Tuesday, June 26, 2007

ÇİÇEKLERİM











Sıcak hem de çok sıcak. Nereye gitmeli, nerede serinlemeli. Nasıl uyumalı, nasıl bunalmamalı. Hava almalı ama güneşte yanmamalı. Salıncakta sallanmalı ama kavrulmamalı. Şekerleme yapmalı ama sıcak hava üfürümüyle uyanmamalı. Yüzmeli ama insanlarla çok iç içe olmamalı. Çiçek görmeli, dalından meyve yemeli, bahçe sulamalı ama sıcaktan kaçmamalı. Hepsini yapıyorum hem de olmamalı dediklerimin olmamasını başararak. Nasıl, Sapanca'da. Doğayla iç içe, toprakla, böcekle, arıyla, köpekle haşır neşir, çiçek ekerek....Ancak iş dışında kalan vakitlerde bazı hafta sonları yapabilsek de bizde yarattığı enerji uzun süre devam ediyor. Bu çiçeklerle uyanan güne başlayan insanın nasıl bir hali olur sizce?

Tuesday, June 12, 2007

ÇİLEKLİ BUZ YA DA BUZ ÇİLEK

Yaz geldiiii denize gitmek lazımm...Güneş lazım, buz gibi içmek lazım...İncecik giymek lazımm. Ama nasıl? Apartmanın sekizinci katında, karşımda deniz ve adalar olsa da elimde iş notlarım vereceğim eğitime konsantre olmaya çalışırken nasıl olacak da kumsalda oturacağım? Gündüzün kavurucu sıcağının etkisiyle ısınmış koltuklarda oturup, yalın ayaklarla ısınmış taşlara basıp nasıl serinleyeceğim? Her akşam park diye tutturan Duru'yu nasıl oyalayacağım? Yorgun gelen kocama evde nasıl bir değişiklik yaratıp sanki tatildeymiş ortamı yaratacağım?

İşte bir seçenek; çilekli buz kokteyl,,,,

Yarım kilo kadar çilek biraz buz kalıpları, 1 su bardağı meyva suyu ve bir miktar da çilekli dondurma buz kırma makinesinde karıştırılır. Ölçü veremiyorum çünkü damak zevkine göre değişiyor malzemelerin miktarı. İsteyen bacardi ya da votka koyabilir biraz alkol tadı isterse. Malum Duru ile içeceğimiz için ben koymadım. İşte biraz yaz havası size...

Diğer alternatifler de başka sefere, çok sıcakkkkkkkkkkkkkk gitmem lazım.

Thursday, June 07, 2007

DOSTLAR


Bir tatlı huzur kaldı Kanada gunlerınden gerıye bır de guzel anılar. Burada hayat devam ediyor oradaki gibi. Burada gece iken düşünüyorum hep; oralarda birileri parkta oynuyor, gölde yüzüyor, işte çalışıyor ben yıldızları seyrederken. Tuhaf... ayrı zamanlar yaşanıyor ayrı tarihler. Ama ortak bir nokta var ki kalpler beraber, noktalı virgül konmuş dostluklarımız, içimiz acıyarak ayrıldığımız kuzenlerimiz, teyzemiz,eniştemiz ve sanal ortamdan tanıdığım ama sanki cok iyi tanışıklığımız varmış gibi hissettiğim Duygu. Sevgili Muti ve esprili eşi Hüseyin. Hepsiyle gecen güzel anlar var şimdi hatırımda tek tek. Vancouver'a yerleşen sevgili arkadaşımız Gökçen ve eşi Meral. Sanki hiç zaman geçmemiş gibi bizi sımsıcak karşılayan güzel insanlar. kaldığımız yerden kısa bir es vermişiz sanki. Sohbetine doyamadığım Gökçen, kısacık günde bize pozitif enerji depoladı, harika!!! rehberliğiyle Vancouver'ı bir gezdirdi ki anlatmakla bitmez. Ama akşam Stevenston'da güzel bir balık menüsüyle tüm günün acısını çıkarttık. İyi ki varsınız dostlar. Blogların göçebe Duygu'su..Hep yazılarını takip ederdim ve gıpta ederdim hayatına, bakış açısına, güzelliğine.. İşte beraberiz Kanada'da. Yazdıklarından daha pozitif, fotoğraflarından daha güzel, canlı, cıvıl cıvıl. O kadar işinin arasında bize vakit ayırdılar sevgili eşi Barış ile. Dünyanın bir ucunda buluştuk Duygu'yla ve sanırım iyi bir dostluk kurduk onunla da. Bundan sonra daha çok görüşmek dileğiyle sevgili Göçebe.




