Tuesday, June 14, 2011

KUŞ LOKUMU




Çocukluğuma dair hatırladığım en güzel karelerden biri...Okul çıkışı varsa cebimde azıcık param, kapı önünde gazete kağıdından yapılmış küçük kese kağıdında satılan rengarenk lokumlardan alışım. Kuş lokumu, kuş gibi minicik lokumlar. Hatta dersin bitmesini iple çekerdim ki o yeşil renk olan nanelilerden kalsın satıcıda. En çok rağbet gören oydu nedense. Alıp yemeye başlayınca bir de çabuk biterdi ki, daha okulun sokağını geçmeden hüsrana uğrardım hep, kimseyle karşılaşmak istemezdim ikram etmek zorunda kalmayım diye. Eh bize öyle çok harçlık da verilmezdi, beslenme çantasına ne konmuşsa onunla idare etmek zorundaydık. Bu yüzden lokumlar da çok kıymetliydi. Ne yerken boğazıma kaçması, ne dişlerime yapışması, ne zar zor arttırdığım paranın bitmesi beni almaktan vazgeçiremezdi.


Bugün yine o lokumlarla karşılaştım 21 yıl sonra..Beyaz renkte olanları artık yok galiba ama hepsi yine aynı canlılıkta. Hemen bir paket aldım ama nedense 21 yıl önceki tadı alamadım, cebimde param vardı, çok çok almamı sağlayacak, hasretini çekmeyecektim 1 hafta ondan mı, yoksa artık küçük tatlar büyük mutluluk mu vermiyor bilmem ama eve gelince ve kızımla paylaşınca "aynı jelibona benziyor ama jelibon daha parlak daha güzel" dedi o da ve ben iyice hayal kırıklığına uğradım. Jelibon neredeeeeee benim kuş lokumum nerede...Koydum kaseye, girip çıkıp yiyorum ama ne ben eski ben ne lokum eski kuş lokumu...

Monday, June 13, 2011

Çatışmayı yok mu edelim yönetelim mi



'İnsanın olduğu yerde anlaşmak zordur' derler ya hep, ne kadar kötü aslında. İnsanın olduğu yerde anlaşma olmuyorsa nerede olacak ki? Alemin en akıllı yaratıkları anlaşamıyorsa kim anlaşacak, diyoruz da olmuyor işte. Çatışmaları yok etmeyin yönetin dedik yıllarca hep eğitimlerde. Çatışmanın olduğu yerde hareketlilik olur, verimlilik olur, yeni fikirler çıkar dedik durduk. Diyoruz da niye olmuyor, niye kimse uygulayamıyor?



Son günlerde hep bir çatışma...Bu sizin isteğinizle olmasa bile hayatın akışı sizi tam da çatışmanın ortasına getiriyor bazen. Bu çatışmalarda hep görüyorum ki herkes kırıyor, eziyor, üzüyor hatta üzülüyor. Seçimler yapıldı bitti herkes birbirine yazdı çizdi sanal ortamlarda. Hayat görüşü farklı diye birbirini olmayacak şekilde yargıladı, kendi fikrinde olmayanı aşağıladı durdu. Kimse kimseyi dinlemiyor ama herkes dinlenmek, anlaşılmak istiyor. Annem babam çatışıyor hep kendilerinin nasıl üstün olduğunu anlatmaya çalışıyorlar. Kızımla ders konusunda çatışıyoruz, hangimiz üstünüz bunu kanıtlamaya çalışıyoruz. Bir hediyeye karar vereceğiz, amacının mutlu etmek hoş ortam yaratmak olduğunu unutup ortamları geriyoruz, biz daha çok geriliyoruz ve daha neler neler...Bunların herbirinin sebebi farklı, kişisel görüş ayrılıkları, kendi değer yargılarımız, sistemler ve daha neler neler....Hiç biri verimlilikle, yepyeni bir fikirle bitmiyor, kırılma, gücenme, tepkiyle bitiyor. Niye? Acaba bazen uyum sağlamak, kaçınmak, boyun eğmek gelecekte sağlam ilişkiler yaratmak için etkili olabilir mi? İllaki her çatışmayı kazanmak mı gerekir? Bugün ben bir adım geri atarsam yarın karşı tarafta benim için geri adım atar mı? Bilmem sadece soruyorum, bugüne kadar çözemedim de. Belki çözen vardır...

Friday, June 03, 2011

Anne gözü farklı görür

Küçük kız, kendini bildiği günden beri annesinden büyük bir şefkat görmüş ve ondan duyduğu sözlerle, pamuk prensesten daha güzel olduğuna inanmıştı. Annesine göre, kızı nur yüzlü ve badem gözlüydü. Bir tanecik yavrusuydu annesinin.

Ama ilkokula başlayınca işler değişti. Arkadaşları onun hiç de güzel olmadığını, hatta çirkin bile sayıldığını söylemekteydi. Küçük kız, önceleri onlara inanmadı. Ama birkaç yıl içinde gerçeklerle yüzleşti.

Annesinin bir pamuğa benzettiği yüzü, çiçekbozuğu bir cilde sahipti."Badem" dediği gözleri ise şaşıydı. Vücudu da bir serviyi andırmıyordu. Demek ki, annesi onu aldatmış ve yıllar yılı çekinmeden ona yalan söylemişti. Genç kızın anne sevgisi, kısa bir süre sonra nefrete dönüştü. Evlenme çağına gelmiş olmasına rağmen, yüzüne bakan yoktu. Üstelik de gözleri, bütün tedavilere rağmen, düzelmiyordu.

Genç kız, doktorların gizlice yaptığı konuşmalardan kör olacağını anladığında, annesinin yalanlarına dayanamayıp evi terk etmeye karar verdi. Fakat annesi, uzak bir yerde iş bulduğunu söyleyerek ondan önce davrandı. Ve kazandığı paraları bir akrabasına gönderip ondan kızına bakmasını rica etti.

Genç kız, bir süre sonra görmez oldu. Karanlık dünyasıyla başbaşaydı. Bu arada annesini hiç merak etmiyordu. Bir gün doktorlar, uygun bir çift göz bulduklarını söyleyerek, kızı ameliyat ettiler. Ancak o, gözünü açtığında yine aynı gözü görmekten korkuyordu.

Fakat kör olmak zordu. En azından kimseye yük olmazdı. Genç kız, ameliyat sonunda aynaya baktığında müthiş bir çığlık attı. Karşısında bir dünya güzeli vardı. Gerçekten de harika bir kızdı gördüğü. Yüzündeki bozuklar tamamen kaybolmuştu. Kemerli olan burnu düzelmiş, kepçe kulakları normale dönmüştü.

Genç kız, yanındaki yaşlı doktora sevinçle sarılarak; "Sanki yeniden dünyaya geldim,"dedi. "Yüzümde hiçbir çirkinlik kalmamış. Estetik ameliyatı siz mi yaptınız?" Yaşlı doktor;"Böyle bir ameliyat yapmadık kızım!" diye gülümsedi. "Annenin ölmeden önce bağışladığı gözleri taktık. Sen, onun gözünden gördün kendini!"