tag:blogger.com,1999:blog-156187672024-03-12T20:55:39.149+03:00Banu'nun DünyasıBanu'nun Dünyasıhttp://www.blogger.com/profile/01467366547928265441noreply@blogger.comBlogger504125tag:blogger.com,1999:blog-15618767.post-23303686329659106682012-05-04T09:26:00.000+03:002012-05-04T09:29:44.436+03:00<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
Sevgili okur, Artık <b><a href="http://banunundunyasi.com">banunundunyasi.com</a></b> dan takip edebilirsin beni. Senin için çok daha rahat,ulaşılabilir, kapsamlı bir sayfa hazırladım.Diğer tüm yazılara da ulaşabilirsin, hepsi taşındı buraya. Artık yorum bırakanlara hediyeler de var üstelik. Haydi beni takibe devam. Yeni logomu nasıl buldun, yorumlarını yazarsan çok mutlu olurum.<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgZzSOfg_fbazdFuqeDBZfuu9hDYlFqs2buYzhKsaa8fK8iOA1ZKPKlGVHU1kaT9exDnUTYQQ0mA-VnMGgtCS3067-dyNaB7oqUUZc4snwtKETiLrI-ctIpwfyChrnjINRmbFYK/s1600/banulgmini.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="236" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgZzSOfg_fbazdFuqeDBZfuu9hDYlFqs2buYzhKsaa8fK8iOA1ZKPKlGVHU1kaT9exDnUTYQQ0mA-VnMGgtCS3067-dyNaB7oqUUZc4snwtKETiLrI-ctIpwfyChrnjINRmbFYK/s400/banulgmini.jpg" width="255" /></a></div>
</div>Banu'nun Dünyasıhttp://www.blogger.com/profile/01467366547928265441noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-15618767.post-63547129455120055022012-04-21T23:02:00.000+03:002012-04-21T23:02:47.815+03:00Maggi ile 23 Nisan Etkinliği<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
</div>
'23 Nisan neşe doluyor insan' diye uyandırırdı babam bizi her 23 nisanda, biz küçükken.Şimdi ben de kızıma hep bu şekilde sesleniyorum aynı tarihte. Biz o zamanlar, okuldaki törenlere katılırdık. Hele ben, bando takımında olduğumdan hep bir heyecanla geçerdi 23 nisanlarım. Bir de televizyonda izlediğimiz Halit Kıvanç'ın sunduğu, dünyanın dört bir yanından gelen çocukların gösterileri sürerdi tüm gün. Merakla beklerdik. Ben Hollandalı kızları çok severdim nedense.
Şimdi artık yok o gösteriler. Gelmiyor mu çocuklar bilmiyorum. Biraz daha sessiz, sakin geçiyor okullarda törenler. Daha çok sosyal aktiviteler şeklinde geçiyor 23 nisanlar. Uçurtma şenlikleri, tiyatrolar, park bahçelerdeki aktiviteler ile eğleniyor çocuklar.
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg52RE9NGjLhfLSsI2T0XOL5zBbjnWwg67xRjhMzXWJUjWh_FQRMscK6RngasJ4Op29wm_w8k6Kv00NqELraEfKESFwlNwTquGtwDRd2XUFxR3HVC304Tqh9pvZc7Yo7DTpuRF_/s1600/kurab.jpg" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg52RE9NGjLhfLSsI2T0XOL5zBbjnWwg67xRjhMzXWJUjWh_FQRMscK6RngasJ4Op29wm_w8k6Kv00NqELraEfKESFwlNwTquGtwDRd2XUFxR3HVC304Tqh9pvZc7Yo7DTpuRF_/s320/kurab.jpg" /></a></div>
Biz de kızımla bu hafta Maggi'nin sponsorluğunda Eyüp Kemal Sevinç Yemek Atölyesinde gerçekleşen Blogger Anneler ve Çocuklar Yemek Etkinliği'ne davetliydik. Daha önce aynı mekanda kızıma Çikolata Atölyesi kapsamında bir doğum günü düzenlemiştim ve çok güzel anılarımız vardı. Tekrar burada yapılacak bir aktiviteyi hele de yapılacaklar çocuk menüsü olunca hiç kaçırmak istemedik. Anne köftesi ile hamburger, fare kumpir, ayıcıklı kurabiye ve mevsim salatasından oluşan menünün hepsini çocuklar hazırladı. <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjxewU8nv_rHuJM81eE-WS0j1rGEV_Ar770wpDhFYPRnPQh0Rk6aC3wtr71jsgbzqo1BksnUYtyz-YJETXMW0vvpp_s6yT97Jzr-ioB7Gj0wjdBaWjKLPyJT9z1-3g3WwZ8kKuM/s1600/farekumb.jpg" imageanchor="1" style="clear:right; float:right; margin-left:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="240" width="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjxewU8nv_rHuJM81eE-WS0j1rGEV_Ar770wpDhFYPRnPQh0Rk6aC3wtr71jsgbzqo1BksnUYtyz-YJETXMW0vvpp_s6yT97Jzr-ioB7Gj0wjdBaWjKLPyJT9z1-3g3WwZ8kKuM/s320/farekumb.jpg" /></a></div>
Çocuk demek; neşe demek, doğallık demek,hareket demek, ilginın uzun süre odaklanamaması demek, merak demek...Hal böyle olunca şefimiz Özden Yılmaz biraz yoruldu tabi. Ama çocukların anneleriyle empati kurmaları - köfteyi yoğururken soğandan yanan gözler, bir sofranın ne kadar meşakkatle hazırlandığı - kaç saat çalıştık ve kaç dakikada yedik, mutfak gereçlerini dikkatli kullanmanın önemi - gözle kaş arasında bıçaktan sıyrılan parmak- gibi konuları bizzat yaşayarak öğrendiler.<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgXIEFVxze1qWi_lMUZE-bP3q2w64yVLLXy1TLeFHtRlwEeYyGEThl1sxHU38I10oLqN7Yja8DzsiIUQfZPsducMUPOM2b7n-9HY7kt-E2IutDArMFLfh_5u3sU3UA3HC4o_2fm/s1600/150156_343266122389575_165333003516222_838871_898081925_n.jpg" imageanchor="1" style="clear:right; float:right; margin-left:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="213" width="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgXIEFVxze1qWi_lMUZE-bP3q2w64yVLLXy1TLeFHtRlwEeYyGEThl1sxHU38I10oLqN7Yja8DzsiIUQfZPsducMUPOM2b7n-9HY7kt-E2IutDArMFLfh_5u3sU3UA3HC4o_2fm/s320/150156_343266122389575_165333003516222_838871_898081925_n.jpg" /></a></div>
Bu güzel günü organize eden herkese çok teşekkür ediyoruz.Banu'nun Dünyasıhttp://www.blogger.com/profile/01467366547928265441noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-15618767.post-7812919837498844092012-04-11T22:15:00.008+03:002012-04-12T12:22:00.517+03:00Banu'nun şifreleri<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEimaNeNS75efkXwcDBU8Jwq6fY-2eDOx08_r2_3IxYVE9tfyJQCxYOW74omvKU2nE8gJFO9QGRYdH3dnDTfQgxvZss215ojQZiwlUvAoXF1PVPBiunltPS_lFgQZUHhrgWgBMyz/s1600/%25C5%259Fifre2.png"><img style="float:right; margin:0 0 10px 10px;cursor:pointer; cursor:hand;width: 259px; height: 194px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEimaNeNS75efkXwcDBU8Jwq6fY-2eDOx08_r2_3IxYVE9tfyJQCxYOW74omvKU2nE8gJFO9QGRYdH3dnDTfQgxvZss215ojQZiwlUvAoXF1PVPBiunltPS_lFgQZUHhrgWgBMyz/s400/%25C5%259Fifre2.png" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5730229464089717346" /></a><br /><br />Hiç şifrelerinizi düşündünüz mü? Ne kadar fazla akılda tutulması gereken şifrelerimiz var şu hayatta. Her geçen gün de, bir yenisi ekleniyor. Bazıları rakam, bazıları harf, bazıları karışık, bazıları büyük harf küçük harf hassasiyetli. Ben bazılarını yıllar geçse de unutmuyor ama bazılarını her defasında unutup sistemi kilitliyorum. Sonra da güvenlik sorularım neydi diye aranıp duruyorum.Keşke her şey için tek bir şifre olsa, hayat ne kadar kolaylaşır o zaman. İşte benim aklımda tutmam gereken şifrelerim...Var mı sizin ekleyecekleriniz?<br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgc5FO0uMtOj70SWt-hemo0amhyy6Cwnl1QUBhOQX9KDijMirzM03WMVjCOfUCns7k7Q6aFbkk-2QFFQASMPWCBpxxqU6S_uLWE2CQnd4_Mdv-wvqBCQbN0wnb39wCCxyoTfmBB/s1600/%25C5%259Fifre1.png"><img style="float:left; margin:0 10px 10px 0;cursor:pointer; cursor:hand;width: 223px; height: 226px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgc5FO0uMtOj70SWt-hemo0amhyy6Cwnl1QUBhOQX9KDijMirzM03WMVjCOfUCns7k7Q6aFbkk-2QFFQASMPWCBpxxqU6S_uLWE2CQnd4_Mdv-wvqBCQbN0wnb39wCCxyoTfmBB/s400/%25C5%259Fifre1.png" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5730229605820107218" /></a><br />*Internet bankacılığı şifresi<br />*Telefon bankacılığı şifresi<br />*Kredi kartları şifresi<br />*Bankamatik şifresi<br />*Spor salonu giriş şifresi<br />*Soyunma dolabı şifresi<br />*Facebook şifresi<br />*Twitter şifresi<br />*Pinterest şifresi<br />*Linkedin şifresi<br />*E-mail şifresi<br />*Wireless şifresi<br />*Internet şifresi<br />*Kızımın okulunun veli internet şifresi<br />*Mil hesabı şifresi<br />*Telefon şifresi<br />*Ipad şifresi<br />*Blog şifresi<br />*E-dergi yazı giriş şifresi<br />*Ev alarm şifresi<br />*e-okul şifresi<br />*e-devlet şifresi<br />*Bavul şifresi<br />*Alışveriş siteleri şifresi<br />*Sanal market şifresi<br />*Msn şifresiBanu'nun Dünyasıhttp://www.blogger.com/profile/01467366547928265441noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-15618767.post-2686330323877502572012-04-02T15:05:00.004+03:002012-04-02T19:21:24.726+03:00Engelleri hep beraber aşalımSağ ayağımın tarak kemiğinin çatlamasının yeni yeni iyileştiği şu günlerde posta kutuma öyle bir mektup geldi ki, sanki günlerdir düşündüğüm konu ne yapıp edip beni bulmuştu. Geçici bir süre olduğunu bilsem de ayağımda alçıyla gezmek bana nasıl zor geldi anlatamam. Üstelik son derece ileri teknoloji ile tasarlanmış bir alçı ayakkabısı giyip sokağa çıkabildiğim halde. Tüm hareket özgürlüğüm engellenmiş, bazen birine bazen koltuk değneğine muhtaç olmuştum. Zaman zaman tepki göstersem de hep bunun geçici süre olduğunu düşünüp kendimi motive ettim. Peki ömür boyu bu şekilde yaşayacak olanlar...Hani alışveriş merkezi otoparklarında gördüğümüz 'engelli park yeri' ni kullanmak zorunda kalanlar...İşte onlara bu parkları, kullanacakları ekipmanları sağlamak için gelen bir mektuptu bu ve paylaşmadan geçemedim.<br /><br /><br /><a href="http://www.tsk.org.tr/"><strong>Türkiye Sakatlar Konfederasyonu</strong></a>, bir eşya piyangosu düzenliyor. <a href="http://www.bilyoner.com/mp/esyaPiyangosu.jspx"><strong>Bilyoner.com </strong></a>ise bu piyangonun bilet satışını gerçekleştiriyor. 20 Nisan tarihinde sonuçlanacak olan çekiliş için siz de bir bilet alabilir ve engelleri onlarla birlikte aşabilirsiniz, çünkü bilet bedeli 5 TL olarak belirlenen piyangonun tüm geliri Türkiye Sakatlar Konfederasyonu’na aktarılacak.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhSj7Mlhg2rQ0UzAhv-MW3UHe46qC-05ZogK_WLgeHtPX5bceLJRfYh9l9xP8wlv9NvfIQg6FeDoG2IQr4EKoLRwVTquH_Gthci0OdLIKzDnkX6J1asjqKIXOudDZ-BrZHtGBpu/s1600/TRKIYE%257E1.PNG"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 335px; height: 136px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhSj7Mlhg2rQ0UzAhv-MW3UHe46qC-05ZogK_WLgeHtPX5bceLJRfYh9l9xP8wlv9NvfIQg6FeDoG2IQr4EKoLRwVTquH_Gthci0OdLIKzDnkX6J1asjqKIXOudDZ-BrZHtGBpu/s400/TRKIYE%257E1.PNG" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5726777456661003186" /></a><br /><br />20 Nisan tarihinde gerçekleşecek olan çekilişte; 2 adet 2011 model otomobil, 10 adet diz üstü bilgisayar, 10 adet 42 inç LCD TV, 10 adet buzdolabı, 10 adet çamaşır makinası, 10 adet bulaşık makinası, 10 adet derin dondurucu ve 10 adet cep telefonu sahiplerini bulacak. Diğer ikramiyeler ise şunlar: 100 adet 32 inç LCD TV, 100 adet elektrik süpürgesi, 100 adet mutfak robotu, 100 adet semaver 100 adet katı meyve sıkacağı.<br /><br /><br /><br /><br />Engelleri aşmak için, siz de elinizi uzatın ve hep birlikte, onların hayatında fark yaratalım!Banu'nun Dünyasıhttp://www.blogger.com/profile/01467366547928265441noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-15618767.post-19349511465858621442012-04-02T13:42:00.005+03:002012-04-03T22:15:09.019+03:00İşte Aranan İkili: Projektör ve KameraBir kamera düşünün ki kaydettiğiniz anılarınızı küçük ekranlara sığdırmanızı istemiyor. Kaydettiğiniz görüntüleri geniş duvarlara ve istediğiniz herhangi bir yüzeye yansıtmanıza olanak sağlıyor. Yeni Sony Handycam projeksiyon özelliğiyle her alanı bir sinema salonuna çeviriyor. Kısa ve eğlenceli tanıtım videosunu izledikten sonra siz de neden bahsettiğimi anlayacaksınız.<br /><object width="483" height="258"><param name="salign" value="r"><param name="allowfullscreen" value="true" /><param name="allowscriptaccess" value="always" /><param name="movie" value="http://www.izlesene.com/embedplayer.swf?video=6018733" /><embed src="http://www.izlesene.com/embedplayer.swf?video=6018733" wmode="window" salign="r" bgcolor="#000000" allowfullscreen="true" allowscriptaccess="always" menu="false" scale="noScale" width="483" height="258" type="application/x-shockwave-flash"></embed></object> <br />Eskiden bilimkurgu filmlerinde rastladığımız teknolojilerden biri daha hayatımıza giriş yaptı. Şimdi isterseniz kışın ortasında önceki yaz tatilinizi evinizin duvarına yansıtarak sevdiklerinizle izleyebilir hatta bunu bir alışveriş merkezinin dinlenme alanında bile yapabilirsiniz. Sony Projektörlü Handycam seçimi size bırakıyor.<br />Banu'nun Dünyasıhttp://www.blogger.com/profile/01467366547928265441noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-15618767.post-11272967123608144332012-03-25T18:50:00.024+03:002012-03-27T14:18:52.522+03:00Arjantin Patagonya'sı, dünyanın bir ucu...<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhmyXzPH1KTX8oSs3RRIZvHeTiiHS52Ssq0HE328xZ-_dmJYr0SHK53PRe7-hc0__TZLL5oF3GOfzWnvAF5dXmVSxHL1STEf6_q0eMsapn2N2V8FdFCrzEjR9SBviFm4z-y7uUW/; height: 206px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhmyXzPH1KTX8oSs3RRIZvHeTiiHS52Ssq0HE328xZ-_dmJYr0SHK53PRe7-hc0__TZLL5oF3GOfzWnvAF5dXmVSxHL1STEf6_q0eMsapn2N2V8FdFCrzEjR9SBviFm4z-y7uUW/s320/9+temmuz.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5724526378265778034" /></a><br /><div align="justify">Hayallerimiz olduğu sürece yaşam anlamlıdır, onlar götürür bizi hedeflerimize. Her bir hayalimiz gerçekleştiğinde ise yeni bir hedef buluruz kendimize ve hedeflere ulaştıkça yeni hayaller…İşte benim de hayalimde öyle bir yer vardı ki; hem doğa olsun, hem deniz olsun, hem görkemli olsun, hem rüya gibi olsun. Bu hayalim için de bir hedef koymuştum kendime; böyle bir bölgeyi haritada araştırıp bulacağım ve bir gün buraya gideceğim. Patagonya hikayesi işte böyle başladı. Hani hep bulunmaz, görülmez şeyler için derler ya, ‘ancak bu aradığın Patagonya’da bulunur’ diye hep bir hayali ülke gibi bahsederler, ben size <a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiJVw1VRUW1UpCXqQGjTQr_gB7YDEAwRYCKwtIhUrRl6eE9gkosk3vPEWOq0YGW_WozJ-F3TTQcCeLlapP0s6W0GDbaEtbRrMTWdvibvUkDTrNfQbBlRc-4dWdkeW_SnZlXEpt3/s1600/patagonya-harita.jpg"><img style="margin: 0px 0px 10px 10px; width: 320px; height: 297px; float: right; cursor: pointer;" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5723875738488812226" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiJVw1VRUW1UpCXqQGjTQr_gB7YDEAwRYCKwtIhUrRl6eE9gkosk3vPEWOq0YGW_WozJ-F3TTQcCeLlapP0s6W0GDbaEtbRrMTWdvibvUkDTrNfQbBlRc-4dWdkeW_SnZlXEpt3/s320/patagonya-harita.jpg" /></a>buranın hayal olmadığını, yüzde yüz gerçek olduğunu ama bir o kadar da rüya gibi olduğunu anlatacağım.