Thursday, February 26, 2009

ÇOK ACI

Sabahın ilk saatlerinde uyanıyorsunuz belki de uyandırıyorsunuz birilerini, belki acele bir iş halletmeye, belki evinize, belki geçici süreli yurt dışı görevinize, belki mesleğiniz bu olduğundan uçuşa gidiyorsunuz, belki de turist olarak gidiyorsunuz kim bilir. Vedalaşıyorsunuz sevdiklerinizle, ya havaalanına bırakıyorsunuz birilerini ya da bırakılıyorsunuz. Önce bavul kontrolleri ardından vize ve son olarak pasaport. Kahvenize zaman kalıyor belki, belki gazetelere bakıyor ölüm haberlerine, ekonomik krize, trafik kazalarına göz gezdiriyorsunuz halinize şükredip. Sizi çağırıyorlar uçağa, bu size "son çağrı" diyorlar. Nereden bileceksiniz ki bu gerçekten size son çağrı...Bu son gazete okuyuşunuz, son kahvenizin en son yudumu, son kez kızınızla , annenizle, eşinizle vedalaşmanız.. Bilemezsiniz, uçağa biniyorsunuz, kemerinizi takıyorsunuz, kibar ve güven veren sesiyle pilotunuz uçağa hoşgeldiniz diyor, kaderimi paylaşmaya hoşgeldiniz diyecekti aslında. Uçak kalkıyor... korkuyorsunuz o ilk havalanma anında, rotasına girip de kemer ikaz ışıkları sönünce bir oh çekiyorsunuz, herşey güzel, hani son kahve değilmiş havalanındaki diyorsunuz.... Aman işte her uçak öncesi böyle vesveseliyim ben deyip kızıyorsunuz kendinize. İniş için alçalmaya başladığınızda bir daha ki sefer nereye uçsam diyorsunuz ve artık ineceğiniz kentin evleriyle cam cama yan yana can canasınız neredeyse veeeeeeeeeeeee. hayat bitiyor, son çağrı, bilinmeyen bir tarladasınız ya üşüyorsunuz ya da sımsıcaksınız son sıcaklık bu. Ben böyle mi uyandım sabah bunun için mi, bu yüzden mi kırgın ayrıldım kocama, öpmedim sevdiğimi son kez, aramadım anamı babamı vedalaşamak için, erteledim dönüşte yaparım dedim. Kardeşimi uğurlarken, onu tam uçağa gönderecekken niye çok kilo aldın biraz dikkat et dedim de, sen her halinle güzelsin demedim... erteledim.. nasılsa derim diye, nasılsa o hep var diye, nasılsa varız diye.. nasılsa görüşeceğiz diye. Niye daha çok yakın yaşamadım sevdiklerimle, doya doya gezmedim onlarla, hastalıklarında yanlarında olup çorba pişirmedim, niye cümbür cemaat bayram kutlamadım? Niye nasılsa yaparım diye, üç gün sonra olur diye, dönünce diye, ileride diye.... şu uçak insin hele bir diye, uçak indi, uçaklar inecek ama belki de ben bir daha olmayacağım.

Saturday, February 21, 2009

OSCAR ÖDÜLLERİ YAKLAŞIRKEN

Tüm dünya ile beraber sinema filmlerini takip edebilmek, herhalde Türkiye için üçüncü dünya ülkesi ya da geri kalmışlığın bir örneği diyen kişilere bir başka örnek olsa gerek. Henüz ülkemizde gösterime girmeden de ve oscar ödülleri verilmeden de artık filmleri izleyebiliyoruz. Her ne kadar ben bu dvd işini yeni çözmüş olsam da çevremdekilerin uzun zamandır filmler daha gösterime girmeden izlemeleri ülkemizin ne kadar ileride olduğunun en basit örneği.

