt
* 3,5 su bardağı un
* 1 su bardağı zeytinyağ
* 1 paket kabartma tozu
* 2 çorba kaşığı kakao.
Yiyecekler hazır sıra geldi sıcak içeceğe.. Bolu yolu üzerinde daha dağa tırmanmaya başlamadan doğal ev yapımı ürünler, bakliyat ve daha aklınıza gelen türlü türlü gıda ürünleri satan "Berceste" ye uuğramadan yapamam. Bu seyahatimde de Nar Çiçeği çayı aldım oradan. Narın çiçeğinin yapraklarını kurutmuşlar. Siz bir miktar çiçeği sıcak suda hafif kaynatıyorsunuz içeceğiniz hazır. Kokusuyla, rengiyle hafif mayhoş tadıyla harika bir içecek.
Paskalya ve kekle de iyi gitti doğrusu tabi Erkan bildiğinden şaşmadı ve o klasik çayını tercih etti. Beraber uzun zamandan sonra hafta içi bir arada olmak ve Duru ile oynamak ikimize de çokkk iyi geldi doğrusu.