<br /><br />Bir kere çok iddialı bir bölgede Patagonya, dünyanın en güney noktasında. Bunun için bile görmeye değmez mi? Güney Amerika kıtasında Şili ve Arjantin’in güney bölgesine verilen isim Patagonya. Ben bu yazımda Arjantin kısmında kalan Patagonya’yı yani Arjantin Patagonya’sını gezdireceğim size. Ülkeye ismini veren Avrupalı kaşif Macellan, bölgeye ilk ayak bastığında uzun boylu, uzun ayaklı ve deriden sivri uçlu ayakkabıları giyen yerlileri görünce İspanyolca ayak anlamına gelen 'pata' kelimesinden esinlenerek Patagoni adını vermiş. Eh tabi bu şehir efsaneleri bitmez, kimine göre de bir yerlinin ismiymiş Patagonya. Beni isminin nereden geldiğinden çok penguenleri, mavi buzulları, şelaleleri, balinaları, deniz arslanları, ıssız toprakları ilgilendiriyordu daha çok. Hayal etmek bir işi yapmanın yarısıdır derler ve ben ilk yarıyı tamamladım. Şimdi sıra ikinci yarıya gelmişti, yolculuk için biletleri almak ve yola koyulmak…Arjantin Patagonya’sına gitmek için Arjantin’in başkenti<br />Buenos Aires’e uçuyorsunuz. <a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjz3Lep7GDJxxnd_C6gOkV8P0yBYt9R65mgmJQqXbYKi6vnsRgAfehwExss3mxKryLhK1uzZyFbRORI0eqepGGFUEuu8Rgx59LTPqdg938rTOQ22RjwFo9wiSN511d_urzJf59F/s1600/1.jpg"></a>Oraya da Paris aktarma ile gidiyorsunuz. Paris’te beklemek zorundaysanız ve Schengen vizeniz de varsa belki kısa bir Paris turu yapabilirsiniz. Buenos Aires’den bir uçakla Trelew’e ya da Ushuaia’ya uçabilirsiniz ama ben tur programı olarak Trelew’dan başlamayı seçtiğim için önce buraya uçuyorum. İşte Patagonya turumuz başlıyor, hazır mısınız hipnotize olmaya?</div><img style="margin: 0px auto 10px; width: 400px; height: 266px; text-align: center; display: block; cursor: pointer;" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5723875018205529954" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgfLQZJ3SZ0uaMmMyMyBfWti_wD6O95F5gGgpYMduWDIzB5Zjwd_Rckt-0Puy5VgSTb2DtMobUPhgYs4yMa1Kwg6NsJzAWbQX0w3vPmLM9Mn-Z6pU4BN6antp5EHFvN5I6pKLvO/s400/1.jpg" /><br /><em><strong>1. ve 2. Gün: Trelew, Puerto Madryn, Punta Tombo, Valdes Yarımadası, Puerto Piramides</strong></em><br /><br />Trelew, İngilizlerin baskı ve sömürüsünden dünyanın diğer ucuna kaçan Galliler tarafından 18. yüzyılda kurulan bir kent. Tre ilçe demek, Lewis de kuran kişinin adı. Patagonya’nın Arjantin’ deki kısmı Trelew beş bölgeden oluşuyor. Rio Negro, Neuquen, Chubut, Santa Cruz ve Tierra del Fuego. Bizim Trelew’de ilk durağımız Gaimanisimli köy. Burada Gal geleneklerini yaşıyor, şansınız yaver giderse bir yerlinin evinde İngiliz çaylarını tadıyor ve marmelatlı taze keklerin keyfine varıyoruz. Trelew’den yola çıkıp bir milyon civarında Macellan <a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi60QKnMXpY_5kTrpOxGBOaaAYrOGkdsO26JQlgvKo3PDFfSIChGJ8kxxjfOzOrTD6GWUlyB72pc8OzL2vsVetlPwxJSzV5WdRTu3zc4N_W7wCnH8_5Bp-hsGOTFBTSc4cNLok3/s1600/2.jpg"><img style="margin: 0px 0px 10px 10px; width: 220px; height: 265px; float: right; cursor: pointer;" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5723873911260467794" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi60QKnMXpY_5kTrpOxGBOaaAYrOGkdsO26JQlgvKo3PDFfSIChGJ8kxxjfOzOrTD6GWUlyB72pc8OzL2vsVetlPwxJSzV5WdRTu3zc4N_W7wCnH8_5Bp-hsGOTFBTSc4cNLok3/s320/2.jpg" /></a>pengueni görmek için yaklaşık iki saatlik bir yolculuk yapıp Punta Tombo’ya varıyoruz. Burada tam bir penguen cennetinin içine düşüyoruz. Filmlerde gördüğünüz siyah beyaz kravatlı kral penguenlerle dost oluyorsunuz. Bu kadar kuş türünü bir arada gördüğünüze inanamayacaksınız. Göğüsleri sarı lekeli bu penguenler kışın Brezilya sahillerinde yaşıyorlar, ilkbahara doğru Patagonya’ya göç ediyorlar. 16 penguen çeşidinden biri olan Macellan penguenlerinin boyları 45 cm civarında ve<br />yaklaşık ömürleri 20 yıl.<br /><br />Penguenlerin mekanında öğle yemeğimizi yedikten sonra Puerto Madryn’den yaklaşık bir saat mesafede bulunan Valdes Yarımadası’na doğru yola çıkıyoruz. Yol boyunca gördüğünüz <a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhrV3SpGxDW3nQhYS8o3hh-V48J4Q05CMkUzOSmbFsA3qN1MGTcUhMvXluITlsU1GwICZeLO2Id4msfbLMYzLRuyQ15MQz6aTJXS0dB9PVZ6VarEt3_c48ZK_WgxzdRNvIfmIJA/s1600/3.jpg"><img style="margin: 0px 10px 10px 0px; width: 320px; height: 256px; float: left; cursor: pointer;" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5723873553691710338" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhrV3SpGxDW3nQhYS8o3hh-V48J4Q05CMkUzOSmbFsA3qN1MGTcUhMvXluITlsU1GwICZeLO2Id4msfbLMYzLRuyQ15MQz6aTJXS0dB9PVZ6VarEt3_c48ZK_WgxzdRNvIfmIJA/s320/3.jpg" /></a>doğa, vahşi hayat, uçsuz bucaksız topraklar karşısında büyülenmemek mümkün değil.<br /><br />Valdes Yarımadası Güney Amerika’nın en ilginç yerlerinden biri, dolayısıyla buraya daha fazla vakit ayıracağız. Atlantik kıyısında yer alan ve Unesco Dünya Doğal Mirasları’ndan biri olan Valdes Yarımadası’nda ilk olarak bugüne kadar görmediğiniz hayvan çeşitleri ile başlayacağız gezimize. Deniz arslanları, deniz filleri artık filmlerde değil yanı başınızda. Fil foklarını, balinaları, Patagonya tavşanlarını, devegillerden olan ve sürü halinde gezen guanakoları görünce gözlerine inanamayacaksınız.<br /><br />Valdes Yarımadası’nın kuzeyindeki ufak adayı -Kuşlar Adası - özellikle görmemiz gerekiyor. Sainte Exupery’nin Küçük Prens adlı kitabı sizin için de hayatınızda unutamadıklarınızdansa, işte<br />bu öykünün başındaki ufak dağa esin kaynağı olmuş ada, burası. Valdes; bir yanında San Jose Körfezi, diğer yanında Nuevo(Yeni) Körfezi ile<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgD6ZXfLaW4rPsuVz95YP8U92WyY5h95o6KGbYeBPat9uAWPkpq5qH99Yumd_QnYUsSRkT52k4ydKuhqR3msETVfnw25TcL3kXhJAtmwR9RgeAd1S0t1hubxSTgwy4WbtyPVsPJ/s1600/4.jpg"><img style="margin: 0px 0px 10px 10px; width: 306px; height: 180px; float: right; cursor: pointer;" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5723873205162101746" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgD6ZXfLaW4rPsuVz95YP8U92WyY5h95o6KGbYeBPat9uAWPkpq5qH99Yumd_QnYUsSRkT52k4ydKuhqR3msETVfnw25TcL3kXhJAtmwR9RgeAd1S0t1hubxSTgwy4WbtyPVsPJ/s320/4.jpg" /></a> zengin bir denizaltı vahşi yaşamına da ev sahipliği yapıyor. Biz deniz altını bırakıp deniz üstünde neler varmış diyeceğimiz bir tura çıkıyoruz. Puerto Madryn’den 100 km uzaklıktaki Puerto Piramides’den teknelerle açılıp yeni doğmuş yavrularına yüzmeyi öğreten 30 ton ağırlığında, 16 metre boyunda dev balinaları görmeye gidiyoruz. Yarımadanın ucundaki Caleta Vadisi’nde ise deniz fillerini görüyoruz. Bunlar<br />dev boyuttaki foklar.<br />İki gece konaklamamız ve akşam yemeklerimiz Puerto Madyrn’de Hotel Villa Piren’de.<br /><br /><em><strong>3. ve 4. Gün Ushuaia</strong></em><br /><br />Trelew’den sabah çıkıyoruz ve Ushuaia’ya iki saatte uçuyoruz. Buzul kaplı 1500 metrelik zirveleriyle Fuegan Ant Dağları'na sırtını dayamış Ushuaia, dünyanın sonu diye bilinen bir bölge.<br />Burada ilk durağımız ‘Dünyanın Sonu Deniz Feneri’. Nasıl Paris’in Eyfel’ inde fotoğraf çektirilirse burada da adet aynı. Eğer sabahtan fotoğraf çektiremezseniz hiç üzülmeyin akşamı bekleyin, bu kez yanına kadar gideceğiz fenerin… Dünyanın sonu yazan tabelalarla dolu limanda bir sürü hediyelik eşya dükkanı var ve hepsinde aynı slogan: ‘Ushuaia, dünyanın sonu, her şeyin<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiNhy-7hvdng_apzimHdxMDcPCypFVTm5rlSnj69UM0MndSgS0cbYQ1Y3eRE_MDDWk-KFgpI3ZZd1aRv1_KqbtWCIuSjBbwvFoM5D5laj6ujJJaj1bAi8p8MqzrQTL-eoOnuH35/s1600/5.jpg"><img style="margin: 0px 10px 10px 0px; width: 320px; height: 240px; float: left; cursor: pointer;" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5723872843262773666" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiNhy-7hvdng_apzimHdxMDcPCypFVTm5rlSnj69UM0MndSgS0cbYQ1Y3eRE_MDDWk-KFgpI3ZZd1aRv1_KqbtWCIuSjBbwvFoM5D5laj6ujJJaj1bAi8p8MqzrQTL-eoOnuH35/s320/5.jpg" /></a> başlangıcı’…San Martin Caddesi’nde bir yürüyüşten sonra, şehirden 15 dakika uzaklıktaki Tierra<br />Del Fuego Milli Parkına gidiyoruz. 16.yüzyılda buraya gelip Kızılderili ateşlerini gören Macellan veriyor ismini, buraya. Bu yüzden Ateş Toprakları da deniyor. Yıl boyu karlar altında olan bu topraklar, nisan ayında bölgeyi kaplayan binlerce lenga ağacının kızaran yaprakları ile adeta ateşe boyanıyor, yani bizi bekliyor nisan boyunca.<br /><br />Dünyanın sonu adlı trenle parkı gezerken, tilkiden ördeğe, guanokadan kunduza etrafta huzurla<br />ve özgürce gezen hayvanları izliyoruz. Park içindeki Roca Gölü mavi yeşil tonlarıyla sizi yine hayallere götürüyor. Parktan ayrılıp artık iyice acıkmış karnımızı doyurmak için romantik bir atmosfer, uluslar arası bir mutfak ve hoş bir manzara sunan Ushuaia Kaupe’de yemek<br />yiyoruz. İsteyen kuzu, isteyen deniz ürünleri ama ne yerseniz yiyin göreceksiniz hepsi birbirinden lezzetli. Yemek sonrası yine şehrin para kaynağı olan sloganı dünyanın sonu ile ilgili ‘DÜNYANIN SONU MÜZESİ’ni geziyoruz. Burada eski ünlü hapishane bizi geçmişe, kültürlerinin<br />farklılıklarına götürüyor. Hapishaneden çıkıp biraz daha güzelliklere odaklanmak için günün son turunu gerçekleştiriyoruz. Deniz otobüsü ile Beagle Kanalı’nda gezi. Deniz arslanlarını, <a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjd6dWKfoSaNTjS1AqUJ5XOZT290qKM2C5as-vCJMSLpzozYuOs0S6V_X7mnwQUZAsP7KPORcLEBMb_qSJbdclmL6KO0nFVsUBBOZLH-R3VFRo5NIcNUPovOqEfbRXUN9QrQOsX/s1600/6.jpg"><img style="margin: 0px 0px 10px 10px; width: 320px; height: 129px; float: right; cursor: pointer;" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5723872303012776658" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjd6dWKfoSaNTjS1AqUJ5XOZT290qKM2C5as-vCJMSLpzozYuOs0S6V_X7mnwQUZAsP7KPORcLEBMb_qSJbdclmL6KO0nFVsUBBOZLH-R3VFRo5NIcNUPovOqEfbRXUN9QrQOsX/s320/6.jpg" /></a>karabatakları ve sabah fotoğraf çektirdiğimiz, Jules Verne’in sözünü ettiği dünyanın sonundaki deniz fenerini bir kez daha görüyoruz.<br /><br />Cerro Martial’ın tepesine çıkan teleferikle Beagle Kanalı ve Navarin Adası'nın muhteşem manzaralarına son kez bakıp otelimize dönüyoruz. Akşam yemeği otelimiz Ushuaia Hotel Las Hayas’da.<br /><br /><em><strong>5. ve 6.Gün: El Calafate, Glaciares Milli Park</strong></em><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjj01FVNlwRtgj9dSaaa8HhsEnebAu4fUdCqElhy5vFOsVswhebj0PFxr0CxWWYPdBx0r9Rbsg9XjxQRYju1kqgIVf-qHQKgEpAZHPHNScV3Z29JcI4sjDGScDCkMWoCzvBS3bQ/s1600/7.jpg"><img style="margin: 0px 0px 10px 10px; width: 320px; height: 213px; float: right; cursor: pointer;" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5723871722587878738" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjj01FVNlwRtgj9dSaaa8HhsEnebAu4fUdCqElhy5vFOsVswhebj0PFxr0CxWWYPdBx0r9Rbsg9XjxQRYju1kqgIVf-qHQKgEpAZHPHNScV3Z29JcI4sjDGScDCkMWoCzvBS3bQ/s320/7.jpg" /></a><br />Sabah Ushuaia’dan çıkıp uçağımıza yetişiyoruz ve bir saat süren yolculuktan sonra El Calafate’a ulaşıyoruz. Adını bir böğürtlen çeşidinden alan şehir 15 bin nüfuslu, buna rağmen çok sayıda beş<br />yıldızlı otele rastlamak mümkün. Buzullarıyla ünlü bu şehir adeta bir turizm cenneti çünkü.<br />Birbirinden şık dükkanları, kafeleri, restoranları ile ünlü El Calafate’da şehir turu yaptıktan sonra şehirden 80 kilometre uzaklıkta bulunan ve Unesco Dünya Kültürel Mirası listesindeki Los<br />Glaciares Milli Parkı’na doğru yol alıyoruz. Park içindeki Perito Moreno Buzulu’nun ihtişamı karşısında nefesiniz kesilebilir dikkat edin. Moreno Buzulu adını kendini hiç görmemiş olan Patagonya kaşiflerinden Francisco Moreno’dan almış. Yaklaşık 30 kilometre uzunluğunda<br />5 kilometre eninde, Güney And Dağları buz havzasının bir kolu olan buzul, şu ana kadar küresel ısınmadan fazla etkilenmemiş. Gölden yüksekliği 60 metre civarında olan buzulda gemiyle turumuz başlıyor hemen. Öğlen yemeğinin ardından bir buçuk saat sürecek olan turumuzda dileyenler, buzuldan alınma buzla servis yapılan viskiden tadabilirler. İsteyenler Upsala Buzulu’nda da tekne gezisi yapabilir üzerinde yürüyebilirler bu arada. Biz Moreno Buzulu üzerinde binlerce şekle girmiş buz kütleler<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEituezfisFWif73VKfeeqv7DPmwUt2cyqYRtBbYuTIQIggrp3zdi52WHLptJuHa3t9FaM0wNSEyPesgETF6i8zqfxSiKkiY8vqfHqjfez0HxIzOvZ925viZX8gWrhUrnNAvF_Jz/s1600/8.jpg"><img style="margin: 0px 10px 10px 0px; width: 313px; height: 202px; float: left; cursor: pointer;" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5723871344786810962" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEituezfisFWif73VKfeeqv7DPmwUt2cyqYRtBbYuTIQIggrp3zdi52WHLptJuHa3t9FaM0wNSEyPesgETF6i8zqfxSiKkiY8vqfHqjfez0HxIzOvZ925viZX8gWrhUrnNAvF_Jz/s320/8.jpg" /></a>i üzerinde sessizce yürümeye devam ediyoruz.<br />Ama dev kütleler halinde masmavi suya düşen buzulların çıkardığı sesler sessizliği bozuyor ve size buzulların heybetini bir kez daha gösteriyor.<br /><br /><div align="justify">El Cacalafate’da konaklamamız ve akşam yemeğimiz Kempinski Hotel’de. </div><br /><strong><br /><em><strong>7. ve 8. Gün</strong></strong></em><br /><br />Sabah kalkıp artık dönüş yoluna koyulma vakti. Önce El Calafate’dan Ushuaia’ya geri dönüyoruz ve oradan da Buenos Aires’ e geldiğimizde yeteri kadar yorgun olduğumuzdan hem bir gece dinlenmek hem de Buenos Aires’de bir gün geçirmek için vaktimiz var. İlk olarak 16 şeridi ve 140 metrelik genişliğiyle dünyanın en geniş bulvarı sıfatını taşıyan 9 Temmuzu ve bizim Sultanahmet’teki Dikilitaş’ın modern zamanlar versiyonu sayılabilecek dev bir obeliski görüyoruz. Obelisk, Buenos Aires’in 400. kuruluş yıldönümü anısına dikilmiş.<br /> Plaza De Mayo ve Casa Rosada bir sonraki durağımız. Plaza de Mayo, 25 Mayıs 1810 devriminden sonra cumhuriyet rejimiyle yönetilmeye başlanan Arjantin’de, tarihin başladığı yer. Meydanda, “Pembe Ev” olarak da bilinen Hükümet Binası, katedral, sömürge döneminde ıspanyol valisine ait olan Cabildo binası ve Kongre binası bulunuyor. Ortada yer alan anıtta ise, “gracias madres” yani “annelere teşekkür” yazıyor; cunta döneminde kaybolan çocukları için her perşembe burada toplanıp ağıt yakan annelere ithafen...Cafe Tortini’de öğle yemeğinden sonra, en hareketli caddelerden Florida Caddesi’nde alışveriş yapmak, şehri koklamak için uygun zaman. Güzel sanatlar milli müzesi ve Recolelata’dan sonra Puerto Madero’da akşam yemeğimizi yiyoruz. İsteyenler için son gecemiz tango ile bitiyor ya da otele gidip ertesi gün sürecek uzun yolculuk için dinlenebilirsiniz. <br /><br /><em><strong>9. Gün</strong></em><br /><br />Ertesi gün havaalanına gidiyoruz ve Paris aktarmalı uçağımızla ülkemize dönüyoruz. <br />Patagonya’nın doğası, havası, buzulları eşliğinde geçen rüya gibi bir 9 günden sonra ülkemize hayata ve gerçeklere dönüyoruz. Bir başka hayalde buluşmak üzere…<br /><br />Sevgiyle kalın,<br />Banu Özkan TOZLUYURT<br /><br /><em>Bu yazı Gazella Travel Designer tarafından düzenlenen 3 Kıta 1 Blogger yarışması için yazılmıştır.