Pazar günü Oscar ödülleri sahiplerini bulacak, kim ne alacak bilmiyorum ama benim Oscara aday gösterilen filmler, senaryolar ve daha bir takım branşlarda favorilerim işte bunlar:

En iyi senaryo dalında Ben Slumdog Millionaire diyorum ve başka da birşey diyemiyorum. Her ne kadar Hintliler, sefaletlerini ortaya döktüğü gerekçesiyle filmi protesto etseler de, konu bence süper. Mumbai’nin varoşlarından çıkıp “Kim milyoner olmak ister” adlı yarışmayı kazanan genç Hintlinin kaderini anlatan film bir zafer hikayesini çok çok iyi anlatmış. Hindistan’ın karanlık yüzü denilen sefalet, şiddet, mafya, uyuşturucu, yolsuzlık hangi ülkede yok acaba?

En iyi erkek oyuncu ve en iyi kadın oyuncu adaylarım Benjamin Button'ın Tuhaf Hikayesi filmi ile Brad Pitt ve Cate Blanchett. Yaşlı olarak doğan ve zamanla gençleşen Benjamin'in hikayesini anlatan film değişik bir senaryoya sahip olsa da benim için ilk sırada yer almıyor.
En iyi yönetmen dalında Frost/Nixon adlı film ile Ron Howard benim için aday. En beğendiğim filmlerden olan A Beautiful Mind ve Cinderalla Man filmlerinin de yönetmeni olan Howard bence bu konuda ödüle layık. Fırlama bir televizyon sunucusu ve habercisinin gözden düşen ve onurunu kurtarma mücadelesi veren başkan Richard Nixon ile 4 gün üst üste yaptığı söz düellosunun hikayesini anlatan film izlenmeye değer.

Thursday, February 19, 2009

Ödülüm var artık

Bu sabah güzel bir olayın sevinci ile yazıyorum bloguma, uzun zamandır beni takip eden fakat henüz kendisiyle tanışamadığım sevgili blog dostu Güncemiz beni en beğendiği bloglar arasında seçmiş ve onurlandırmış. En güzel yanı bu blogun, bir sürü dostun oluyor seni görmese de çok iyi takip eden ve onlarla yazıştığında sanki çok eski bir dost ile görüşmüş gibi oluyorsun. Çok teşekkürler SenaBera, iyi ki varsın.

Efendim işte geçenlerde bir ipucu verip bugün tamamını sergilediğim şalım. İlk tığ işi eserim oluyor kendileri. Bu ara biraz hobilere fazla vakit ayırdığımdan, iş hayatının yoğunluğuna bir es verip yaşamdan tat almaya, daha dolu yaşamaya çalıştığımdan olsa gerek çok keyif veriyor bir şeyler üretmek renklerden, yünlerden.

Güzel bir müzik, taze tavşan kanı çay ve örgü, bunun için bile hayat güzel.

Tuesday, February 17, 2009

BAHAR GİBİ

Havalar da insanoğluna benzedi pek bir dengesiz bu ara. Gülerken bir anda ağlar, ağlarken bir kahkaha atmaz mıyız, severken nefret eder nefret ettiğimizi sonra sevmez miyiz? Koşarken durmak ister, dururken koşmak isteriz bazen, sağlığımız yerindeyken onu kaybetmek için çaba harcar, sağlığımızı kaybedince de aynı çabayı bu kez geri kazanmak için harcamaz mıyız? Dengesizlik var vesselam içimizde, illaki kötü anlamda değil bu dengesizlik denen şey. Bizi canlı kılıyor bazen, yaşam için bir sebep oluyor ama her zaman ortayı bulmak gerek galiba, yoksa yine bu dengesizlik bize zarar veriyor.
Havada da aynı şey oluyor son günlerde, son zamanlarda bahar gibi olduğundan ağaçlar aldandı bizim mahallede bu havaya ve çiçeklerini açıverdiler. Hem de ne güzel çiçekler, bahar dallarıyla doldu sokağımız bahçemiz. Oysa ki kar yağacak diyorlar ve havaya kanan ağaçlar küsecek çok yakında, donacak çiçekleri. Güneşe, gülen güneşe aldandılar içlerini açtılar, çiçeklerini sundular ve aldandılar. Aynı insanoğlu gibi, aldanıyor bazen havaya bazen bir başka kula, gülen bir yüze sahte geçici bir güneşe.... Açıveriyor içini, çiçeklerini, gönlünü, kalbini , sevgisini gösteriyor ama bir fırtına,bir kar, bir ayaz donduruyor insanoğlunu, küstürüyor. Havanın ağaca yaptığını yapıyor insan insana bazen. Hayat, insan, mevsimler, ağaçlar...ne çok benzeriz aslında.

