Wednesday, January 30, 2008

ÇIFIT ÇARŞISI

Bu başlık size ne çağrıştırıyor: dağınık bir oda, karışık bir kutu, semt pazarı, kapalı çarşı?????Bu başlık tam benim çantama göre bir başlık. Evet evet hergün yanımda taşıdığım, benimle heryere gidip gelen çantamın içini boşaltınca işte karşıma çıkanlar:


* Çok sevmediğim ama sağlığım için mecbur olduğum SUYUM

* Biricik kara şimşeğimin ANAHTARI

* Spor yaparken çıkarıp çantamın içine sakladığım KOLYE ve YÜZÜKLERİM

* Her an bir toplantı bir buluşma olabilir diye yanımda taşıdığım SAVAŞ BOYALARIM

* Sıkılıp saçımı toplamak için kocaman TOKAM

* Her notumu, her adresimi herşeyimi yazdığım NOT DEFTERİM ve PEMBİŞ BONCUKLU KALEMİM

* İşim gereği çok fazla insanla çok değişik zamanlarda çok fazla konuşma yapma durumum olduğundan ağız kokusu giderici SPREYİM

* Para ve kredi kartı CÜZDANLARIM

* Leke çıkarıcı kalem

* Duru'nun oyuncak köpeği SNOOPY (Çantamda işi neyse)

* Islak mendilim

* Kağıt mendilim

* Alışveriş listem

Saturday, January 26, 2008

KAPI AÇIK , ARKANI DÖN VEEEE ÇIKMA





Bir kapıdan içeri giriyorsunuz ve kapıyı kapamak için sola döndüğünüzde bir sürü gülen yüz sizi karşılıyor. Şen kahkahalı halleri, süslü püslü yüzleri, birbirlerine sarılmış elleri ile. İşte bizim işyerimize girer girmez sizi karşılayanlar:





Friday, January 25, 2008

HAYAT SEVİLİNCE SEVİNCE GÜZEL


Uzun zamandır yazıyorum ama taslak halinde bir yerlerde tutuyorum yazdıklarımı yayınlamıyorum. Sebebine gelince ya uygun fotoğraf koyamıyorum ya güncel olaylar o kadar sıkıntılı ki, yazdıklarım yanlış anlaşılır diye. Zamanını bekliyorum ama bugünü yazmak o kadar güzel ki. Bundan tam 12 yıl önce, hayatımın ilk iş deneyimi. Üniversiteden yeni mezun olmuş, hayatı sadece kendince tanıyan, ailesi arkadaşları dışında çok fazla ortamlarda bulunmamış ben öyle bir yerde başladım ki iş yaşamına hala süregelen dostluklarımın, en can arkadaşlarımın gerçekten iyi günde kötü günde her zaman yanımda olan güzelliklerle tanışmamın sebebi oldu. Aradan çok yıllar geçti, çok farklı yerlere götürdü rüzgarlar bizi ama biz hiç kopmadık, hiç ayrılmadık. Araya uzun zamanlar, okyanuslar, çöller, farklı kişiler girdi ama biz her buluşmamızda hep bıraktığımız yerden başladık. Sanki 9. kattan asansöre bindik, zeminde indik ve ertesi sabah tekrar zeminden binip en üst kata çıkacağız gibi. Zaman zaman cümbür cemaat buluştuk zaman zaman üç beş kişi zaman zaman ikili, ama hep haberdar olduk. İşte bugün de o buluşmalardan birini gerçekleştirdik ki görülmeye değerdi. Belki çok kalabalık değildik ama tüm dostlar fotoğrafla, anılarla kalbimizdeydi. Çünkü 12 yıl önce aramızda bebeler yoktu, hatta çoğumuz evli bile değildik. Bugün bizim muhabbetimize küçükler de katıldı. Onlar da zaman zaman odalara kapandı zaman zaman soldaki fotografta da görüldüğü gibi kapı önü muhabbetleri yaptı. Aynı bizim yaptığımız kapı önü sohbetleri gibi. Eh hayat ancak sevince ve sevilince geçiyor ve yıllar geçse de hep devam ediyor.

Wednesday, January 16, 2008

ÖZLEDİKLERİM

Tuhaf bir şekilde geçmiş özlemi olur bende belirli aralıklarla. Bugünü yaşamayı sevsem de, yarına ait çok planlar yapsam da, dünü hep hatırlarım. Geçmişi yaşamak, geçmişte olanlar, geçmişteki kişiler hep geçer aklımdan zaman zaman ve özlerim bazı anları, bazı kişileri. Tekrar yaşanmayacak anlar olduğunu bilsem de, geri gelmeyecek kişiler olsa da düşünmek iyi gelir, bazen de hüzünlenirim. Aslında seviyorum hüznü biraz da herhalde. Bugün düşündüm de çocukluğumu özlüyorum, sobalı evimizde akşamları kaynayan ıhlamuru, soğukta annemin yatağımıza koyduğu elektirikli battaniyeyi, pazar günleri merdaneli çamaşır makinasının evin orta yerine çıkıp büyük bir gürültüyle tüm mahalleye "bugün çamaşır günü" olduğunu hatırlatan sesini, ailecek toplandığımız teyze evlerindeki günlerimizi, ESEM marka ayakkabılarımı, kokulu silgi koleksiyonlarımı ve daha pek çok şeyi. Yaşlanıyor muyum, yaşlanmak buysa, bunları özlemekse ben yaşlanmayı seviyorum.

Sunday, January 06, 2008

ZAMANI GERİ ALMAK İSTİYORUM

Zamanı durdurmak mümkün olsa, bir sandığa koyup depolasak ya da en güzel anları saklayabilsek. Bozdurup bozdurup harcamak gibi çıkarıp çıkarıp yaşasak. Neyi mi isterdim en çok; çevremdeki yaşlıları hatırladığım en güzel anlarına geri getirmek. Çok şanslı bir çocukluk yaşadım ben anneannem, babaannem ve her iki dedem de hayattaydı kendimi bildiğimde ve uzun süre de bir dedem olmasa da diğeri hep bizimleydi. Onlarla ilgili hep güzel anılarım oldu ve şimdi biliyorum ki beni yukarıdan görüyorlar ve hala çok seviyorlar. Allaha şükür ki anneanne ve babaannem de en güzel günlerimde yanımdaydılar. Mezuniyetlerim, evliliğim, anne oluşum...Şu an ikisi de çok yaşlı ama anneannem malesef artık bizimle iletişim kuramıyor. Bir yatağa mahkum artık ve sadece bakıyor. Bazen mutlu, bazen mutsuz, bazen yaşlı gözlerle, bazen de boş gözlerle. Ama sadece bakıyor tek bir kelime söyleyemiyor. Oysa biz onunla ne kadar çok sır paylaştık, ne kadar çok mantı açtık, ne kadar çok dedikodu yaptık. Aklına gelir miydi hiç böyle sadece yatacağı, hiç sanmam çünkü ben onu hiç yatarken görmedim. Her zaman canlı, her zaman kapıda gezmeye hazır, her zaman kasabına yoğurtçusuna kadar kendi giden, duymayan kulağıyla dünyayı çekip çeviren bir kadındı. Çok acı veriyor anneanneciğim seni böyle görmek, hiçbirşey yapamamak, çaresiz kalmak. Seni o kadar çok seviyorum ki, seni geçmişe götürmek, pırıl pırıl elbiselerinle onlara uygun çanta ayakkabılarınla süsünle püsünle görmeye o kadar çok hasretim ki iyi ki giyinmişsin, iyi ki gezmişsin iyi ki hayatını yaşamaya çalışmışsın.