</em>Banu'nun Dünyasıhttp://www.blogger.com/profile/01467366547928265441noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-15618767.post-59020545288529483832012-03-24T20:30:00.003+02:002012-03-24T21:04:26.345+02:007.Bloggeranne-baba buluşması<div align="justify">Bu toplantıya katılmak için blogger olmanız gerekmiyor, öncelikle onu belirtmeden geçmeyim bu sefer. Geçtiğimiz ay <a href="http://www.kansersizyasamdernegi.org/"><strong><span style="color:#ff6666;">Kansersiz Yaşam Derneği</span></strong> </a>ile <span style="color:#990000;"><a href="http://www.yesimmutlu.com/ysmblog/">Yeşim'in</a></span> organize ettiği toplantı sonrası çevremden çok tepki aldım, haber vermedim diye. İşte şimdi öncesinde haber veriyorum. </div><br /><div align="justify"><br /></div><br /><div align="justify"><strong><span style="color:#cc0000;">13 Nisan 2012 Cuma saat:10.30′dan itibaren Şişli Cevahir Meydan Starbucks 2. katta olacağız.</span></strong></div><br /><div align="justify"><br /></div>Bu kez yine güzel bir amaç için toplanıyoruz. Sevgili <a href="http://baskaanne.com/2012/03/01/dayanisma-nerede-blogger-anne-babalar-orada/">Derya'nın</a> <a href="https://www.facebook.com/pages/Y%C3%BCksekova-Fatih-Sultan-Mehmet-%C4%B0lk%C3%B6%C4%9Fretim-Okuluna-Yard%C4%B1m-Kampanyas%C4%B1/182651525170879?sk=info"><strong>Hakkari Yüksekova’daki okulun</strong> </a>ihtiyaçlarından haberdar olmasıyla başaldı bu kez hareket.<br /><br /><img style="TEXT-ALIGN: center; MARGIN: 0px auto 10px; WIDTH: 400px; DISPLAY: block; HEIGHT: 300px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5723539956074237746" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjN93-MB_kDfYpN2v4_WC7CtkKjKUf_MpUPrmD0wak2NzUtUc24uMymjItMbtw3H-JNp0LK8O3wZrG9DvJ9IsxOLS3jbRHoBo5O5_PfWMyYYqpnBMV8jLV7hVK6SpYX2dCOORr2/s400/okul.bmp" /> <br /><p align="justify">Daha önce Diyarbakır Canaydın Köyü'nde okul kütüphanesi kurulmasına destek olmuş biri olarak hem çok kolay hem çok zor bir iş bu. Kolay, çünkü hepimizin en azından evinde çocuklarının okumadığı fazladan bir sürü kitap, kullanmadığı makas, boya kalemleri vardır. Kolay çünkü ihtiyaç duyulan malzemeler atla deve değil, oldukça uygun fiyatlara temin edilebilecek şeyler. Zor, çünkü üşeniyor insanlar, toparlayıp kargoya vermek zor geliyor. Zor, çevrelerini haberdar etmek akıllarına gelmiyor. Ben zamanında bu işe kalktığımda arabamın bagajı bir süre kitap, oyuncak, boyama kitabı, roman dolu olarak gezmiştim. Her buluştuğum arkadaşım bana birşeyler getiriyor ben de arabamın arkasında biriktiriyordum. Hepsi toplanınca da bir kargo şirketine verdim ve malzemeler yerini buldu. He yerini bulması o kadar kolay olmadı, bahsettiğim köy cep telefonunun çekmediği, kargo şirketlerinin uğramadığı, okulda tek bir telefonun olduğu bir köydü ve ancak en yakın yerleşim yerine giden eşyaları, okul müdürü gelip alabiliyordu kasabaya indiğinde. Yine de gitti, yine de amacına ulaştı çabamız.<br /><br /></p><br /><div align="justify">Siz de Hakkari Yüksekova Fatih Sultan Mehmet İlköğretim Okulu 'na yardımda bulunmak isterseniz öncelikle göndermek istediklerinizi bana ulaştırabilirsiniz. Ama 'ben kendim hallederim' derseniz ki bunu tercih ederim, Seray BANGUOĞLU Fatih Sultan Mehmet İlköğretim Okulu Yüksekova/HAKKÂRİ<br />adresine gönderebilirsiniz. Aras Kargo’ya bu okula yardım gönderdiğinizi söylediğinizde %25 , MNG Kargodan %40 indirimli gönderebiliyorsunuz. İndirimden faydalanabilmeniz için kargoyu göndermeden önce 0212 366 5555 numaralı telefonu arayıp Filiz Hanım’ı istemeniz gerekiyor, o sizi yönlendirecek.</div><br /><p align="justify"><strong>İşte ihtiyaç listesi</strong></p><br /><p align="justify">Rafya</p><br /><p align="justify">Pullar</p><br /><p align="justify">SimDüğmeler</p><br /><p align="justify">Boncuklar (her boy)</p><br /><p align="justify">Boş yada bozuk CD.ler</p><br /><p align="justify">Oynar gözler</p><br /><p align="justify">Gazoz kapakları</p><br /><div align="justify">Dondurma çubukları/Dil çubukları(ahşap olanlardan)</div><br /><p align="justify">Kumaş parçaları (farklı doku özelliği olan özellikle)</p><br /><p align="justify">Artık Yünler</p><br /><p align="justify">Pamuk</p><br /><p align="justify">Pasta kağıtları</p><br /><p align="justify">Şişe mantarları</p><br /><p align="justify">Renkli Sünger</p><br /><p align="justify">Pet bardak</p>Pet tabak<br />Pipet<br />Tahta mandal<br />Kürdan<br />Alüminyum folyo<br />Kibritler ve kutularo<br />Mum<br />Tuvalet kağıdı<br />Havlu peçete<br />Islak mendil<br />Pinpon topu<br />Fon kartonu<br />Elişi kağıdı<br />Pritt yapıştırıcı(marka önemli değil yapıştırıcının tarzı bakımından)<br />Uhu<br />Parmak boyası<br />Keçeli kalem<br />Oyun Hamuru<br />3-6 yaş arası hikaye kitapları<br />Okul bünyesinde okunabilirliği olan her türlü kitabı göndererek, okul bünyesinde kurulacak kütüphaneye destek olabilirsiniz.<br /><br />Yardımlarınızı bekliyoruz.Banu'nun Dünyasıhttp://www.blogger.com/profile/01467366547928265441noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-15618767.post-32913657380716861102012-03-23T22:24:00.005+02:002012-03-26T17:26:16.546+03:00Kitap okuma rituelleri<div align="justify"><strong><a href="http://www.birdolapkitap.com/2012/03/09/kitap-okuma-rituelleri/">Bir Dolap Kitap</a></strong>, kitap okuma rituellerini sormuş tüm okuyucularına. Bir dolap kitabı tanıyor musunuz bilmiyorum ama ben yeni yeni okumaya başladım ve bağımlılık yarattı bende. Her gün bir kere mutlaka bakmadan edemiyorum. Çok sevdiğim arkadaşım <strong><a href="http://demirlebuyurken.com/">Meltem</a></strong> de kendi kitap okuma rituellerini anlatmış ve beni sobelemiş.<br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgKI4JlHvtCWelr9yTLh7UXYiGnsYnDQiC-HEDip_qJboLJ6Xap0kQfOZZprY2b7pVTm-RGZyvuda0sOmyBNXsZLLbckxai_Zxy67s88mtdy4kArdRVB6nMhnoWaL4SOdYycOvr/s1600/h%25C3%25A7g.jpg"><img style="MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 206px; FLOAT: left; HEIGHT: 320px; CURSOR: pointer" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5723209804966337314" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgKI4JlHvtCWelr9yTLh7UXYiGnsYnDQiC-HEDip_qJboLJ6Xap0kQfOZZprY2b7pVTm-RGZyvuda0sOmyBNXsZLLbckxai_Zxy67s88mtdy4kArdRVB6nMhnoWaL4SOdYycOvr/s320/h%25C3%25A7g.jpg" /></a><br />Ben sobelenmişken önce kendimle, kitapla ilgili bir anımı paylaşayım. 2 yıl önce Hayat Çocukla Güzel adlı kitabım çıktığında (yaaa benim de bir kitabım var) büyük kitapçılara gidip hep kitabımı sorardım, kalmayan yerlerde sipariş verir istetirdim. Olan kitapçılarda da, raflarda hep kitabımı öne çıkarırdım. Birkaç kez gittiğim kitapçıda çok dikkatli olan satış personeli bir gün yine ben kitabımı bulup rafın önüne çıkarınca beni sobelemişti...<br /><br />* İşim gereği çok kitap okumak zorundayım, çünkü ben bir yönetim danışmanıyım. Şirketlere yönetim, kişisel gelişim konularında eğitim veriyorum, bireysel koçluk yapıyorum. Dolayısıyla yeni çıkan tüm kitapları takip etmek zorundayım. Tüm çıkan yayınları okuyamasam bile, mutlaka özetlerini okumaya çalışıyorum.<br /><br />* Hayattaki en en önemli rolüm gereği okumak zorundayım, çünkü ben bir anneyim. Her ne kadar iç seslerime göre çocuğumu büyütsem de, bu konudaki kitapları da takip ediyorum. Öyle ya, bazı konularda Amerika'yı yeniden keşfetmeye gerek yok.<br /><br />* Hobilerim gereği okumak zorundayım, çünkü ben bir hobi delisiyim. Yemek, seyahat, dekorasyon, bahçe düzenlemesi, örgü vazgeçemediklerim.Bunlarla ilgili çıkan yerli yabancı ne kadar kitap varsa her hafta sonu toplayıp eve getiriyorum. Arkadaşlarımıza ve eve gelen herkese göre çok büyük olan kütüphanemize artık sığamaz olduk.<br /><br />* Ve rahatlamak, kafamı dağıtmak, bir süreliğine rutin hayattan çıkmak için okuyorum. Anı, macera, aşk, ikili ilişkiler, şiir vs. ne bulursam okuyorum.<br /><br />* Yatmadan önce mutlaka okurum. Bir sayfa bile olsa okumalıyım, <a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjk9bRn7VEC6h8dw8g1geNiC1A3AJDgsLMKy43vmQWLSInnuFWdllou_eRQohNU64eo_yeOFQqAS9JkCPu746MaNvOyQefBaTbgu_bU1j5BAK3LOnNQnR94uZ8Fk-P81CU97i7T/s1600/k%25C3%25BCt%25C3%25BC.jpg"><img style="MARGIN: 0px 0px 10px 10px; WIDTH: 168px; FLOAT: right; HEIGHT: 320px; CURSOR: pointer" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5723207541046198834" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjk9bRn7VEC6h8dw8g1geNiC1A3AJDgsLMKy43vmQWLSInnuFWdllou_eRQohNU64eo_yeOFQqAS9JkCPu746MaNvOyQefBaTbgu_bU1j5BAK3LOnNQnR94uZ8Fk-P81CU97i7T/s320/k%25C3%25BCt%25C3%25BC.jpg" /></a>yatağa yatıp direkt uyuyamam. Başucumda bir kitap yoktur, mutlaka bir kaç kitap vardır ve yorgunluk durumuma göre değişir kitapların seviyesi.<br /><br />* Bir kafede oturup asla kitap okuyamam. Çok fazla çevresini inceleyen, kim ne yapıyor gözlemleyen bir yapım var. Çevreye bakmaktan kitaba konsantre olamıyorum malesef.<br /><br />* Kuaförde çok güzel kitap okurum ama. Ayda bir kez saç boyama rituelim var ve saçımın boyanması uzun sürüyor. Beklerken sevgili kuaförüm Ayhan ada çayı, habiskus karışımı bir içecek hazırlar bana, kitabım elimde değmeyin keyfime.<br /><br />* Seyahate giderken yanıma mutlaka en az iki kitap alırım. Birinden sıkılırsam diğerini okurum diye. Ya da gittiğim yerden çok sıkılırsam en az iki kitap bitiririm diye.<br /><br />* Kitap okuma lambalarına karşı bir düşkünlüğüm var. Çeşit çeşit lambalar alıyorum ama bugüne kadar en kullanışlısı gözlük şeklinde olan, benden söylemesi. Tabi sizin uyuduğunuzu sanan kızınız ya da kocanız, gece odaya girince bir çığlık yükseliyor. Yüzünde iki ışık olan insandan kim korkmaz gecenin kör karanlığında?<br /><br />* Okuduğumda beni en çok etkileyen kitap ilk okul yıllarında sahip olduğum 'Çocuk Kalbi'dir. Edmondo De Amicis'in bu romanını hala dün gibi hatırlıyorum.<br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjpXIXsUucCHYzF3pus9C7kT6JP2q4hPw_FPM6QX45oZS7TTdg_Au92J_AcIVkl0OKaaugpmrHbfs8TxSmSUjxrHY2cLCk5yKoUdw5iSKhbUJeZEcJgHyk0xQe93YgzPEPeh_62/s1600/iyi+geceler.jpg"><img style="MARGIN: 0px 0px 10px 10px; WIDTH: 320px; FLOAT: right; HEIGHT: 240px; CURSOR: pointer" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5723204289570180562" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjpXIXsUucCHYzF3pus9C7kT6JP2q4hPw_FPM6QX45oZS7TTdg_Au92J_AcIVkl0OKaaugpmrHbfs8TxSmSUjxrHY2cLCk5yKoUdw5iSKhbUJeZEcJgHyk0xQe93YgzPEPeh_62/s320/iyi+geceler.jpg" /></a><br />* Yazın güneşlenirken kitap okumaya bayılıyorum. Size bir sır vereyim mi, beni bıraksalar 12 saat yatarım güneş altında, üstelik çilliyim...Kitap okurken nasıl vakit geçiyor hiç anlamıyorum o yumuşacık süngerli şezlonglarda.<br /><br />* Kitap okumayı çok seviyorum, çünkü ailecek yaptığımız ortak bir aktivite. Biz de herkes akşam yatağa yatınca kitabını alır eline. 8 yaşındaki kızım da çok seviyor okumayı. Zaten küçükken hep dua ederdi, bir an önce okumayı öğrensem de kendi kitabımı kendim okusam diye.<br /><br />* Kitap okumanın yakışmadığı insan yoktur galiba ama bana kitap çok yakışıyor:))) Şimdi ben de kitabın çok yakıştığı arkadaşlarım <a href="http://www.kakarakikiri.wordpress.com/">Esra,</a> <a href="http://www.selgingb.com/">Selgin</a> ve kuzenim <strong><a href="http://gokyuzu99.blogspot.com/">Bahar'ı</a> </strong>sobeliyorum.</div>Banu'nun Dünyasıhttp://www.blogger.com/profile/01467366547928265441noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-15618767.post-67083036679405950422012-03-16T20:13:00.004+02:002012-03-27T08:07:48.399+03:00İmza: KızınBlog yazma işi hayatıma girdi gireli, her daim havalardayım, mutluluktan uçuyorum. Bana hep "nasıl vakit ayırıyorsun, sende de ne enerji var, bu kadar işe nasıl yetişiyorsun" dediklerinde hep şunu söylüyorum "insan istediği herşeyi gönülden istiyorsa vakit yaratır". İşte ben de gönülden istiyorum, gönülden inandıklarıma gönülden yardım ediyorum ve gönlüme göre oluyor herşey.<br />Sabah gelen bir mail de işte yine beni coşturdu ve siz okurlarımla paylaşmak istedim. Harika iki insan <strong><a href="http://kakarakikiri.wordpress.com/">Esra</a></strong> ve <a href="http://selgingb.com/"><strong>Selgin</strong></a> bir proje hazırlamışlar. Babanıza söylemek istediğiniz, söyleyemediğiniz herşeyi yazacağınız bir mektup...Bir şiir, beraber bir anınız ya da bunu yazmalıyım dediğiniz ne varsa. Tüm kadınları bu projeye davet ediyorlar. 1 sayfa uzunluğunda yazılacak mektuplar toplanacak ve kolektif bir kitap haline gelecek. Geliri mi ne olacak, o da Darüşşafaka'ya kalacak. Yani hem siz babanıza harika bir hediye vereceksiniz, hem sizin anılarınızla, o <a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhGXevIlXvyPajG3Egb73ZI5y7ZUAim_SbuMatphv06kpUEuy8nX0_44H5NYxiwAnDy4xA0OGKT1hW9QLEXZ3HLrWF6m7pcqfVVt7VGwLfaFUJ5F61aajv5Ra7WqtaHMIGDmacY/s1600/babalar+ve+k%25C4%25B1zlar%25C4%25B1.jpg"><img style="MARGIN: 0px 0px 10px 10px; WIDTH: 300px; FLOAT: right; HEIGHT: 400px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5720560105277509698" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhGXevIlXvyPajG3Egb73ZI5y7ZUAim_SbuMatphv06kpUEuy8nX0_44H5NYxiwAnDy4xA0OGKT1hW9QLEXZ3HLrWF6m7pcqfVVt7VGwLfaFUJ5F61aajv5Ra7WqtaHMIGDmacY/s400/babalar+ve+k%25C4%25B1zlar%25C4%25B1.jpg" /></a>duyguyu hiç yaşamamış KIZ çocuklarının yararına bir yardımda bulunacaksınız.<br />Babanız hayatta olsun ya da olmasın hiç fark etmez yeter ki siz yazın. Şimdi arkadaşlarım Esra ve Selgin ile beraber ben de bu projeyi hayata geçirmek için baş koydum ve 100 kadın 100 mektup için kolları sıvadım, kaleme kuvvet dedim. Siz de yazabiliyorsanız ya da yazacak kişiler tanıyorsanız, 1 A4 Times New Roman formatında 12 puntoluk mektubunuzu, son bir kez de sen bak derseniz bana <a href="mailto:banuduru@gmail.com">banuduru@gmail.com</a> adresine, ben hazır bir şekilde yapar yollarım diyorsanız, <a href="mailto:imzakizin@gmail.com">imzakizin@gmail.com</a> adresine 15 Nisana kadar yollayın, yollayın ki babalar gününe yetiştirelim.<br />Kitabı Yitik Ülke yayınevi basacak. Hani "Seksenlerde Çocuk Olmak" adlı kitap vardı ya işte onu basan yayınevi. Kitaba sığmayan, yetişmeyen mektuplar imza:kizin’a ait web sitesinde yayınlanacak. Haydi acele edin, yazın, yazacak kişilere yayın ve hep beraber bu projenin başarısını kutlayalım. Sonrasında gelecek olan, İmza: Karın, İmza: Kocan için enerji depolayalım.Banu'nun Dünyasıhttp://www.blogger.com/profile/01467366547928265441noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-15618767.post-16802899832900864512012-03-13T14:26:00.009+02:002012-03-14T21:40:12.844+02:00Sorumlu ebeveyn olup, sorunsuz çocuklar yetiştirmeye var mısınız?