Sunday, February 08, 2009

SÖMESTRE BİTTİ

İşte Duru Hanımın tatili bitti.... Artık okul başlıyor, yemekler daha disiplinli yenecek, daha erken kalkılacak, sabah kahvaltısı daha bir hızlı yapılacak.... Tatilde doğum günleri, tiyatrolar, gezmeler...Kızakla kayıldı, yüzüldü, bu arada Kartepe İstanbul'a yakınlığı nedeniyle kar sevenlere şiddetle tavsiye edilir. Bostancıdan tam 1 buçuk saatte varabiliyorsunuz. Bölgede tek bir otel olması sebebiyle, konaklama fiyatları çok yüksek ama günü birlik gitmek, kaymak, teleferikle tur atmak için ideal. Tabi Sapanca'ya gelip bizim misafirimiz de olabilirsiniz. Biz arkadaşlarımızla evimizde kalıp hergün sabah çıkıp akşam indik. Kayak yapanlar için otelde malzeme kiralama şansınız olmakla beraber, Maşukiye'de bulunan kiralama yerlerinden çok daha ucuza kıyafet, kayak, kızak temin edebiliyorsunuz. Ayrıca dağa çıkmaya üşenenlere Sapanca Güral Otel i önerebilirim. Özellikle yüzmeyi seven çocuklar için , kapalı havuzu çok ideal. Bizim su kuşu çıkmak bilmedi. İstanbul'un çok yakınında olan bu tesislerin yanında Sapanca Gölünün kıyısında da keyif yapıp kitabınızı okuyacağınız harika yerler var. Özellikle çocuklu ailelere duyurulur.... Sömestre tatilini canım Deniz'imin doğum günü ile tamamladık. ZuZu Suadiye artık ailemizin buluşma yeri, doğum günü ve özel günlerimizi kutlamanın tek adresi oldu. Çocuğunuzla gidip çok rahat edeceğiniz, tamamen onlara özel dizayn edilmiş alanıyla, ev yapımı taze yiyecekleriyle ve sevgili sahibesi Ela'nın gülen yüzüyle kendinizi evinizde hissedeceğiniz harika bir mekan. İster haftasonu ailecek açık büfe kahvaltı, ister çocuklu arkadaşlarınızla buluşup çocuklarınız gönüllerince eğlenirken sizin de rahat rahat sohbet edebileceğiniz temiz, şık ve ekonomik bir mekan arıyorsanız Ela'nın ZuZu'sundan şaşmayın.


Monday, February 02, 2009

SÖMESTRE DEVAMMMM

Halen devam ediyor şu SÖMESTRE denilen tatil. Çok tuhaf geliyor kulağıma bu sömestre kelimesi. Buggs Bunny Buzda Şovuna nihayet gittik ve çok da beğendik büyük küçük, bu arada Kaya Bebek artık 1 yaşında. Haftasonu doğumgününü kutladık.








6 zincir.... bir daire... 3'lü set... trabzan....4 lü set trabzan....kırmızı... gri....
bunlar mı ne işte aşağıda gördüğünüzün açılımı....bu mu ne? tahmin edin bakalım, yanıtı kısa bir süre sonra.





Sömestre yarından itibaren Sapanca ve Kartepe'de devam edecek, anneler ve çocukları ile. İki anne üç çocuk olarak canım arkadaşım Arzu Aksoy ile macera dolu üç gün ve tabi köpek Pamuk..