<a href="http://www.stetdernek.org.tr/"><img style="MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 267px; FLOAT: left; HEIGHT: 400px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5719358801719922546" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiy2c5uJRr-twIROdDemopjUuTVNkZcvUggo5UDNrgrp-T29v7s_WPQxquV5MBgeoTWEYidK0eVu6AZhnB6-xwvTmJsl3pL10OOQ1QL8jFhgDWBvLrxqDmb00-ocS5skhf8_F0e/s400/stet2" /><strong>STET, Sınır Tanımayan Ebeveynler Topluluğu’nu</strong></a> şimdi benden duyuyor olabilirsiniz ama emin olun yakında çok fazla ses getirecek bir dernek. Benim tanışmam enteresan oldu ama hayat felsefemle, yaşam misyonumla o kadar örtüşüyor ki, sanki yıllardır ben bu derneği beklemişim. Nereden mi geliyor bu ilgi...16 yıldır Türkiye’de adı, hatrı sayılır kurumlarda bireysel gelişim eğitimleri verip, danışmanlık yapıyorum . Verdiğim her eğitimin sonunda katılımcılar ayrılırken şunu diyorlar, “keşke bu eğitimleri biz okul yıllarında alsaydık” ya da “keşke benim hanım da, benim koca da, benim çocuk da bu eğitimi alsaydı”...Keşkelerin bir faydası yok derim ben de onlara her defasında, herşeye rağmen deyin ve aldığınız eğitimin bir parçasını uygulayın bu bile yeter.<br />Hepimiz, aslında geleceğin çalışanlarını, doktorunu, avukatını, başbakanını yetiştiriyoruz. Bunun için ufak çapta ailemizde başlayacak olan iyileşme, yayılacak büyüyecek ve ileride çocuklarımız bizim bugün yakındığımız konuları konuşmayacak, bilmeyecek. İşte benim hayat felsefem de bilgilerimi paylaşmak, ilgi alanımdaki konuları etki alanıma geçirerek çevreme farkındalık kazandırmak. Bunun için de önce sorumlu birey olmak ,sorumlu anne olmak, sorumlu vatandaş olmak...İşte STET de bu mantıklı yola çıkmış ve SORUMLU EVE<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiHCxbXQ7mdyi7_6LmVJZ7yBQl5TTfOBy-uaVku_Z2i3JaooRefV50BaQEyp7rsIxEHwbOAt43p9Rm8kH9W39xzjz-V9Hme2IZGICLYhcOCFbhaQCYKOey7L3cYpoXwgZpWjExA/s1600/stet3"><img style="MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 280px; FLOAT: left; HEIGHT: 237px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5719358515113210066" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiHCxbXQ7mdyi7_6LmVJZ7yBQl5TTfOBy-uaVku_Z2i3JaooRefV50BaQEyp7rsIxEHwbOAt43p9Rm8kH9W39xzjz-V9Hme2IZGICLYhcOCFbhaQCYKOey7L3cYpoXwgZpWjExA/s320/stet3" /></a>VEYNLER SORUNSUZ ÇOCUKLAR felsefesini benimsemiş. Sorunsuz çocuğu da yetiştirecek kim? Anneler. İşte bu yüzden kadın ayağı çok önemli diyor STET ve ilk panelini de bunun için düzenliyor. Panelden bahsetmeden önce biraz kuruluş hikayesini duymak ister misiniz?<br />Aslında herşey Van depremi sonrası yapılan yardımların doğru yere ulaşıp ulaşmadığının sorgusuyla başlamış ve deprem sırasında yapılan yardımlara ve yardım çağrılarına daha iyi hizmet verebilmek amacıyla dernekleşmeye karar verilmiş ve Aralık 2011 tarihinde resmi kurulmuş. Ah b<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi4jD4E3G9-keaYf2CSbRz-8xpDVQxcl1kl6x1KtWYWdh9hISsFe2UQjgRT6El1ETLLDm7lhJIJ8u7dm85AtqKHsBrB280kdlpF4OcCcYchD_PWjMHxMp002CLx8HyEa-rU9j27/s1600/stet4"><img style="MARGIN: 0px 0px 10px 10px; WIDTH: 320px; FLOAT: right; HEIGHT: 214px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5719358385667653762" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi4jD4E3G9-keaYf2CSbRz-8xpDVQxcl1kl6x1KtWYWdh9hISsFe2UQjgRT6El1ETLLDm7lhJIJ8u7dm85AtqKHsBrB280kdlpF4OcCcYchD_PWjMHxMp002CLx8HyEa-rU9j27/s320/stet4" /></a>enim o zaman niye haberim olmadı yanarım ona yanarım. Ben de güzeller güzeli depremzede Beyda’yı burada özel bir okula yazdırmak, ailesine destek için ne çabalamış, ne kadar yardım toplamıştım, belki STET ile çok daha hızlı ve çabuk sonuç alabilirdim.<br />STET, her ne kadar hamilelikten tutun da, annelerin, kadınların, çocukların yaşam koşullarını iyileştirmeye çalışsa da, psikolojik ve şiddet gören, eğitim hakkı elinden alınmış, afetzede, ailesi olmayanlara yardım etse de bunu ezbere yapmıyor,kişiyi yalnız bırakmıyor. Gerek hukuki hakları, gerek iş bulma kısmı ile bizzat ilgileniyor ve bu konularda da uzmanlardan destek alıyor. Bunun için de STET in konusunda uzman, ya da çorbada tuzu bulunacak eğitimli, bilgili ve gerçekten empati kurabilen kişilere de ihtiyacı var.<br /><br /><br />Bütün bu anlattıklarıma bir ilk teşkil etmesi açısından da geçtiğimiz Pazar günü Şişli Belediyesi konferans salonunda bir panel düzenlediler: TÜRKİYE’DE KADIN OLMAK PANELİ.<br />Siz biliyor muydunuz<br />• Dünyada her 3 kadından 1’i hayatının bir döneminde şiddete maruz kalıyor<br />• Her 5 kadından 1’i hayatının bir döneminde tecavüz ya da tecavüz girişimi kurbanı oluyor.<br />• Okuma – yazma bilmeyen ve eğitim hakkından mahrum 1 milyardan fazla yetişkinin 2/3 ü kadın<br />• Dünyadaki arazilerin sadece %1’i kadınlara ait.<br />Ve şunu biliyor musunuz ülkemizde kadın işgücüne katılım oranı %23 ile %29 arası. Erkek oranı ise %70 ile %72 arası. Ve yine ülkemizde 15-65 yaş arası nüfusun sadece ve sadece %10 u üniversite mezunu...<br />Yani diyeceğim o ki, artık kadınlar evlerinden çıkmalı, çocuk büyütmenin yanında işgücüne katılımları artmalı ve güvenleri tam olmalı. Amacım bura<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiahXIxXhuQviNGlTL3U0HDc3Qp3BTk2uN5k0sTCucls-M20a5iXaUDtHj8b1p1SCTqrTP-DaB-z_FrEg8JcRzX-RCBu9oE0Nq-gYow71Q6k5rtVXwzNGcgA-zPvdtjAl6p6n55/s1600/stet+1"><img style="MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 320px; FLOAT: left; HEIGHT: 214px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5719357689718752482" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiahXIxXhuQviNGlTL3U0HDc3Qp3BTk2uN5k0sTCucls-M20a5iXaUDtHj8b1p1SCTqrTP-DaB-z_FrEg8JcRzX-RCBu9oE0Nq-gYow71Q6k5rtVXwzNGcgA-zPvdtjAl6p6n55/s320/stet+1" /></a>da feminizm propagandası yapmak filan değil, sadece bugünün bilim adamını da bugünün sanatçısını da bugünün yan kesicisini de bir ANNE bir KADIN yetiştiriyor. Anne önce kendine güvenir, hakkını bilir, tehditler karşısında arkasını dayayacak bir kurum bulursa ancak, yoluna devam edebilir.<br />STET, işte ilk paneliyle bu konuda farkındalık yarattı. Bundan sonra da yaratmaya devam edecek ve en azından ben sorumluluk adına elimi taşın altına soktuğum için bu gece ve her gece rahat uyuyacağım. Şu an merkezleri ve tek şubeleri İstanbul'da ama çok yakında ÇOĞALACAĞIMIZA yürekten inanıyorum.<br /><br />Bu panel için dernek başkanı Nehir Turan’a ve beni davet edip bu organizasyonla tanıştırdığı için sevgili arkadaşım Ayşe TOLGA’ya çok teşekkür ederim...<br /><br />www.stetdernek.org<br />stetdern@stetdernek.org<br />Hatboyu cad.56/B<br />Bakırköy/İstanbul<br /><br />0212.660.03.20Banu'nun Dünyasıhttp://www.blogger.com/profile/01467366547928265441noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-15618767.post-7563024744311758432012-03-10T16:15:00.000+02:002012-03-10T16:40:50.909+02:00YAŞAMAYI SEÇMEK<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
Yedi yıldır blog yazıyorum ve bir gün yazdıklarım sayesinde yepyeni insanlarla tanışacağımı hiç düşünmezdim. Hele ki bugün öyle birisiyle tanıştım ki, 2003 yılından beri benimle yaşayan bir kabusun aslında çok da büyütülecek birşey olmadığını gösterdi o bana bugün. Bahsettiğim yılda ailemiz tanışmıştı kanserle, ailemizin direği, enerji kaynağı annem...Onunla yaşadık, onunla aştık ve çok şükür bugünlere geldik ama benim içimde hep bir korku oldu o günden beri..Ben annem kadar sağlam olabilir miydim, ben annem gibi enerjik yaşam dolu olabilir miydim.. İşte her ay düzenlenen #bloggerannelerbloggerbabalar buluşması beni bugün bu korkularımdan uzaklaştırdı. Bu ay öyle bir konu ve konuklar vardı ki buluşmada; gerçekten hayatın sorumluluğunu eline almış, yaşamayı SEÇMİŞ, herşeye rağmen hayatta olan ve çevresine de HAYAT enerjisi saçan <a href="http://www.kansersizyasamdernegi.org">Dide Kaymaz </a>ve yine kendini bilime, insan sağlığına adamış ve kendisine meme sağlığı uzmanı denmesini tercih eden Dr. Şerife Şimşek. <br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhNre7hPETVjOBd8IyO0QWTmUfq2ddywJIbdr1KyPahJCY7iLzrmRJyuDTz5uGjAGUK10U4P6Wv63lPutLWPRFAEKwGoJDzi7zAk6BG8jVeSBMJfeEiy_GpJ36Hna_3WoN0ErBr/s1600/421997_10150862220150031_781175030_12882791_578173158_n.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="214" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhNre7hPETVjOBd8IyO0QWTmUfq2ddywJIbdr1KyPahJCY7iLzrmRJyuDTz5uGjAGUK10U4P6Wv63lPutLWPRFAEKwGoJDzi7zAk6BG8jVeSBMJfeEiy_GpJ36Hna_3WoN0ErBr/s320/421997_10150862220150031_781175030_12882791_578173158_n.jpg" width="320" /></a></div>
<a href="http://www.yesimmutlu.com/ysmblog/">Yeşim Mutlu'nun</a> önderliğinde Starbucks’da kahveler eşliğinde başlayan söyleşinin orada bulunan tüm bloggerlara çok büyük farkındalıklar sağladığını düşünüyorum. Bir kere Dida Kaymaz’ın inanılmaz akıcı konuşması, kanseri savaşılması değil, gönderilmesi gereken bir şey olarak görmesi ve İtalya’ daki Umberto Veronesi Vakfı’nın Türkiye temsilcisi olması ona olan inancınızı,bilgisine olan güveninizi inanılmaz sağlamlaştırıyor ve kanserle yaşamasını hayatın bir parçası olarak dile getirmesi bugüne kadar olan tüm düşünsel modellerinizi yıkıyor. Hakikaten hep ‘kanserle savaştım’ , ‘ben kazandım, kanser kaybetti’ gibi sözler duyarım yani bir kazanan bir kaybeden vardır her savaşta olduğu gibi. Dida, bunun bir savaş olmadığını, sadece her vücutta bulunan hücrenin gönderilmesi gerektiği şeklinde bir düşünce ile hayatın çok daha kolaylaştığını anlattı. Ayrıca psiko onkolog ve onkolog diyetisyeninden aldığı desteğin öneminden bahsetti. Normal bir psikologun bu konuda, hastanın yaşadıklarını anlaması konusunda zorluk yaşayacağını ya da normal bir diyetisyenin kanserli bir kişi için hazırlayacağı diyet programının yetersiz kalabileceğinden bahsetti. Öyle ki kanser tedavisi gören bir kişinin bağışıklık sisteminin bir bebeğinki gibi olduğunu, beslenmenin bu konuda çok önemli olduğunun özellikle altını çizdi.<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg8F6SFXcqddhejrBzp9dnBVqa74d6gXphTXB9zRNxfbTDK4jTI0XWzr9gVOlIR3cGtn58U3u_EM4AlwhyvNpeMbh0IJKtEAUviKPusSx0mpxY1s7b-_iij0xj7pytt3hzKuXYE/s1600/didaserife.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="214" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg8F6SFXcqddhejrBzp9dnBVqa74d6gXphTXB9zRNxfbTDK4jTI0XWzr9gVOlIR3cGtn58U3u_EM4AlwhyvNpeMbh0IJKtEAUviKPusSx0mpxY1s7b-_iij0xj7pytt3hzKuXYE/s320/didaserife.jpg" width="320" /></a></div>
Dida’nın ışıl ışıl parlayan yüzü, sıcacık ses tonundan sonra yumuşacık tavrı ile Dr. Şerife Şimşek devam etti konuşmaya. O konuşurken kalkıp öpesim geldi onu bir ara. Niye mi; bir tıp doktorunun bu kadar sade bir dille konuşması, bu kadar güleryüzlü olması ve bu kadar empatik olmasına alışkın değildim ben. Sonunda bir de kalkıp cep telefonunu verdi bana, inanabiliyor musunuz? Yani aklına takılan herşeyi sor dedi. Yok canım doktor değil melek olmalı bu kadın. Erken teşhis ve düzenli kontrol ile meme kanserinin öldürme riskinin çok düşük olduğunu, fast food alışkanlığının mutlaka terk edilmesi gerektiğini, her yıl ultrason yaptırmakla beraber 40 yaşından sonra mutlaka iki senede bir mamografi yapılması gerektiğini tüm dinleyicilere bir kez daha hatırlattı.<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh7XXNoIl6W72W8MOsjy1FiA8b3yMWvDiM8avbvVdSkSgBbQ3VkKVYR-XK9WEghZTgan5FYWLlXTfL2ZaRCzeNGSU92psYY_GL2-egwHWpYjZ-GvZgIDe1VlfMgiypZbEenDlzQ/s1600/dida.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="161" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh7XXNoIl6W72W8MOsjy1FiA8b3yMWvDiM8avbvVdSkSgBbQ3VkKVYR-XK9WEghZTgan5FYWLlXTfL2ZaRCzeNGSU92psYY_GL2-egwHWpYjZ-GvZgIDe1VlfMgiypZbEenDlzQ/s320/dida.jpg" width="320" /></a></div>
Ne ilginçtir ki, katılımcıların arasında bir kanser hikayesi olmayan neredeyse yoktu. Ya annesi, ya babası, ya eşi, ya çok yakın bir arkadaşı....herkesin soracak bir sorusu ya da benim gibi duymak istediği yanıtı bir de uzmandan dinlemeye ihtiyacı vardı. Herkesin yüreğine dokunan bir konuydu bu ay anlayacağınız...Gerek Dida Kaymaz gerek Dr. Şerife Şimşek samimi tavırlarıyla herkesin her sorusunu yanıtladılar. Bir de Dr.Şimşek’in annelere güzel bir haberi vardı: yapılan araştırmalara göre 32 yaşından önce hamile kalmış ve 9 aylık hamileliğini yaşamış, bebeğini emziren annelerin meme kanserine yakalanma riski çok daha düşükmüş. Söyleşi devam ederken <a href="http://www.pastacirapunsel.wordpress.com">Pastacı Rapunsel’in</a> hazırladığı harika kurabiye ve cupcakler ile <a href="http://www.pastacikremasi.blogspot.com">Pastacıkremasının</a> nefis pastası günü daha da renklendirdi. Yönetmen <br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj96nmh4TpklG4-o0TrM3m_sq24YFQCFHnzFt3SGqsZd3_6qfVV-506dJU_OdPKm1ZL-ZUjmmsz4hEApfulwwm_pwbB8srNcYJuRpzWkRuXfhsu_4Rkz5ufQtyqvQ0LXw0W-izC/s1600/cupcake.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj96nmh4TpklG4-o0TrM3m_sq24YFQCFHnzFt3SGqsZd3_6qfVV-506dJU_OdPKm1ZL-ZUjmmsz4hEApfulwwm_pwbB8srNcYJuRpzWkRuXfhsu_4Rkz5ufQtyqvQ0LXw0W-izC/s320/cupcake.jpg" width="178" /></a></div>
<a href="http://www.senayertorun.blogspot.com">Şenay Ertorun’un </a>görüntülediği söyleşi,Yeşim Mutlu ile Kansersiz Yaşam Derneği’nin destekleriyle 50 kadına 50 mamografi hediye edilmesiyle sona erdi. Dedim ya bu güzel gün bloggerların çabaları, enerjileri ile güzelleşti. Bir sonraki ay Hakkarı’de bir okula kütüphane kurulacak, bir sonraki ay...bir sonraki ay...Böyle böyle yayılacak güzellikler, iyilikler ve ben bunları size yazmaya devam edeceğim. Fotoğraflar için <a href="http://www.aycaogus.com">Ayça Oğuş</a>,<a href="http://www.burcucaliskan.com">Burcu Çalışkan </a>ve <a href="http://www.vuslatsena.com">Vuslat Sena’ya</a> TEŞEKKÜRLER </div>Banu'nun Dünyasıhttp://www.blogger.com/profile/01467366547928265441noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-15618767.post-20748496286071159832012-03-08T21:03:00.000+02:002012-03-08T21:05:43.803+02:00YA NASİP YA KISMETBugünlerde ya nasip ya kısmet deyip duruyorum. Kızım 'anne su balesine devam edeceğim'diyor ya kısmet ya nasip, eşim 'nisanda Kosova'ya gidiyorum'diyor ya nasip ya kısmet, annem 'sergi açacağım' ya nasip ya kısmet...
Çünkü son günlerde ben planlar yapıp yaşamımı organize ederken olmadık işler, olmadık kazalar, olmadık görüşmeler çıkıyor ve hiç bir planım olmuyor. Tanrıyı güldürmek istiyorsan ona planlarından söz et...ne doğru..
Bir sürü organizasyon yapacakken, kar yağdı ve hepsi ertelendi..Kayağa son bir defa gitmeyi planlarken evde düştüm sağ ayağımın tarak kemiğini çatlattım. Şubat ayında yoğun bir eğitim temposu beklerken hiç iş yapmadan geçti 29 gün..Yani anlayacağınız tamam herşeyi organize etmek güzel de, nasipse oluyor hakikaten herşey.
Yarın blogger toplantısı var, hafta sonu kızımın sosyal etkinlikleri, arkadaş toplantıları, belki bir sinema, bir tiyatro, yemek, birkaç arkadaş..Ya nasip, ya kısmet<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh02Ufukbi5AALh4cvej2Pf8WQA7PjQeCstibAaJDcSDZeewA9ZQRU4-z122UclUv3pHwdHwtIKsRcDps3C96rwW9aqvZpe8BU-TDmxEpWPeKl51GoY__qN9dY3tvX9n2ZfBjKB/s1600/umut.jpg" imageanchor="1" style="clear:right; float:right; margin-left:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="214" width="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh02Ufukbi5AALh4cvej2Pf8WQA7PjQeCstibAaJDcSDZeewA9ZQRU4-z122UclUv3pHwdHwtIKsRcDps3C96rwW9aqvZpe8BU-TDmxEpWPeKl51GoY__qN9dY3tvX9n2ZfBjKB/s320/umut.jpg" /></a></div>Banu'nun Dünyasıhttp://www.blogger.com/profile/01467366547928265441noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-15618767.post-26365503109229265732012-03-03T13:29:00.000+02:002012-03-03T13:33:20.969+02:00Hayallerime ulaşmak için bana destek olur musunuz??Yıllardır yazdığım gezi yazılarımı okuyanlar bilir, hatta çıktısını alıp yazdığım şehirlere, ülkelere giden okucularım bile vardır. Yazılarım sayesinde bir gün bir yarışmaya gireceğim ve bu yarışmada halk oylamasına kalacağım hiç aklıma gelmezdi. Her şey bir sabah tesadüfen gördüğüm 'Gazella ile 3 Kıta Bir blogger'yarışmasına üç tane gezi yazımı göndermekle başladı. İlk elemeyi geçtim ve şu an halk oylamasındayım. 15 marta'a kadar sürecek oylamada en fazla oy alan bloggerlar bir başka elemeden geçecek ve sonuçta birinciye hayalindeki bir ülkeye gitme fırsatı tanınacak. Güney Amerika, Güney Afrika ve Asya'dan seçeceği bir ülkeyi hayal edip yazacak bloggerlar arasından seçilecek kişi ben olmayı çok arzu ediyorum. Bunun için de siz okuyucularımın desteğine ihtiyacım var. Her kişinin arka arkaya üç oy kullanma hakkı var. Sayfanın üstündeki Gazella ile 3 Kıta Bir blogger bannarını tıklayıp çıkan sayfada blog ismimin yanında bulunan sarı yıldızı tıklamanız yeterli..Şimdiden hayallarime destek olduğunuz için teşekkür ederim. ya da şağıdaki linki kopyalayıp yapabilirsiniz ama bu biraz daha uğraştırıcı gibi
https://apps.facebook.com/uckitabirblogger/index.php?id=142
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgOh28kuvkRLp2yhFaYzTYYT3_0BuWL5nU3DSJwPXyUKuc4SpGRtjm3orynsOd3kuTQKZLwjv0iKKPJ4yHeHOUuA4vpB7b6-sQVGIi157x-U7OJ0ZAtEEdvE9JpFCWSoJ6iHTRy/s1600/foto.jpg" imageanchor="1" style="clear:right; float:right; margin-left:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="400" width="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgOh28kuvkRLp2yhFaYzTYYT3_0BuWL5nU3DSJwPXyUKuc4SpGRtjm3orynsOd3kuTQKZLwjv0iKKPJ4yHeHOUuA4vpB7b6-sQVGIi157x-U7OJ0ZAtEEdvE9JpFCWSoJ6iHTRy/s400/foto.jpg" /></a></div>Banu'nun Dünyasıhttp://www.blogger.com/profile/01467366547928265441noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-15618767.post-85123369404825099812012-02-20T21:39:00.004+02:002012-02-20T22:22:55.260+02:00Kansersiz Yaşam Derneği<div align="justify">Siz hiç günden güne eridiniz mi, saçınıza fön çektirirken kendinizi saçsız hissettiniz mi, memenize ellerken elinize yumru geldi mi, 6 saat ameliyatta kaldınız mı, radyoterapi alırken mideniz bulandı mı, başınız döndü mü, peruk taktınız mi...ben bunların hiçbirini yaşamadım ama ben bunları yaşayan çok insanla beraber yaşadım. Kanserin girmediği ev, dokunmadığı yürek var mı acaba...Şunu gördüm ve çok yakınım annemde bizzat şahit oldum ki, gerek kanser olan kişi gerekse de onun çevresi ne kadar hayata bağlanır kendini bırakmazsa o kadar olumlu sonuçlar çıkıyor ortaya. </div><div align="justify"> </div><div align="justify">2005 yılında bir hastalık sonrası yazmaya başladığım blogumun amacı da hep hayata bağlanmak, hayata bağlamak oldu gerek kendimi gerek beni takip edenleri. Bağlandık da...Bunun en güzel örneği son toplantısına katıldığım blogger anneler blogger babalar toplantısıdır. <a href="http://www.vanicinoruyoruz.com">http://www.vanicinoruyoruz.com</a> kapsamında yapılan toplantıda bağlılığın, birileri için birşeyler yapmanın hazzını yaşadık tüm bloggerlar olarak. Bir sonraki blogger anneler blogger babalar toplantısında da konumuz kanser ve özellikle erken teşhis edildiğinde tehlikenin yok olduğu 'meme kanseri'. Konu kanser olunca, kendisi de bu deneyimi yaşamış olan ve 7 yıldır kanseri hayatından uzaklaştıran ve “<a href="http://kansersizyasamdernegi.org/">Kansersiz Yaşam Derneği”</a>ni kuran Dida Kaymaz olacak konuk.Buluşma sonrası“50 kadına, 50 mamografi' hediye edilecek. Blogger olmanız şart değil, 9 Martta yapılacak toplantı herkese açık İlle de blogger anne blogger baba olmanız şart değil, deneyimlerinizi paylaşmak ya da Dida Kaymaz'ı dinlemek için bile gelebilirsiniz. Yer henüz belli değil, en kısa zamanda yine buradan, sosyal medyadan duyurmaya devam edeceğim.<img style="margin: 0px auto 10px; width: 400px; height: 290px; text-align: center; display: block; cursor: pointer;" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5711315537157119810" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi4eElRxQBu0FwiF8Yo0f2HJo1WtjMaq2oIVI3rZqPCcfU8XK2DEwxRrtJ8SZz0MhNYz1s83j1DzrFR5NbuSREKX9CuPHj2ATqWydVxbbW5pvicfArs_cM5Ryo2LviUrab6aSrI/s400/kansersizyasamdernegi.jpg" /></div>Banu'nun Dünyasıhttp://www.blogger.com/profile/01467366547928265441noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-15618767.post-65621718432351376202012-02-17T21:36:00.003+02:002012-02-17T22:04:31.737+02:00Blogger anne, blogger baba 5. buluşma ve Van için örüyoruz<div><div align="justify">Blog yazmaya yedi yıl önce başladım, o zamanlar daha bu kadar popüler değildi ve tek tük blogger vardı. Aradan geçen onca zaman içinde yazanların bir kısmı devam etti bir kısmı bıraktı yazmayı ve bu süre içinde <a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgh9DeD8qzQ0BQyY7vjQTPrDJR9Ql2HoI__QZxP6H2qMjXBj93Q4-9BO5mIJe44EV7TpIuhWXygkaU__lsLDGewsyovgPawTpOQDw3z3trTnpBTJLhtfL6Do6Z4wtsnAmVdYKDy/s1600/yun.jpg"><img style="margin: 0px 10px 10px 0px; width: 400px; height: 299px; float: left; cursor: pointer;" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5710197744863617058" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgh9DeD8qzQ0BQyY7vjQTPrDJR9Ql2HoI__QZxP6H2qMjXBj93Q4-9BO5mIJe44EV7TpIuhWXygkaU__lsLDGewsyovgPawTpOQDw3z3trTnpBTJLhtfL6Do6Z4wtsnAmVdYKDy/s400/yun.jpg" /></a>bir sürü arkadaşım oldu blogger. Çoğuyla yüzyüze tanışmasak da çok iyi anlıyoruz birbirimizi. Ama bugün öyle bir ortamda bulundum ki, yüzyüze tanışmanın önemi, birlikte ortak bir hedef için çalışma, paylaşma, aynı amaca hizmet etme gibi bir sürü duyguyu yaşadım. Bugün blogger anne&blogger baba 5. geleneksel toplantısı vardı ve fotoğrafçı Alev Durmuşoğlu'nun projesi olan bizim de günlerdir sosyal medyada duyurmaya çalıştığımız <a href="http://vanicinoruyoruz.com"><strong>#vaniçinörüyoruz</strong></a> kapsamında buluştuk. <strong><a href="https://www.facebook.com/KartopuYunleri">Kartopu</a></strong> nun da sponsor olduğu bu proje için ne buluşma ama; örgü, sohbet, muhabbet, kahve, şarkı, fotoğraf yani eğlence olarak aklınıza gelen herşey. Günlerdir yakın çevreme duyurmuştum, sağ olsun duyarlı olan herkes kendi<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgPlkj7Io8IiKBKhTffZ-fiTdnaCKUCadpVMKyv21TTtceKA7EJmCfbP7tBC5lW70bCFVxfCq8mf9b-G2H6gePl_EA7HAN2ucTLWQ3AYtDtrtIgAmzXGmo6ICeRihi6oMV1PkKM/s1600/5_bloggerbulusmasihatirasi.jpg"><img style="margin: 0px 0px 10px 10px; width: 400px; height: 266px; float: right; cursor: pointer;" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5710197604653483922" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgPlkj7Io8IiKBKhTffZ-fiTdnaCKUCadpVMKyv21TTtceKA7EJmCfbP7tBC5lW70bCFVxfCq8mf9b-G2H6gePl_EA7HAN2ucTLWQ3AYtDtrtIgAmzXGmo6ICeRihi6oMV1PkKM/s400/5_bloggerbulusmasihatirasi.jpg" /></a>ne göre birşeyler örüp gönderdi, öremeyen ördürttü, ortaya harika bereler, atkılar, kazaklar, yelekler çıktı Van'daki depremzede kardeşlerimiz için. Hepsini sabah topladım ve sponsor olan okula götürdüm. Ben bu kadar torba götürmüştüm ama toplantıya acaba neler gelecek diye düşünürken gözlerime inanamadım. Her gelen eli kolu dolu geldi, o da yetmezmiş gibi Kartopu da rengarenk, çeşit çeşit yün getirmişti. Herkes başladı örmeye, ördüklerini de yine Van'a göndermek üzere. </div><div> </div><div>Sıcacık yürekler, sıcacık bedenlerle buluşacak Van'da...Sevgiyle, içtenlikle, en samimi birlik beraberlik duygularıyla bir araya geldiğimiz bugün, bu ülkede hala güzel şeyler olduğunu gösterdi bana. Tüm blogger dostalarına, bu projeyi başlatanlara ve örgüleriyle destek olan tüm dostlarıma: İYİ Kİ VARSINIZ.</div><div> </div><div> </div></div>Banu'nun Dünyasıhttp://www.blogger.com/profile/01467366547928265441noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-15618767.post-36693570909509671972012-02-15T18:34:00.007+02:002012-02-15T19:23:12.331+02:00Petunia Pickle Buttom, Lala's Pequenos ve Onda Sole Mother&Baby<div align="justify"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiwkmdrnBiOUyZqI14an4RxDOgcu3iwW9bKjS9RSfyUNc_3WXwflvsCms4K8JOMgcwyus9lctmAwyvRC585kh2kNY1gTO6JgTQgz8K3RFB5aIXhffJUz1b4qggt-J2puL1CyFtL/s1600/DSC04728.JPG"><img style="margin: 0px 0px 10px 10px; width: 320px; height: 301px; float: right; cursor: pointer;" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5709412874962995442" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiwkmdrnBiOUyZqI14an4RxDOgcu3iwW9bKjS9RSfyUNc_3WXwflvsCms4K8JOMgcwyus9lctmAwyvRC585kh2kNY1gTO6JgTQgz8K3RFB5aIXhffJUz1b4qggt-J2puL1CyFtL/s320/DSC04728.JPG" /></a>Yaratıcı annelere bayılıyorum hele söz konusu kişi bir de arkadaşımsa gurur duyuyorum. Benim zamanında sıkıntı çektiğim konularda, yokluğunu çok hissettiğim ama arayıp da bulamadığım ne varsa bulup yaratan, getiren, üreten anneler, girişimci kadınlar bahsettiklerim. Kızım bebekken yanımda o kadar çok eşya taşımam gerekiyordu ki, eh bir de ilk defa anne olunca daha 3 aylık bebek için dizlik bile taşıdığımı düşünürsek, çanta benim için en büyük sorundu. Bebeğimin altını değiştirmek için özel bir tasarımı olan, bakım çantası vazifesi gören ama aynı zamanda da şık, estetik olan bir çanta bulamadım tüm süreç boyunca. Evde ne kadar büyük, tek göz ama bavul gibi olan çanta varsa onlarla çıkmak zorunda kaldım hep. Yok muydu bebek çantaları, vardı da lacivert ve siyahtan başka rengi olmayan, daha ilk <a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiNesIt_ArDK-a9najuPL6MoBEPgOPw8Ac-PkHTmvrDDDi3cWiuEST6OIKtVM4p5gmVpGXTtC0fDM-kEJ9bwsjR3W7xXIUrdln8ct29B0dBjLblWpcULfu_b62ESPtecvViEAlj/s1600/seville.jpg"><img style="margin: 0px 0px 10px 10px; width: 320px; height: 282px; float: right; cursor: pointer;" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5709412699738339058" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiNesIt_ArDK-a9najuPL6MoBEPgOPw8Ac-PkHTmvrDDDi3cWiuEST6OIKtVM4p5gmVpGXTtC0fDM-kEJ9bwsjR3W7xXIUrdln8ct29B0dBjLblWpcULfu_b62ESPtecvViEAlj/s320/seville.jpg" /></a>kullanımda kat yeri izi belli olan, aradığın hiçbirşeyi bulamadığın çantalardı. Ben de kullandığım çantalarda aradığımı bulamıyordum ama en azından estetikti, benimdi. </div><div> </div><div>İşte size şimdi öyle bir çantadan ve bunu Türkiye'ye getiren anneden bahsedeceğim. 'Petunia Pickle Buttom'...Siz duydunuz mu gördünüz mü bilmiyorum ama bu çantaları görünce bir daha çocuk doğurasım geldi. Eşsiz desenleri, belirgin çizgileri, cesur renkleri ve tasarımcı detayları ile Petunia Pickle Bottom yeni bebekleri olan anneler için çok şık ve pratik. <a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhf-tgw-sLsEYTSGdyELIVhdWC7dm38-8Z2ab6EA7IlgMy4_fDY6-w4o6M7owWH_88gc4HZ4IwEXS-wPH37RDTFLZrWDUg75k8VDQ-0jXYd2HJEVxuFILDzbjfFfJAW7iOir2MW/s1600/noonie-1-e1321217880877.jpg"><img style="margin: 0px 10px 10px 0px; width: 142px; height: 320px; float: left; cursor: pointer;" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5709412311239411666" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhf-tgw-sLsEYTSGdyELIVhdWC7dm38-8Z2ab6EA7IlgMy4_fDY6-w4o6M7owWH_88gc4HZ4IwEXS-wPH37RDTFLZrWDUg75k8VDQ-0jXYd2HJEVxuFILDzbjfFfJAW7iOir2MW/s320/noonie-1-e1321217880877.jpg" /></a>Hele onu Türkiye'ye getiren Onda Sole Mother&Baby yani Hanzade Acar, o çok daha cesur ve girişimci. Hem meslektaşım olması, hem anne olması, hem arkadaşım olması, hem sevgi dolu olması hem hem hem...o kadar çok karpuzu bir koltuğa sığdırıyor ki ona hayran olmamak imkansız. </div><div> </div><div>Hanzade “Modern Parenting” konsepti kapsamında Petunia Pickle Bottom dışında bir de Lala's Pequenos adlı bir ürün getirmiş ki buna hayran olmamak imkansız. Yeni doğan bebeğinizi sarmak, ona banyodan sonra rahat ve keyifli bir ortam oluşturmak için Alessandra adlı bir annenin tasarımı olan bu ürün gerçekten de bir tasarım harikası. Kendisini 'lala' diye çağıran iki erkek çocuk annesi Alessandra'yı bu tasarımı için, Hanzade Acar'ı da bu harika ürünü Türk anneleriyle buluşturduğu için yürekten kutluyorum. Artık yeni doğum yapan arkadaşlarıma<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiHz7Sb-ZMmdWpPHr7SsdA8nNhoQNQCCpUi2cyTv85hccG0sVguQtdeK-xVGy-rkvtcOefxmF4PtTvoHROCmMXu9j8rIrw8qCM_0XQdig5kp20xTcW-u0yLgxeVLYVRAQimazs_/s1600/diapberbagsandra-bullock-petunia-picklebottom.jpg"><img style="margin: 0px 0px 10px 10px; width: 249px; height: 320px; float: right; cursor: pointer;" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5709412111510305714" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiHz7Sb-ZMmdWpPHr7SsdA8nNhoQNQCCpUi2cyTv85hccG0sVguQtdeK-xVGy-rkvtcOefxmF4PtTvoHROCmMXu9j8rIrw8qCM_0XQdig5kp20xTcW-u0yLgxeVLYVRAQimazs_/s320/diapberbagsandra-bullock-petunia-picklebottom.jpg" /></a> bir tane Lala's Pequenos alacağım. </div><div> </div><div>Amerika'da pek çok ünlü annenin de tercihi olan bu şık ve pratik tasarımları olan Petunia Pickle Buttom ve Lala's Pequenos ürünlerini yakından tanımak, nerelerde bulacağınızı öğrenmek için <a href="http://www.ondasole.com.tr">www.ondasole.com.tr</a> yi ziyaret edebilirsiniz. </div><div> </div><div> </div><div> </div>Banu'nun Dünyasıhttp://www.blogger.com/profile/01467366547928265441noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-15618767.post-55817122133027199552012-02-08T18:26:00.004+02:002012-02-08T19:06:01.580+02:00HAVVA ANA<div align="justify">Bu yaz çok duydum adını, herkes Havva Ana’nın kahvaltısından bahsediyordu, özellikle de damak tadını bilen, yemekten anlayan, aşure koçum, avukat, anne, öğretmen Zennur deyince gitmek şart olmuştu da bir türlü fırsat bulamamıştım. Kara kış kıyamette iş için Bodrum’a gidip eh bir de vakit bol olup araba kiralayınca kendimi Yalıkavak yollarında buldum. Fonda hafif bir müzik, sağ tarafım deniz sol tarafım çam ormanı, sessizlik, özgürlük içinde araba kullanıyor ve <a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhtPXldEu69u7emoPJme3PHxS1Kmg4nZwQcAwZ7OuaKG0EftQX5VfBaGgdCrhlg6pEaIRu1R7nBDCw7hltqWUR50ZxQZuWb5QwA9_PkNUxmzD8XDNfTdDdb694ZBSdllLIrAcAb/s1600/IMG_0172.JPG"><img style="MARGIN: 0px 0px 10px 10px; WIDTH: 320px; FLOAT: right; HEIGHT: 214px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5706811989323041042" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhtPXldEu69u7emoPJme3PHxS1Kmg4nZwQcAwZ7OuaKG0EftQX5VfBaGgdCrhlg6pEaIRu1R7nBDCw7hltqWUR50ZxQZuWb5QwA9_PkNUxmzD8XDNfTdDdb694ZBSdllLIrAcAb/s320/IMG_0172.JPG" /></a>yiyeceğim enfes kahvaltıyı düşlüyordum. Yalıkavak’ı geçip Gökçebel Köyü okundan sola dönüp öyle bir tepe tırmandım ki, bir köy meydanına gelince etrafta ne Havva Ana ne bir tabela vardı. Yağmur bardaktan boşalır gibi, sokakta tek allahın kulu yok. Mandalina toplamaya çıkmış bir amca görünce telaşla sordum Havva Ana’yı..sola dön sağa dön bayraklı ev dedi ama solda yol yok ya da o yolsa bu araba nasıl geçecek....bizim mutfak kapısının genişliği kadar bir yoldan sapıp daha da dar bir başka yola oradan bayraklı <a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEifLBspEKnLCU5UqwFbxMD1jOa6DiHib5uvcIP7fxtEyh7pX5tlvm6lV6XrOLlzuUOodWo7WJLrxh25aOWhipwIIZCoSa4Z0lMYWDMGaMutus4SZYb51_qi2YSOKS8K6Ggih98s/s1600/IMG_0185.JPG"><img style="MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 320px; FLOAT: left; HEIGHT: 214px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5706811830183338994" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEifLBspEKnLCU5UqwFbxMD1jOa6DiHib5uvcIP7fxtEyh7pX5tlvm6lV6XrOLlzuUOodWo7WJLrxh25aOWhipwIIZCoSa4Z0lMYWDMGaMutus4SZYb51_qi2YSOKS8K6Ggih98s/s320/IMG_0185.JPG" /></a>eve...Gece fırtınadan taş taş üstünde kalmamış, in cin top oynuyor. Çaldım kapıyı, içeriden nur yüzlü, topluca, hafif Ege şivesiyle çıktı Havva Ana. Kış be kızım kapalıyız demez mi...Büktüm boynumu, o kadar yolu boşuna mı gelmiştim, yol boyu kurduğum kahvaltı hayallerde mi kalacaktı, iş toplantıma daha çok vardı ne yapacaktım ben? Beden dilimi o kadar hızlı okudu ki, e madem geldin sen tanrı misafirisin buyur gir evim sana açık dedi. Hele bir de İstanbul’dan kocası doktor olan Zennur’un arkadaşıyım deyince baştacı yaptı beni. Yağmur suyuyla bir çay demledi bana, bu çayın tadı başka yerde <a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjChvCBUsLzc4EW13uULiVj_vp5vGO0SAkFQjHsKfwhg89ukmtqJAWvrm7iWpb9cJARDuHOC3PDb5sqcdix6d-UZ_vAGRgCTGMcMU76k7V_x8Uf6x7LqbLrxhq10kizDOUXCDN_/s1600/IMG_0183.JPG"><img style="MARGIN: 0px 0px 10px 10px; WIDTH: 320px; FLOAT: right; HEIGHT: 214px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5706810650178134002" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjChvCBUsLzc4EW13uULiVj_vp5vGO0SAkFQjHsKfwhg89ukmtqJAWvrm7iWpb9cJARDuHOC3PDb5sqcdix6d-UZ_vAGRgCTGMcMU76k7V_x8Uf6x7LqbLrxhq10kizDOUXCDN_/s320/IMG_0183.JPG" /></a>yoktur dedi. O arada “bekle ben bir ineği sağam gelem, dağa götürecek kocam birazdan onları” dedi ve ortadan kayboldu. O sırada ben yazın dolup taşan, randevusuz asla misafir kabul etmeyen bahçeyi gezdim. Taş fırın, yaza hazırlanan bergamut kuruları, kırmızı biberler, zeytin çeşitleri...Aslında bir cennete düştüğümü, herkesin arayıp da bulmadığı kahvaltıyı paşa gibi hem de Havva Ana ile sohbet ederek yapacağımı düşündüm ve uçarak içeri girip sobanın başına kuruldum ve sohbet başladı.<br /><br />Doğma büyüme Bodrumlu Havva Ana. İki kardeşi var ve annesi birgün diyor ki “benim hepinizi okutacak gücüm yok; gel sen okuma ben sana çeyiz yapıvereyim, onlara yapmam”..Havva Ana çeyizi kabul etmiyor, beni lise bitene kadar okut başka birşey istemem diyor ve 1972 yılında açılan Bodrum Lisesi’nin ilk mezunlarından oluyor. O zaman köyden kasabaya giden sadece bir dolmuş var, aynı dolmuş bir de akşam dönüyor o kadar. Yani Bodrum’un boş, ıssız zamanları. Çok güzeldi o zamanlar görecektin sen buraları diyor.<br /><br />Havva Ana’nın o zamanlar çeyizde gözü olmadığı <a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhU_cd3cZJqCqRStqUkezdWrvvyjThp290Fmrh6ScQFxrj88D54_g3yWuWd2eUPfSVPOlwApN5N583YGfh2dgbTqG4VODV6C_K7Q0xyLN_ia7iJpEY2z3xDf8A2VUg2Yn0V6P6I/s1600/IMG_0175.JPG"><img style="MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 320px; FLOAT: left; HEIGHT: 214px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5706810507587132114" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhU_cd3cZJqCqRStqUkezdWrvvyjThp290Fmrh6ScQFxrj88D54_g3yWuWd2eUPfSVPOlwApN5N583YGfh2dgbTqG4VODV6C_K7Q0xyLN_ia7iJpEY2z3xDf8A2VUg2Yn0V6P6I/s320/IMG_0175.JPG" /></a>gibi şimdi de gösterişte, eşyada, lükste hiç hevesi yok. Tek derdi oğluna iyi bir eğitim aldırmak ve gelecek bırakmak. Bu işe, bu harika kahvaltı sofralarına da zaten bunun için başlamış, oğlunu okutabilmek tek derdi. Ondan süt, tereyağ, yoğurt almaya gelen İstanbullu yazlıkçılar, her geldiklerinde Havva Ana’nın ikram ettiği çöreği böreği yerken bir yandan da ona hep bu işi meslek haline getirmesini, çok iş yapacağını söylüyorlar. O sıralar oğlu İlyas lisede ve eğitimi için paraya ihtiyaç var. Bir Amerikalı ile tanışıyor Havva Ana köyde ve kendi deyimiyle “Amerikalı da doğalcı ben de”. Birbirlerini çok seviyorlar çok şey paylaşıyorlar çünkü ikisi de doğal ürünler yetiştiriyor, toprak seviyor. Dostlukları ilerliyor, Amerikalı arkadaş <a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhDo6ezioGA9zwf1YkF6-sRLX_ksLmP91OycGf3vGQ9iVBhcvF48eIwMMXEfdFlg1lrI_EFQgr4fK93W_MACW8Mfshtm5ta0OmtovUs3wQz5YPtX9F6ZGvhmW52B8TpNiBoiuKW/s1600/IMG_0188.JPG"><img style="MARGIN: 0px 0px 10px 10px; WIDTH: 320px; FLOAT: right; HEIGHT: 214px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5706810257276590946" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhDo6ezioGA9zwf1YkF6-sRLX_ksLmP91OycGf3vGQ9iVBhcvF48eIwMMXEfdFlg1lrI_EFQgr4fK93W_MACW8Mfshtm5ta0OmtovUs3wQz5YPtX9F6ZGvhmW52B8TpNiBoiuKW/s320/IMG_0188.JPG" /></a>Havva Ana’nın yaptığı yemekleri internete koyuyor ve hakkında yazı yazıyor. 1 hafta sonra arayıp TV’den geleceklerini orada program yapacaklarını söylüyor. Tam sebze meyve zamanı, herşey doğal ve Havva Ana herşeyden herkesten daha doğal. İşte o andan itibaren Havva Ana için güzel günler başlıyor. Fatih Terim ve Acun Ilıcalı’nın ziyareti ile ünü daha da yayılıyor. Bu arada ünlenirken o hiç boş durmuyor ya da rehavete kapılmıyor, hep kendini geliştiriyor, mekanını güzelleştiriyor, yenilikler yaratıyor. İŞİNİ GÜZEL YAPACAKSIN diyor başka birşey demiyor.<br />Yaptıklarını satıyor Havva Ana, özellikle de mandalina ve bergamut reçelini gelenlerin çok sevdiğini şişe şişe alıp götürdüklerini söylüyor. Özellikle belirtmeden de geçmiyor, eğer kahvaltı için yedek varsa veririm yoksa asla satmam, benim için önce gelenlerin mutluğu, doyması önemli diyor. Bahçeler bitmeden sezonu da açmıyor, önce çiçek, renk önemli onun için.<br /><br />Geçen yıl İtalya Torino’ya gitmiş ve orada bizi temsil etmiş. Türk bayrağını taşıdım diyor gururla. Türkiye’nin yemeklerini, doğal ürünlerini, kültürünü orada anlatmış ve bir sürü de insan tanımış. Havva Ana bu kadar ilgiye, rağbete rağmen asla büyümeyi, daha fazla masa eklemeyi düşünmüyor. İstanbullu sanatçılar bana kızıyor yer yok, burnu büyüdü filan diyorlar ama büyürsem her telefonsuz geleni alırsam hizmet kalitem düşer, yine onlar zarar görür diye de ekliyor.<br /><br />E başarı bu kadar büyük olunca meyve veren ağaç taşlanır misali Havva Ana’yı da eleştiren çok. Komşuları, onlarla görüşmediği, gidip gelmediği için pek şikayetçilermiş. Valla isteyerek değil ama vaktim yok diyor. Maya at peynir yap, yaza sebze meyve hazırla, etrafı yıka pakla, süt sağ derken gün geçiyor,onlarla laf yapacak zamanım kalmıyor diyor. O kadar içten o kadar nur yüzlü bir insan ki, bilerek isteyerek insanlardan kaçması zaten mümkün değil.<br /><br />Benim asıl ilgi alanım anneliğe gelince Havva Ana kendini çoooookkkkk fedakar bir anne olarak görüyor. Oğlu için yapamayacağı şey yok ve her annenin de fedakar olması gerektiğini, çocuğu için her tür zorluğa katlanması gerektiğini ama yeni nesil annelerin biraz rahatlarına düşkün olduğunu da ekliyor. “Peki ya sen?” deyince, o; çoktan kaderine razı:” ileride kadın tutar baktırırlar bize de, e ne yapsınlar işleri güçleri olacak tabi” diyecek kadar da hoşgörülü ve gururlu.<br /><br />İşte Bodrum’dan Havva Ana izlenimlerim böyle. Ben kabak çiçeği dolmasını, elleriyle yaptığı ekmeğini ve daha çok şeyini tadamadım ama insanlığına, doğallığına, tereyağına, reçellerine bayıldım. Yolunuz düşerse mutlaka Havva Ana’da kahvaltı yapın derim. Öyle deniz manzarası, şık koltukları, tam takım çay bardakları yok, bunları beklerseniz hiç gitmeyin. Gitmişken köpeği Yıldız’a da benden de selam söyleyin. Ama asla telefon açmadan gitmeyin üzülürseniz sonra karışmayız. Şımarıklığa, ukalalığa hiç gelemiyor ha benden söylemesi. Sanatçı sanatçılığını, gazeteci gazeteciliğini, insan insanlığını bildikten sonra kapımız herkese açık diyor ve son sözü de ekliyor: “İŞİNİ GÜZEL YAPACAN,BEN BAŞKA ŞEY BİLMEM”.<br /><br />Havva Ana (cep): 0532.684.79.66<br />Ev: 0252.386.33.06<br /></div>Banu'nun Dünyasıhttp://www.blogger.com/profile/01467366547928265441noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-15618767.post-52762287584257281832012-02-02T22:32:00.007+02:002012-02-02T22:44:53.820+02:00Yaz tatili kış tatili<div align="justify">Ne kadar sabırsızlıkla beklenir koskoca yaz tatili...Bir an önce gelse de yazlığa, köye, memlekete, deniz kenarına gidilse, şöyle hiçbir şey düşünmeden, tasasız gamsız günler geçse...Her çocuğun hayali hatta her yetişkinin tek motivasyon kaynağıdır o güzelim tatiller. Bir de kısacık sömestre tatili vardır canım ülkemde. Şubat tatili olarak adlandırılsa da artık pek şubatta değil ocakta çıkılan o kısacık tatil. Genelde şehir içinde, sine<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhCHZgWNrYtIxOFFl0T1ZbpBkJTN0A0inHzwEkJnSwnjjdMZ4fUAW2mTRdNCh5eE1fcTP9o2VPyNBms7jgpbEqHRIR_GLvam4p3OwGtdRIxEyYihjJ3sPlOPIXDN6LJZET-TTe3/s1600/3.jpg"><img style="MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 320px; FLOAT: left; HEIGHT: 240px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5704640958790280066" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhCHZgWNrYtIxOFFl0T1ZbpBkJTN0A0inHzwEkJnSwnjjdMZ4fUAW2mTRdNCh5eE1fcTP9o2VPyNBms7jgpbEqHRIR_GLvam4p3OwGtdRIxEyYihjJ3sPlOPIXDN6LJZET-TTe3/s320/3.jpg" /></a>ma tiyatro gösterileri, arkadaş toplantıları ve uzun sabah kahvaltıları ile geçen bu tatil bazen de kar ile birleşir ve kartopu, kardan adam, eve kapanma hikayeleri ile son bulur.<br /><br />Biz iki yıldır kızımla sömestre tatilinin ilk haftası kayak tatili yapıyoruz. O da ben de iki senedir kayıyoruz ve kendimizi geliştirmek adına bu kısa tatili kaçırmıyoruz. Her yıl gittiğimiz yaz ve deniz tatilinden çok farklı ama bu tatil. Bazen çileden çıkacak kadar yorulduğum kış tatili ile yaz tatilinin farklarını benden duymak ister misiniz,<br /><br />*Yazın valiziniz bir bilemediniz iki olur ve genelde ikisi de küçük boydur. Çünkü kıyafetler incedir. Mayo, bikini, güneş gözlüğü fazla yer tutmaz. Elbise, şort, pareo gibi giysiler tiril tiril olur ve hiç yer tutmaz. Kış tatilinde en büyük boy valizlerden üç tane gerekir. Kayak kıyafetleri, içlikler, atkı, bere, kask, eldiven, kar maskesi, kar gözlükleri...Tabi iki kişiyseniz hepsinden en az iki çift...kaybolma riski çok yüksek bu arada. Bunlar sadece kayak için..Ayrıca giyilecekler de ikiye ayrılır..Sıcak olan kış otellerinde içeride giymek için ince kıyafetler, dışarı çıkıp yürümek istediğinizde giyeceğiniz kazaklar, pantalonlar..E mutlaka akşam havuza girmek isteye<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEijOenDGi_g899-1BKe_oemx8V2ElV33tCGCGBDQOmzcHaiAqN2O7N0keTLyFTpd82VdsIMsdaVcZgpmEF1ukRibtqYgFBa3JmZD777GbmQ-hhArNW4KtBcDjdX_Z6I8aRByjRn/s1600/1.jpg"><img style="MARGIN: 0px 0px 10px 10px; WIDTH: 320px; FLOAT: right; HEIGHT: 180px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5704640847090177234" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEijOenDGi_g899-1BKe_oemx8V2ElV33tCGCGBDQOmzcHaiAqN2O7N0keTLyFTpd82VdsIMsdaVcZgpmEF1ukRibtqYgFBa3JmZD777GbmQ-hhArNW4KtBcDjdX_Z6I8aRByjRn/s320/1.jpg" /></a>n çocuğunuz için mayo, bone, gözlük, havlu...<br /><br />*Sahile inerken yanınıza bir çanta alır içine yedek mayo, gözlük, kitap, su, havlu, güneş kremi alırsınız ve her daim yanınızda olur bunlar. Çocuğunuz için de ayrıca bir çanta hazırlar kova, kürek, barbie bebekler, kitap alırsınız. Kayağa çıkarken öyle mi? Önce odada montunuz, bereniz, atkınız hariç giyinirsiniz ve çocuğunuzu giydirirsiniz. Montlarınızı giyerseniz kurdeşen dökeceğinizden emin olun, çünkü burası bir kış oteli ve her daim hamam gibidir. Kayak odasına inip diğer tüm kıyafetlerinizi tam takım giyer, aykkabılarınızı çıkarır, önce kendi kayak botlarınızı giyer zorla parmaklarınız uyuşana kadar kilitler sonra çocuğunuzun kayak ayakkabılarını giydirir ve ter içinde kalırsınız. Çocuğunuzun kaskını giydirir bir köşeye oturtur kayak takımlarınızı alırsınız. 4 kayak, 2 baton (çocuğunuz size acır bari batonlarımı taşıyayım der) ile terden yapış yapış olarak ayağınızda kilonuzun yarısı kadar botlarla zar zor kapıyı açar ayaza çıkarsınız. Bu arada kayaklar, batonlar düşmediyse şanslısınız.<br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhw3RX2EdUweejbhIMJK_qWBYmpbQNQfthOJKIDNNJy9KiX2X2QNEPvtuG8yNLmRThtMgKyBirauhIKIbD0YK2OsrbddWQpM01fRpNYXew8mFyJ6hyYjQh-c677EX9Pxtvfbz9N/s1600/4.jpg"><img style="MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 180px; FLOAT: left; HEIGHT: 120px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5704640676355934146" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhw3RX2EdUweejbhIMJK_qWBYmpbQNQfthOJKIDNNJy9KiX2X2QNEPvtuG8yNLmRThtMgKyBirauhIKIbD0YK2OsrbddWQpM01fRpNYXew8mFyJ6hyYjQh-c677EX9Pxtvfbz9N/s320/4.jpg" /></a><br />*Denize girmek için sıra beklemezsiniz, canınız istediği anda buz gibi sulara atlarsınız. Ama kayak için sıranızı beklemek zorundasınız: telesiyej sırası.<br /><br />*Denize girerken kart okutmanız gerekmez, kayak yaparken ski-pass denilen kartınız yoksa koca bir hiçsiniz.<br /><br />*Tuvalet ihtiyacınız olduğunda yaz tatilinde hemen en yakın wc kabinine gidersiniz, hatta tuvaleti gelen çocuğunuzsa....Ama kayak sırasında tuvaletiniz geldiyse vay halinize. O kayakları çıkarmak, emanete vermek, o devasa botlarla en yakın tuvalete çıkmak – ki her zaman üst katlardadır bu tuvaletler- salopetlerinizi indirmek, soğukta oturmak...<br /><br />*Denize girdikten sonra duş alıp odanıza rahat rahat çıkarsınız, kayak bitince bu kadar kolay değil. Önce çocuğunuzun sonra kendinizin kayakları epey bir sıra bekledikten sonra emanete verilir. Kasaya kapattığınız botlarınız alınır, kayak botları yerine konur. Terlemiş olan ve anında soyunan çocuğunuzun kaskı, eldivenleri, montu bir elinizde, sizin kıyafetleriniz diğer elinizde yorgunluktan ölmüş bir şekilde odaya çıkars<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh-LWGDnHZHLaGc_xbWY6E3MBxu85OnOPsJnix3_DYjwYqWfhMCr5p_FbsXHPtjNMTWz2UsICm1wbp6egaS3BKSDeZUjSYXJdjRYz89XX6OJnnwbw6pqk9KRge8JgmG9jtZsIsP/s1600/2.jpg"><img style="MARGIN: 0px 0px 10px 10px; WIDTH: 320px; FLOAT: right; HEIGHT: 180px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5704640530101369826" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh-LWGDnHZHLaGc_xbWY6E3MBxu85OnOPsJnix3_DYjwYqWfhMCr5p_FbsXHPtjNMTWz2UsICm1wbp6egaS3BKSDeZUjSYXJdjRYz89XX6OJnnwbw6pqk9KRge8JgmG9jtZsIsP/s320/2.jpg" /></a>ınız. Amaaaa tüm bu zorluklara rağmen;<br />Bembeyaz karların arasından kuğular gibi süzülerek inmek, özgürlüğün alasını yaşayıp uçuyor hissine kapılmak, yeni yağan kara ilk adımı atmak, sessiz sedasız ilerleyen bir koltukta hafif bir müzik eşliğinde bembeyaz ağaçların kah üstünden kah yanından geçmek, zirvede bu koltuktan inip dev bir şöminenin önünde sahlep içmek , sabah uyanıp da camı açtığınızda uçsuz bucaksız bir pamuk tarlası görmek, lapa lapa yağan kar altında yürüyüş yapmak ve hiç üşümemek...</div><br /><br />KIŞ TATİLİ HERŞEYE DEĞER...Banu'nun Dünyasıhttp://www.blogger.com/profile/01467366547928265441noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-15618767.post-40618263737403452682012-01-30T21:29:00.007+02:002012-01-30T21:50:33.815+02:00Van için örüyoruz<div><br /><div><br /><div><br /><div>Van'da deprem olduğu günden bu yana yakın çevrem bilir, elimden geldiği kadar somut yardımlar yapmaya çalıştım ki, bunlardan en önemlisi sevgili Beyda oldu. Herkes yardım etmek istiyor fakat güvenemiyordu, <a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjq2-AbyAR0dK4ilMzWMD4wDflzpSYQdTajfmVh5Or9ximKP2irt8lq0u92bPSJPgYjSJai9Qay0VxYc5mzT1lySZ6EB6wg9HeV0ZU4Mzt7gOV-zGS-yz2sIKktG_gANI1NT6Td/s1600/vanicin1.png"><img style="MARGIN: 0px 0px 10px 10px; WIDTH: 125px; FLOAT: right; HEIGHT: 125px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5703514533557219650" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjq2-AbyAR0dK4ilMzWMD4wDflzpSYQdTajfmVh5Or9ximKP2irt8lq0u92bPSJPgYjSJai9Qay0VxYc5mzT1lySZ6EB6wg9HeV0ZU4Mzt7gOV-zGS-yz2sIKktG_gANI1NT6Td/s320/vanicin1.png" /></a>yardımlar nereye gidiyor, gerçek ihtiyaç sahiplerine ulaşıyor mu diye. İşte tam o anda Beyda'yı duydum yakın bir arkadaşımdan ve kolları sıvayarak yakınlarımızın maddi ve manevi desteğiyle önce Beyda'yı İstanbul'a getirdik ve özel Marmara Koleji'ne kaydettirdik. Sonra annesi, ailesi geldi burada bir hayat kurmaya çalıştılar, çalışıyorlar. Elimiz üzerlerinde, en azından aç değil açıkta değiller bu soğuk kış günlerinde. Ya geride kalanlar..Soğuktan donarak ölenler, sobadan zehirlenenler, yangında gidenle<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj5tAy3a6yLLgCS_IupWNKZcSBdcgqpSR2ylFTrEF3SkOComUkCLfl878rUdwEpTiPJrpwkOTZWgnzOcyPHfLRJxt81PmzOIb02ztiWxzdTL8J4YvdZCMlgT3UXhDtHe0eQtJyl/s1600/vanicin2.png"><img style="MARGIN: 0px 0px 10px 10px; WIDTH: 125px; FLOAT: right; HEIGHT: 125px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5703514341640129250" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj5tAy3a6yLLgCS_IupWNKZcSBdcgqpSR2ylFTrEF3SkOComUkCLfl878rUdwEpTiPJrpwkOTZWgnzOcyPHfLRJxt81PmzOIb02ztiWxzdTL8J4YvdZCMlgT3UXhDtHe0eQtJyl/s320/vanicin2.png" /></a>r..Ya onlar...İnsanın içi eriyor, yediği boğazında düğümleniyor, evinden oturup izlediği kar kabus gibi geliyor. Biz sıcacık evimizde kar tatili uzasa mı, sinemaya mı tiyatroya mı gitsek diye planlar yaparken doğuda birileri karın bir an önce bitmesi için dua ediyor. Hayat bu, yaşam devam ediyor. Onlar da bizler de yaşıyoruz yaşayacağız. Ama yaşarken birşeyler yapmak gerek diye düşünürken sevgili arkadaşım <a href="http://www.yesimmutlu.com/ysmblog/"><strong>Yeşim Mutlu</strong></a><strong> </strong>dan bir organizasyon duydum. Aslında ocak başında başlamış bu kampanya.<a href="http://www.vanicinoruyoruz.com/"><strong> Van için örüyoruz</strong></a><strong>. </strong>Evet evet Van için, oradakiler için özellikle de mini mini bebeler için birşeyler örmek. Örgü örer misiniz bilmiyorum ama dünyanın en rahatlatıcı şeyi. Rengarenk ipler, ördükçe çıkan modeller, nasıl <a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi6A2i15-HII79yXXXQbTL-Eg20M1NCkOIdYkXmMzhwi19QHDDF0LUOMCpTsFd276CE4x3rKe0o1Klfzzw68JX7yODE0g6XX7ahYYRZOO8k1qdqGx90WB2BU2SQKIe5zY4X-HgP/s1600/vanicin3.png"><img style="MARGIN: 0px 0px 10px 10px; WIDTH: 125px; FLOAT: right; HEIGHT: 125px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5703514209719393074" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi6A2i15-HII79yXXXQbTL-Eg20M1NCkOIdYkXmMzhwi19QHDDF0LUOMCpTsFd276CE4x3rKe0o1Klfzzw68JX7yODE0g6XX7ahYYRZOO8k1qdqGx90WB2BU2SQKIe5zY4X-HgP/s320/vanicin3.png" /></a>olacak heyecanı...İnsana resmen terapi gibi gelir. Hele bir de ördüklerinizin tam yerine ulaşacağını, birinin elini, yüreğini ısıtacağını bilmek çok daha başka bir duygu.Bu soğuk kış gününde çayınızı, kahvenizi yanınıza alıp, camın karşısına oturup bir atkı örmek, bunun bir çocuğun boynunda onu ısıtacağını bilmekten daha iç ısıtacak birşey olur mu siz söyleyin. </div><br /><div><strong><em>"İpler ilmeklere can katar, örgü dostlukları güçlendirir; el işleri ise nesilleri birbirine bağlar.."Karen Alfke</em></strong></div><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjw1A6UAdPmxGkR3aGiqWlvHac-ZYvYcOcH5jwkkboYdLA7jUBbWMboZa_dxRy8hyzn-rNv5HtrOsZsosAuZsHJqNMn2lyY0Eh3j-fq6g2GdnFKu7lsWSxQ61fGh_5jLZ_I01em/s1600/vanicin4.png"><img style="MARGIN: 0px 0px 10px 10px; WIDTH: 125px; FLOAT: right; HEIGHT: 125px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5703514050173866386" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjw1A6UAdPmxGkR3aGiqWlvHac-ZYvYcOcH5jwkkboYdLA7jUBbWMboZa_dxRy8hyzn-rNv5HtrOsZsosAuZsHJqNMn2lyY0Eh3j-fq6g2GdnFKu7lsWSxQ61fGh_5jLZ_I01em/s320/vanicin4.png" /></a><br /><br /><br /><br /><br /><div>Birbirimize bağlanmanın tam zamanı...</div><br /><div>Biz bloggerlar olarak 10 şubatta toplanıyoruz ve bu ördüklerimizi, ördüklerinizi yerine teslim ediyoruz. Bize destek, Van'a destek için ister buraya yorum bırakabilir ister <a href="mailto:banuduru@gmail.com">banuduru@gmail.com</a> ya da <a href="mailto:banu@banutozluyurt.com">banu@banutozluyurt.com</a> adresine mail atabilir iletişim bilgileri isteyebilirsiniz. </div></div></div></div>Banu'nun Dünyasıhttp://www.blogger.com/profile/01467366547928265441noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-15618767.post-48759926804034599852012-01-19T19:54:00.010+02:002012-01-20T07:35:38.626+02:00Ömer ve şiirleri<div align="justify">Yazı yazmak hayatımdaki vazgeçilmezlerden..canım sıkılınca, sevinince, heyecanlanınca, beğenince, beğenmeyince, gezdikçe kısacası her halimce seviyorum yazmayı, paylaşmayı. Blogumda, sosyal medyadaki sayfalarımda, yazarlık ve editörlük yaptığım <strong><a href="http://www.alternatifanne.com/">Alternatif Anne'de</a></strong>, zaman zaman ulusal gazetelerde yani her ortamda hoşuma gidiyor yazmak. Ama sadece düz yazı. Oysa ne çok isterdim şiir de yazabilmeyi, bir şiir kitabı çıkarabilmeyi.</div><br /><br /><div align="justify"></div><br /><br /><div align="justify">'Postacı' filminde postacının Neruda’ya söylediği “Şiir, yazanın değil, ihtiyacı olanındır.” sözü o kadar doğrudur ki benim için; yazılan her şiir artık sizin olmaktan çıkar, onu anlayanda kalp bulur, duygu bulur.</div><br /><br /><div align="justify"></div><br /><br /><div align="justify">Geçenlerde arkadaşımla konuşurken 11 yaşındaki oğlu Ömer'in şiir yazdığından bahsetti bana. Bırakın şiir yazmayı kitap okumanın zor geldiği, kendilerini bilgisayara köle etmiş bir neslin hızla geldiği bir dönemde bir çocuğun daha doğrusu ergenin şiir yazması karşısında şaşırdım, sevindim, heyecanlandım. </div><br /><br /><div align="justify"><br /><br /><div align="justify"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhd6g5ruuGALqlWo_SJTMgEya1VtUnr5Y2CCvLUnAOSx8_ldF3yq2X_eAk5qJ1Fp2UfzGrByIp6wIFltPxiSULzMIa1OMP45GLxokRbzvzbYUbCKzGqhKnpBBDT_M-RdDvty6gd/s1600/%25C3%25B6mer.jpg"><img style="MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 254px; FLOAT: left; HEIGHT: 260px; CURSOR: pointer" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5699424633940506226" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhd6g5ruuGALqlWo_SJTMgEya1VtUnr5Y2CCvLUnAOSx8_ldF3yq2X_eAk5qJ1Fp2UfzGrByIp6wIFltPxiSULzMIa1OMP45GLxokRbzvzbYUbCKzGqhKnpBBDT_M-RdDvty6gd/s400/%25C3%25B6mer.jpg" /></a></div></div><br /><br /><div align="justify"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhd6g5ruuGALqlWo_SJTMgEya1VtUnr5Y2CCvLUnAOSx8_ldF3yq2X_eAk5qJ1Fp2UfzGrByIp6wIFltPxiSULzMIa1OMP45GLxokRbzvzbYUbCKzGqhKnpBBDT_M-RdDvty6gd/s1600/%25C3%25B6mer.jpg"></a></div><br /><br /><div align="justify"><em>şair derler bana</em></div><br /><br /><div align="justify"><em>haklılar ama şiir yazarım bayağı</em></div><br /><br /><div align="justify"><em>iyi gelir bana</em></div><br /><br /><div align="justify"><em>bazen güzel bazen saçma</em></div><br /><br /><div align="justify"><em>bunlar benim şiirlerim aslında</em></div><br /><br /><div align="justify"><em>karışmayın bana</em></div><br /><br /><div align="justify"><em>bildiğimi yazıyorum buraya</em></div><br /><br /><div align="justify"></div><br /><br /><div align="justify">demiş Ömer dizelerinde. Çok da doğru demiş, karışmamak gerek, yargılamamak gerek sadece bu pırıl pırıl yetişen gençlere destek vermek gerek. Ömer Galatasaray İlköğretim Okulu'nda okuyor, yani Türkiye'nin şairlerini, yazarlarını, bilim adamlarını, sanatçılarını yetiştiren o köklü okulda. </div><br /><br /><div align="justify"><br /><br /><div align="justify"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiCsU-fnvyFjeulBEXIH3ahb8mdGhRW0iMRgDYiQTFCKZtcYbrfpoftDQ2qzQ9ykQd8ZKZ1b_oQycUksB4qZXVIHfo4govcycV2ZwCG-5amhFYneYivYox5-iajhXwco7ShuRsn/s1600/Gsliselogo.jpg"><img style="MARGIN: 0px 0px 10px 10px; WIDTH: 85px; FLOAT: right; HEIGHT: 120px; CURSOR: pointer" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5699423361315857490" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiCsU-fnvyFjeulBEXIH3ahb8mdGhRW0iMRgDYiQTFCKZtcYbrfpoftDQ2qzQ9ykQd8ZKZ1b_oQycUksB4qZXVIHfo4govcycV2ZwCG-5amhFYneYivYox5-iajhXwco7ShuRsn/s320/Gsliselogo.jpg" /></a></div></div><br /><br /><div align="justify">Belli ki harika öğretmenler yetiştiriyor onu da:<br /><br /><div align="justify"></div></div><br /><br /><div align="justify"><em>ÖĞRETMENİM</em></div><br /><br /><div align="justify"><em>Öğretmenim var arkamda</em></div><br /><br /><div align="justify"><em>Bıkmadan bakıyor bana</em></div><br /><br /><div align="justify"><em>Üzülmemi istemiyor asla</em></div><br /><br /><div align="justify"><em>Güven geliyor aklıma</em></div><br /><br /><div align="justify"><em>O'nu duyunca</em></div><br /><br /><div align="justify"><em>Annem babam gibi bakıyor bana</em></div><br /><br /><div align="justify"><em>Yalnızlık çekmem hiçbir zaman onunla</em></div><br /><br /><div align="justify"><em>Biricik öğretmenim o benim</em></div><br /><br /><div align="justify"><em>Ailem diye bilirim</em></div><br /><br /><div align="justify"><em>Elinden bırakmam asla</em></div><br /><br /><div align="justify"><em></em></div><br /><br /><div align="justify">Ömer için şiir kadar arkadaşları da çok önemliymiş. Onlar için yapamayacağı şey yokmuş. Onlar için;</div><br /><br /><div align="justify"></div><br /><br /><div align="justify"><em>Arkadaşlarım onlar benim</em></div><br /><br /><div align="justify"><em>Kardeşlerim diye bilirim</em></div><br /><br /><div align="justify"><em>Her zaman yardım ederim</em></div><br /><br /><div align="justify"><em>Kardeşlerim onlar benim</em></div><br /><br /><div align="justify"><em></em></div><br /><br /><div align="justify">diyecek kadar sevgi dolu onlara karşı.</div><br /><br /><div align="justify"></div><br /><br /><div align="justify"></div><br /><br /><div align="justify">Ömer Meriç, sanata, şiire, spora, dostluğa önem veren, biz anne babalara geleceğe dair umutla bakmamızı sağlayan bir çocuk. Ömer ve ailesi gibi insanlar olduğu sürece bu ülke olarak sırtımız yere gelmez, inanıyorum.</div><br /><br /><div align="justify"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjmol0Wu1T6Pa6ZJxjFzCYoh2REwsRjqV75qT9QkGDP_jtsZhSMvsJiCGXt9MWuFt9XSElYI0_QvfWVPU5ML2bw_QckT-dUeuSU6w4Dp6qRgF6waxkpLrrJ0gDdjnGWkhR-5ggh/s1600/aile.jpg"><img style="MARGIN: 0px 0px 10px 10px; WIDTH: 320px; FLOAT: right; HEIGHT: 256px; CURSOR: pointer" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5699423119050789298" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjmol0Wu1T6Pa6ZJxjFzCYoh2REwsRjqV75qT9QkGDP_jtsZhSMvsJiCGXt9MWuFt9XSElYI0_QvfWVPU5ML2bw_QckT-dUeuSU6w4Dp6qRgF6waxkpLrrJ0gDdjnGWkhR-5ggh/s320/aile.jpg" /></a></div><br /><br /><div align="justify"></div><br /><br /><div align="justify"><em>AİLEM</em></div><br /><br /><div align="justify"><em>Seviyorum sizi </em></div><br /><br /><div align="justify"><em>Bakıyorsunuz bana</em></div><br /><br /><div align="justify"><em>Besleyip büyütüyorsunuz </em></div><br /><br /><div align="justify"><em>Ama...</em></div><br /><br /><div align="justify"><em>Eksik etmiyorsunuz sevgiyi</em></div><br /><br /><div align="justify"><em>ASLA...</em></div><br /><br /><div align="justify"><br /></div><br /><br /><div align="justify"></div><br /><br /><div align="justify"></div>Banu'nun Dünyasıhttp://www.blogger.com/profile/01467366547928265441noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-15618767.post-83564865938719440812012-01-14T20:51:00.003+02:002012-01-14T21:08:29.788+02:00Oruç tutun, tutamıyorsanız holter takın<div><br /><div><div align="justify"><br />Bundan beş gün önce tam teşekküllü bir hastanede kalp kontrolünden geçtim ve doktorum bir takım testler, tetkikler istedi. Bunlardan biri de holter takılması idi. Hastanın belirli bir zaman -ge­nellikle 24 saat-içerisindeki kalp ritmini kaydetmeye yarayan, taşınabilir elektrokar­diyografi<br />(<a title="EKG" href="http://www.sanal-hastane.com/elektrokardiyografi-ekg-testi-nedir-nasil-yapilir">EKG</a>) cihazına deniyor holter bu arada. Elektrot­ denilen küçük metal diskleri göğsüme, karın bölgeme doğru taktılar ve üzerime de bir file geçirip kazağımı giydirdiler ve hadi bakalım 24 saat sonra görüşürüz dediler. Evet cihaz tam bir gün üzerinizde kalıyor ve bu süre zarfında kablosuz her şeyi kullanmak ve yakınında olmak ya<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh8wn_J671r_RTKQoF2pU6usSy5VLywhJwL_51YDK5QJ6z39wIPOT1OUi1OKdXMmnwPyS_VkEEBnGd7BvmH2fF_p7CVD3ndKy6d_EbwnwJLc8SUpLGf5FutXJT1MW79v1K5fITf/s1600/Twelve_Channel_Holter_ECG_holter.jpg"><img style="margin: 0px 0px 10px 10px; width: 352px; height: 382px; float: right; cursor: pointer;" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5697565138517809538" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh8wn_J671r_RTKQoF2pU6usSy5VLywhJwL_51YDK5QJ6z39wIPOT1OUi1OKdXMmnwPyS_VkEEBnGd7BvmH2fF_p7CVD3ndKy6d_EbwnwJLc8SUpLGf5FutXJT1MW79v1K5fITf/s400/Twelve_Channel_Holter_ECG_holter.jpg" /></a>sak. Bunlar ne midir? Cep telefonu, internet, kablosuz ev telefonları, ıpad, bilgisayar…Yani benim hayatım. Aman allahım nasıl geçer bunlarsız 24 saat? Eskiden internet mi vardı, bilgisayar daha ne zaman girdi hayatımıza da bu kadar bağımlı oldun, telefon olmasa ne olacak dediğinizi duyar gibiyim. Ben de bunları zaman zaman söyler, hatta atıp tutarım ama iş hiç bu kadar ciddiye binmemişti. Resmen teknoloji orucuna başlamıştım.<br /><br />Hastaneden çıktım ve kendime bir plan yapmaya çalıştım. Sinemaya gideyim dedim ilk olarak, hemen cep telefonuma sarıldım. Internetten film seansları ve salonlarına bakmak için: YASAK. Avrupa yakasında spor malzemeleri satan büyük depoya gitmeye niyet ettim ama vakit erken, önce eczacı arkadaşım Nevra’ya uğrayım dedim, ama müsait mi diye sormak gerek, telefon YASAK. Arabamın rutin muayenesi için mail atmam gerek bilgisayar, internet YASAK. Yaptığım röportajı çözeyim dedim ıpad YASAK. Elim kolum bağlanmıştı, yapacak bir şey bulmaya çalışıyordum ama hep teknoloji sarmıştı dört bir yanımı.<br /><br />Eve geldim, uyudum. Önce beynimi boşalttım. Geçen hafta satın aldığım iki filmi izledim, rahat rahat hiç bölünmeden. Kitaplarımı düzelttim, çekmecelerimizi düzenledim. Daha önce hiç denemediğim birkaç yemek tarifi denedim ve akşama harika bir sofra hazırladım. El yazısı ile mektup yazdım uzaktaki dostlarıma. Akşam kızım, eşim geldi. Oturup harika bir oyun oynadık beraber, kızımla oyuncaklarını toparladık onun okul dedikodularını dinleyerek. Yeni salonumuz için sehpa ve lamba modelleri araştırdım aldığım dergilerde. Gece olmuştu bile, ben vakit nasıl geçecek derken. Vakit geçmiş hem de dolu dolu geçmişti. Yatağa girdiğimde kafam o kadar<br />rahat o kadar zindeydi ki, sanki sabah yeni uyanıyormuşum gibi.<br /><br />Ve ertesi sabah…Taptaze, dinç, mutlu uyandım resmen. Teknoloji orucum beni çok rahatlatmıştı. Kendi irademle bir türlü yapamadığım bu oruç, sağlık için bana zorla yaptırılmıştı. Çok da iyi<br />gelmişti. Holter sonucum ne çıkacak bilmiyorum ama ben ayda bir gün oruç tutmaya karar verdim. Size de bu orucu tavsiye ederim.<br /><br />Bu arada bir sır vereyim mi size? Arada bir göz ucuyla evde açık olan internete sadece ceee dedim, orucum bozulduysa günahı boynuma. Sonuçları alınca haber veririm size bu kaçamağın sonucunu. </div></div></div>Banu'nun Dünyasıhttp://www.blogger.com/profile/01467366547928265441noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-15618767.post-25038822900318916252012-01-02T21:09:00.002+02:002012-01-02T21:22:07.131+02:00Hoşgeldin 2012<div align="justify">Her yıl biterken aynı değerlendirmeleri yaparız. Bu yıl neler oldu, neler olmadı, neler iyiydi, neler kötüydü, kayıplarımız, kazançlarımız. Yine her yeni yılda yeni planlar yaparız, geçmiş yıldan arta kalan planlardır bunlar hatta hiç yapılmaya başlanmamış planlar. Hep "bu yıl mutlaka spora başlayacağım, bu yıl yazı yazacağım, bu yıl kendime yatırım yapa<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj8jAYD9x4BoXxJKF0wimWz_-KIaVs21C7NYlL85NKPQRrcH8G7lU2hyphenhyphenzlI2mZKK0U1tV2-34aWdzB5lMVa0ILSIkdkkKLy4kEU7bskolUDWAs-g4uUKcXp7LzR3ikjO_QkGuAC/s1600/piyanosappanca+141.JPG"><img style="MARGIN: 0px 0px 10px 10px; WIDTH: 320px; FLOAT: right; HEIGHT: 214px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5693117050461637010" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj8jAYD9x4BoXxJKF0wimWz_-KIaVs21C7NYlL85NKPQRrcH8G7lU2hyphenhyphenzlI2mZKK0U1tV2-34aWdzB5lMVa0ILSIkdkkKLy4kEU7bskolUDWAs-g4uUKcXp7LzR3ikjO_QkGuAC/s320/piyanosappanca+141.JPG" /></a>cağım, artık hiçbirşeyi kafama takmayacağım, zamanımı iyi kullanacağım"...bu sözler temennidir aslında, birinin sihirli değnek değdirip hayatımızı değiştirmesini beklediğimiz temenniler. Oysa ki biz her yıl aynı biziz, zaman her yıl eşit dağıtılıyor herkese tek fark kimi kendini yönetiyor, kimini hayat yönetiyor. Kimi hep şikayet ediyor, kimi hep çözüm arıyor, kimi hayatı akışına bırakmış, kimi akışın kontrolünü eline almış. Hayatınızın kontrolünün elinizde olduğu, zamanınızın çoğunun size kaldığı, dost zengini olduğunuz bir yıl dilerim sizlere.</div>Banu'nun Dünyasıhttp://www.blogger.com/profile/01467366547928265441noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-15618767.post-52760337430077435282011-12-23T09:47:00.003+02:002011-12-23T10:13:57.302+02:00Yalan içinde yalan<div align="justify"><img style="margin: 0px 10px 10px 0px; width: 320px; height: 240px; float: left; cursor: pointer;" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5689233870486409042" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEht8K_4J_G1ZT0z3YYfjtYhbbMhXDlk1OQHyExjmQJINeeomBHD4a22RhgP6Otq__NN5O_MQRE8xUmEXf0o5QWNzSlt2l3-ZmgndxPylQs2sJ0Owb4o2RzDYYSMKUDd7iuhVj7l/s320/2.jpg" />'Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar', 'yalandan korkmam yılandan korktuğum kadar', 'yalancının mumu yatsıya kadar yanar'...Bunlar hep yalan için söylenmiş sözler olsa da, yalan söylüyoruz mu söylemiyoruz mu? Kimine göre pembe yalan, kimine göre beyaz yalan, kimi can yakan, kimi rahatlatan..Ama şurası gerçek ki hepimiz zaman zaman başvuruyoruz yalana, cinsi ne olursa olsun. Bazen de söylediğimiz ufak, masum bir yalan nereye gideceğini bilmeden çıkıyor ağzımızdan. İşte bu tip bir yalandan başlayan ve devam eden ilişkiler zincirini anlatan YALAN İÇİNDE YALAN son günlerde izlediğim en güzel komedi. Gerek konu, gerek oyuncuların performansı alıp götürüyor sizi. Füsun Erbulak, Ebru Akel, Feride Çetin, Metin Yavuzoğlu, Kerim Yağcı'nın Kadıköy Halk Eğitim Merkezi'nde <a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEho2o22t4zqC6raP_kTS3KAts2m4lh7qHa5eQh_NVwAZEnBEAcTi09e6yvXQD3sOqZ_oYdC94YVJlSOENeplqM6iP8iT5Czw3DRGLNGbpzwlPoiz8y3kfbFBedGa_ZSqqfKw4mj/s1600/1.jpg"><img style="margin: 0px 0px 10px 10px; width: 320px; height: 240px; float: right; cursor: pointer;" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5689233700574901522" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEho2o22t4zqC6raP_kTS3KAts2m4lh7qHa5eQh_NVwAZEnBEAcTi09e6yvXQD3sOqZ_oYdC94YVJlSOENeplqM6iP8iT5Czw3DRGLNGbpzwlPoiz8y3kfbFBedGa_ZSqqfKw4mj/s320/1.jpg" /></a>sergilediği oyunu keyifle izleyeceğinize garanti veririm. Ayrıca uzun zamandır sahnede göremediğimiz sevgili Füsun ERBULAK bu oyunla sahnelere dönmüş ve gerçekten muhteşem. Ben Erbulak ailesini o kadar çok seviyorum ki, baba Altan ERBULAK zaten gelmiş geçmiş en BABA insandı, anne Füsun ERBULAK, kız Sevinç ERBULAK ve güzel KAVİN. İnsanın içini ısıtıyorlar, gülümsetiyorlar. Yalan içinde yalan oyun adı ama onlar çok GERÇEK.</div>Banu'nun Dünyasıhttp://www.blogger.com/profile/01467366547928265441noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-15618767.post-90114552582682900582011-12-12T13:37:00.005+02:002011-12-12T14:36:01.516+02:00BEYDA<div><div><div align="justify">Günler geçiyor, hem de çok hızlı olarak. Çok şükür ufak tefek sorunlar dışında hayatımızı kökünden değiştirecek çok büyük bir olay yaşamadık son günlerde. Bir kızım daha oldu sadece. Evet bir kızım oldu hem de Duru kızımdan daha büyük. Yani bir ablası oldu kızımın. 13 yaşında, yedinci sınıf öğrencisi. Adı Beyda.<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiVr6JZxiLA0mQcrmfJFw9O-_nkGKfilOV7FfMo7Y6Ru9KUs1AVFBV132ra4g-ujZ_0y1ztMlc9kHt4lOkO9DAA2VlCqMvIYNk60A51THrREr7Jj13GX8Ec8VCFdJxIhIJtI0YH/s1600/duyarl%25C4%25B1+k%25C4%25B1z%25C4%25B1m%25C4%25B1z.JPG"><img style="margin: 0px 10px 10px 0px; width: 400px; height: 225px; float: left; cursor: pointer;" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5685219377947904546" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiVr6JZxiLA0mQcrmfJFw9O-_nkGKfilOV7FfMo7Y6Ru9KUs1AVFBV132ra4g-ujZ_0y1ztMlc9kHt4lOkO9DAA2VlCqMvIYNk60A51THrREr7Jj13GX8Ec8VCFdJxIhIJtI0YH/s400/duyarl%25C4%25B1+k%25C4%25B1z%25C4%25B1m%25C4%25B1z.JPG" /></a></div><div align="justify"> </div><div align="justify">Beyda, Van depremzedelerinden sadece biri. Şanslı olanlardan. Anne, baba ve kardeşi hayattalar. Onun dışında hayatlarına, evlerine dair neleri varsa kaybetmişler. Hayata sıfırdan değil eksiden başladılar İstanbul'da. Beyda şu an kızımın okulunda misafir öğrenci, kardeşi Ada ana sınıfına başladı. Annesi burada bir hayat kurmaya, ocağı tütecek bir ev yapmaya çalışıyor. Babası hayata yeniden tutunacak dal üstünde kendine bir yer edinmeye çalışıyor. </div><div align="justify"> </div><div align="justify">Beyda çok güzel, çok narin, çok akıllı, çok becerikli. Başına gelen her türlü olumsuzluğa<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhPfAXajDxd8ZAHV1PVYCnxNB_E4S89LWXQNl4xzjQBRU5KHhoudgjuLF4h_k6aTaMFKkTUfakKtVJb-jOXo3qmw0Eo0Cdp9YquouA6FYqtJcklxZ1tV9u_hWd6f928DJaqYlB0/s1600/IMG_0016.JPG"><img style="margin: 0px 0px 10px 10px; width: 400px; height: 267px; float: right; cursor: pointer;" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5685219174578910194" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhPfAXajDxd8ZAHV1PVYCnxNB_E4S89LWXQNl4xzjQBRU5KHhoudgjuLF4h_k6aTaMFKkTUfakKtVJb-jOXo3qmw0Eo0Cdp9YquouA6FYqtJcklxZ1tV9u_hWd6f928DJaqYlB0/s400/IMG_0016.JPG" /></a> rağmen, yaşanmışlıkları, anıları, çocukluğu Van'da kalmasına rağmen buraya ayak uydurabilen, ayakta kalabilen ve en güzel şekilde kendini gösterebilen bir genç kız. İşte bunun ispatı;</div><div align="justify"><br />Mutfakta oturuyordum. Annem yemekleri hazırlıyordu. Halbuki biz pazar günleri evde olmazdık. Biraz sonra kardeşim ve babam yanımıza geldi. Birdenbire sanki ters dönüyorduk.Yer, ayaklarımın altından kayıyor,ev beşik gibi sallanıyordu. Tabaklar havada uçuşuyordu. Hızla evden inmeye çalıştık. Apartmanın penceresinden sadece toz gözüküyordu; bu yıkılan binaların olmalıydı. En son çıkan bizdik galiba.<br />Dışarı çıkınca binaya bakıyorduk , kocaman çatlaklar vardı. Düşündüm;deprem olabileceğini konuşmuştuk ama böyle bir facia beklemiyordum. Bir an kıyamet kopuyor zannetim. Arkamı döndüğümde annem ağlıyordu nedenini az sonra anladım: teyzesinin yaşadığı bina yıkılmıştı. Az<br /> sonra bir deprem daha oldu, ilkinden şiddeti daha azdı ama artçı bir sarsıntıya da benzemiyordu. İlerledik parkın ortasına gelmiştik . Atılan çığlıklar insanı ürpertiyordu. Tam da enkazların çok olduğu bir bölgedeydik ama konuşmak istemiyordum, annemi kucaklayıp ağladım. Eve giremeyeceğimiz her halinden belliydi . Biraz sonra yanımıza akrabalarımız geldi. Annemin teyzesini çıkaramamışlar. Çok kötü bir durumdu ve bu anda insanlara teselli vermek en saçma şey olurdu herhalde.<br />Akşam bir ateş yaktık . Etrafında bir çember oluşmuştu. Ateş yüzümü yakıyordu ama bu şu an canımı acıtacak en son şeydi. Siren ve ambulans sesleri geliyordu herhalde enkaz çalışmalarına başlamışlardı. Canları pahasına insanları kurtarmaya çalışıyorlardı. Annem ise her şeyin düzeleceğini söylüyordu ama beni rahatlatmak için söylediğini anlıyordum, çünkü sürekli ağlıyordu. Sabahın nasıl olduğunu hatırlamıyorum uyumamıştım. Sabaha kadar deprem durmamıştı. Bu çok zor bir şey. Dedem çadır bulmuştu ama işe yaramıyordu çünkü çok soğuktu. Yağmur da başlamıştı çaresiz çadıra girdik . Gözyaşlarımı tutamıyordum . Şartlar zorlaşmıştı; ihtiyaçlar,enkazlar deprem ve çığlıklar bitmiyor biteceğe de benzemiyordu…Ertesi gün uyandığımda depremin bir rüya olduğunu zannettim ta ki televizyondan Van’ ı görene kadar. Aslında televizyon yaşanan şeyleri, duyguları tam olarak aktaramıyor bence… herkesin yüzünde umutsuz bir ifade vardı, ileriyi düşünüyordu herkes.<br />Günler geçiyordu artık Van çok soğumuştu, çadırda kalamıyorduk. Önce Ankara’ya bir akrabalarımızın yanına geldik, oradan da ver elini İstanbul. Yeni bir okula başlayacak, bebeklik arkadaşım Melisa’larda kalacaktım ben. Yeni yeni geliyordum kendime…evimizi düşünüyordum anılarımızı,hatıralarımızı, eşyalarımızı, odamı..çok zor..Gözyaşlarımı tutamıyorum çok garip daha birkaç gün önce rahatça uyuduğum evim yıkılacaktı. Yıkım kararı çıkmıştı aldığı hasardan dolayı evimize. </div><div align="justify">İstanbul’da Marmara Kolejinde okula başladım eğitimim yarım kalmasın diye ama bu kafayla nasıl ders işleyeceğimi bilmiyorum. Kayıt işlemlerini haletlik. Okula alışmam çok da kolay olmayacak gibi ,ama tüm öğretmenlerimin bana yaklaşımı çok güzel…<br /> <br /> Okulumun ilk günlerinde arkadaşlarımın sordukları sorulara cevap veremiyordum; aslında hepsi şimdi açıklığa kavuşuyor. Yeni bir eve, yeni bir hayata ve yeni yüzlere alışmak çok zor. Ben okula ve hayatıma alıştım şuan beni rahatsız eden tek şey arkadaş çevremin olmaması…Aslında bunun kötülüğü şudur ki yalnız kalınca depremden başka bir şey düşünemiyorum her şeyin çok güzel olacağına kendimi inandırmaya çalışsam da…<br /></div><div align="justify">Yok artık penceremi aydınlatan ışığın<br />Yok artık üzülünce yanına koştuğum pencerem<br />Gerçek bu avutamam kendimi unutamam tabi bir de…<br />Hep aklımda ailemle geçirdiğim sabahlar<br />Her pazar hayırlı olmuyormuş demek<br />Bazen ben niye buradayım diye düşünürdüm yıldızlara bakarak<br />Şimdi yıldızlar bana bakıyor acıyarak…<br />Kopamazdım o zaman hayallerimden<br />Şimdi içimde bir Erciş var ondan kopamıyorum<br /> <br /> Beyda, bu genç yaşında hayatın ne olduğunu anlamış, nelerin boş ve üzülmeye değmediğini anlamış bir genç kız. Kimsenin bunları yaşamadan anlayabilmesi en büyük dileğim.</div></div></div>Banu'nun Dünyasıhttp://www.blogger.com/profile/01467366547928265441noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-15618767.post-3469342145211189892011-11-23T22:51:00.006+02:002011-11-23T23:11:03.547+02:00Down Sendromlu Tan'dan dünyada bir ilk<div><br /><div><div><br /><div><div align="justify"><br />Down sendromlu olarak doğuyor sene 1988, doktorlar beş yaş zekasını ve fiziğini geçemez diyorlar, aileye karamsar bir tablo çiziyorlar. Sene 2011, çocuk Türkiye’de değil dünyada bir ilki gerçekleştiriyor. İlk defa tiyatro sahnesinde down sendromlu bir çocuk normal bir çocuğu oynuyor. Evet sinemada çok örnekleri var, down sendromlu çocuklar yine kendilerini oynuyorlar ya da amatör tiyatro oyunları var, bu çocukların kendilerini oynadığı. Ama bu oyun ilk ve çok özel. Çünkü Tan bu oyunda normal bir insanın bile çok zorlanacağı rolü ustalıkla oynuyor hem de harika bir performansla. Oyunu, Tan’ın rolünü, ortamı anlatmadan önce biraz <a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhqaoVxuXUb3rNeJDN6ksermyDSmsvATToV4NYsUe-eWxdzt3CyNwHzL8_6D44v0y_OawP-nyFN_Nc73V49VGctLn0Twc0CCeHxmrcfGOnQrdyOePR9jtO_ibLIsXOOm9ex8ie6/s1600/DSC04265.JPG"><img style="margin: 0px 10px 10px 0px; width: 225px; height: 400px; float: left; cursor: pointer;" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5678301407419500770" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhqaoVxuXUb3rNeJDN6ksermyDSmsvATToV4NYsUe-eWxdzt3CyNwHzL8_6D44v0y_OawP-nyFN_Nc73V49VGctLn0Twc0CCeHxmrcfGOnQrdyOePR9jtO_ibLIsXOOm9ex8ie6/s400/DSC04265.JPG" /></a>onu tanımak istersiniz belki.<br /><br />Tan Aytıs, 1988 doğumlu yani 23 yaşında. O zamanlar bugünkü gibi teknoloji, modern yaklaşımlar, araştırma yok Türkiye’de; şimdi anne karnında her şey öğreniliyor(!) neredeyse, ama annesi Tan’a hamileyken bu testlerin, araştırmaların hiçbiri yok. Tan doğar doğmaz ailesine down sendromlu olduğu söyleniyor ama aile bunu kabul etmek istemiyor. Tabi o günleri çok zor<br />bir süreç olarak anlatıyor annesi. Bu hiç beklemediğimiz bir haberdi diye de ekliyor. Doktorlar gerek zeka olarak gerek fizik olarak 5 yaşındaki çocuğu geçemez diyorlar Tan için. Bugün Tan son<br />derece yapılı, sosyal, özgüveni yüksek, kendini ifade etmeyi bırakın tiyatro sahnesinde adeta bir dev. Tan’ın durumu Mozaik Down Sendromu denilen türde yani aşama olarak daha eğitilebilen, sosyalleşebilen bir seviye. Tabi bunun için anne babanın azmi, inancı, emeği ve umut dolu mücadeleleri yadsınamaz. Tan, iki yaşındayken bireysel eğitime başlıyorlar ve bu sırada kendileriyle benzer olan aileler ve DS çocuklarla tanışıyorlar, birbirleriyle paylaşımlarda bulunarak bir dernek kuruyorlar ve daha sonra iyice büyüyerek bir vakıf oluyorlar. İZEV, İstanbul Zihinsel Engelliler için Eğitim ve Dayanışma Vakfı. Burası Milli Eğitime bağlı bir vakıf ve ilköğretime eş değer diplom<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjhRFtrVdDcsiQ2gACKv6A-d2z4RoH7pC0JTiNQA5ED-oZb9gdEJ1nkJKgn2_hxJu42PARsMRJ0zHXfQGk7RRe4siqmExkz9FKNgaEFzuI8VovkEwm27jahuO2jPqAeRUgLN0Vw/s1600/DSC04264.JPG"><img style="margin: 0px 0px 10px 10px; width: 400px; height: 225px; float: right; cursor: pointer;" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5678299470157885154" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjhRFtrVdDcsiQ2gACKv6A-d2z4RoH7pC0JTiNQA5ED-oZb9gdEJ1nkJKgn2_hxJu42PARsMRJ0zHXfQGk7RRe4siqmExkz9FKNgaEFzuI8VovkEwm27jahuO2jPqAeRUgLN0Vw/s400/DSC04264.JPG" /></a>a veriyor tabi özel eğitime tabi tutulan çocuklara sadece. Tan bugün ilköğretim diplomalı bir DS aynı zamanda. Tüm bunları gerçekleştirirken Tan ve ailesi hiçbir zaman sosyal ortamlardan uzaklaşmıyor, onu her yere götürüyorlar, hani saklama, gizleme olayı asla onlar için geçerli olmuyor.<br /></div><div align="justify">Tan, İZEV’e devam ederken aynı zamanda tiyatro eleştirmeni olan hocası Yaşam Kaya ile çok fazla sayıda tiyatro oyununda arkadaşlarıyla oynamış hala da hafta sonları oynuyorlar. Ama sadece ailelere, yakın dostlara oynanan, çok basite indirgenmiş oyunlar bunlar. Tan’ın Yaşam Hoca’sının bu çalışmalar için danışmanlık aldığı Devlet Tiyatroları sanatçısı Öykü Başar ,ben Tan ile bir oyunda ikili oynamak istiyorum der. Aile çok heyecanlanır ama aynı zamanda da tedirgindir. Bu diğer oyunlara benzemez çünkü, normal bir çocuğu oynayacaktır Tan sahnede hem de bir Devlet Sanatçısıyla. Cihan Sağlam 2011 mart ayında oyunun yazımını tamamlar, Tan ve ailesinin karşısına çıkar. Önce anne metni okur ve çok zor bulur. Tan ise kendine güvenir ve şu cümleyi söyler: ‘BEN ALTINDAN GİRER, ÜSTÜNDEN ÇIKAR YAPARIM BU İŞİ ‘ der. 2011 Mayıs ayı başında NEVERLAND adlı oyun sergilenmeye başlamıştır. Anne ilk oyunda hiçbir şey izlememiştir heyecandan; kalbi Tan’ın kalbinde atmaktadır, o an yaşamamaktadır. İkinci oyun, üçüncü oyun derken bir sezon tamamlanmıştır bile. Tan sahnede adeta gürlemektedir.<br /><br />‘Belirsiz bir zaman ve mekan. Toplum, damgalılar ve damgasızlar olmak üzere ikiye ayrılmış. Yönetim damgasızların elinde.Bir ev, anne ve baba. Hayalci bir kardeş ve büyümek isteyen sorunlu bir abla. İç savaş. Toplama kampları. Hareket halindeki içi asker dolu bir kamyon.Soykırım. Bir bodrum kat,anne çocukları oraya saklamış. Bodrum soğuk ve pis kokulu. Fareler ve ensenize damlayan su damlaları. ‘</div><div align="justify"> </div><div align="justify">Neverland hayal ile gerçek dünya arasında bir köprü kuruyor ve yalnızlaşmamıza, yozlaşmamıza, yok oluşumuza bir evin bodrumundan bakmamızı sağlıyor. Biraz şiddet içeriyor, fazlasıyla tedirgin oluyor, ürküyorsunuz oyun sırasında. Oyunun alışageldiğimiz sahne düzeninden farklı olarak sergilenmesi, oyuncularla yakın temas da sizi fazlasıyla içine çekiyor. Şiddet içermesi açısından çocukla gidilmesi çok doğru değil ama bir yetişkin olarak bunlarla yüz yüze gelerek, Tan’ ı izleyerek yaşadığınız 50 dakika sizi bambaşka bir yerlere götürüyor…<br /><br />Zeka olarak 5 yaşını geçemez diye belki de bir hayatı karartan sözlerin yalan olduğunu görüyorsunuz, DS olan bir çocuğun oyun sırasındaki mimiklerini, kendinden emin ve güvenli duruşunu izlerken kendinizi, çevrenizi düşünüyorsunuz ve asıl başarının ne olduğunu ne olmadığını sorguluyorsunuz bir yandan. Her imkana sahip, her türlü sağlık engelini aşmış, maddi manevi her yönden tatmin olmuş biri olarak elde edilen başarı mıdır gerçek olan yoksa, her türlü engele , fiziksel olarak karşılaşılan sorunlara , umutsuz bakan gözlere rağmen elde edilen midir? Tan’ın annesine 23 yaşındaki oğlunuza baktığınızda ne hissediyorsunuz şu an içinizden ne geçiyor dediğimde gözleri ıslanarak şu yanıtı verdi bana: İYİ Kİ BÖYLE DOĞMUŞ, BİZİ ÇOK EĞİTTİ, YAŞAMA OLAYLARA BAKIŞ AÇIMIZI DEĞİŞTİRDİ. ONUNLA GURUR DUYUYORUM.<br /><br />Tan tüm zihinsel engelli çocuklar, onların aileleri ve topluma örnek olmalı. Olmaz, yapamaz, imkansız,mümkün değil denilen her şeyin belki de yapılabilir olduğunu gösteren ve yapıldığını da bizzat sergileyen bir genç çünkü o. Pamuk gibi bir kalbi, ona sorduğum bir soruyu anlamayıp bana ne demek istediğimi soracak kadar özgüveni, oyuna gelen herkese güler yüz gösterecek kadar insanlığı, anne ve babasına duyduğu sevgiyi gösterebilen çocuk tarafı ile örnek bir insan. ‘Hayat karşılaştığınız fırtınalar ile değil, gemiyi limana getirip getirmediğiniz ile ilgilenir’. Tan ve ailesi fırtınayı yaşamış ama o fırtınanın yönünü çok güzel değiştirmiş bir aile. Fırtınayı yaşamadan kasırgalar yaratıp içinde kaybolan tüm ailelere ışık ve umut olsun AYTIS ailesi.<br /><br />NEVERLAND, The Club adlı mekanda pazartesi günleri saat 21:00 de sergilenmektedir.<br />Asmalımescit mah. Yemenici Abdüllatif sok. Hoş Apt. K:1<br />Beyoğlu<br />0212.251.34.57<br />0537.461.79.75</div></div></div></div></div>Banu'nun Dünyasıhttp://www.blogger.com/profile/01467366547928265441noreply@blogger.com1