Muti ve Hüseyin, iki neşeli insan. Birbirlerini geç tanımış, hayatlarını kendilerince yaşamış ama yepyeni bir hayata yepyeni bir ülkede yelken açmış iki güzel kalp. Aynı gün dünyaya gözlerini açmışlar ve aynı yolda buluşmuşlar. Allah onları hiç ayırmasın çünkü ışıl ışıl gözleri birbirlerine çok yakışıyor.




Veeee bizi paşalar gibi ağırlayan, odalarını açan, soframızdan kuş sütünü eksik etmeyen sevgili ailemiz. Onlarla güzeldi herşey. Bizi evimizde gibi hissettiren, elimizi sıcak sudan soğuk suya sokmayan her daim yanımızda olan ve Duru'nun hayatında unutamayacağı anları yaşatan unutsa bile mutlu geçen onbesgünün hayatında cok önemli bir parça olmasına katkıda bulunan canlarım. Hersey o kadar guzeldi ki içtiğimiz kahvelerin kokusu hala burnumda.


Ama "gönül ne kahve ister ne kahvehane gönül sohbet ister kahve bahane". Gönül ister hep yanımızda olmanızı.

Sunday, June 03, 2007

SON DURAK CEHENNEM KAPISI







Hell`s Gate yani Cehennem Kapisi.



Kanada`da son duragimiz... 40 dereceye yaklasan sicaklikta dunyanin en uzun nehirlerinden biri olan Fraser in en genis noktasi olan bu kanyon gercekten de gorulmeye deger. Bin metrenin de ustunde bir yukseklikten gecen ve Air Tram adi verilen araclarla inilen kanyonda demirden yapilmis bir asma kopru var ki yurumeye yurek istiyor. Altindan hizla akan nehri demir parmakliklar uzerinde yururken her an dusecekmis gibi bir hisse kapiliyor insan. Kanyonda bulunan altin madeni artik cocuklarin oyuncagi olsa da hos bir hava katmis bu heyecan verici yere.






Air tram gercekten de oldukca yuksekten asagi iniyor ve asagi indiginizde sanki filmlerdeki vahsi bati sahneleri sizi karsilar gibi. Tahta kopruler uzerine insa edilmis tahta birkac dukkan, bir restoran, kucuk bir somon baligi uretim yeri..






Bir dukkan vardi ki Fudge Factory adinda, Duru icin tam bir cennet. Degisik sekerlemeler, cikolatalar ve kurabiyelerin oldugu bu dukkandan cikmak istemedi benim kucuk melegim.










Kanada`da yaptigimiz son geziydi bu. Artik donus vakti yaklasti. Seyahatlerin baslama ani kadar bu eve donus kismi da cok hosuma gidiyor. Evime, sevdiklerime, vatanima kavusmak..Bu kez icim buruk ama cunku bir yarim burada kalacak. Her guzel seyin de bir sonu var deyip guzel anilarimizla buradan ayrilmaktan baska care yok ama..

BEYAZ TAS




Yavas yavas sona yaklasirken ugradigimiz duraklardan biri de beyaz tas anlamina gelen White Rock oldu. Burasi bizim Salacak sahiline benzeyen Pasifik Okyanusunun hemen kiyisinda bir sayfiye sehri. Sahilden bakildiginda bizim Salacak-Harem sahil seridini andiran ve yukarisinda da Selimiye, Uskudar evlerine benzeyen denize nazir bir yerlesim. Aksamin ilerleyen saatlerine yaptirdigimiz yemek rezervasyonuna kadar tarihi White Rock tren garindan yuruyuse basladik. Sahil boyunca yururken Pasifigin ucsuz bucaksiz manzarasi, British Kolombiya`nin karli daglari ve yavas yavas batan gunes o kadar guzel bir manzara olusturuyordu ki tam bir doga harikasi. Kiyi boyunca dizilmis barlar, gece kulupleri, restoranlariyla tam bir deniz sehri idi White Rock. Ozellikle de kalabalik olmasi on bes gundur sessiz sakin hayatimiza bir baska renk katti. Buraya adini veren beyaz tasi uzaktan gormekle yetindik ama neden beyaz tas, nereden geliyor bu isim bilmiyorum dogrusu.



"Donulmez aksamin ufkundayim, vakit cok gec" yani artik yemek vakti. Boat House adi verilen restoranda kule seklindeki deniz mahsullerini tadarken batan gunes ve sicak muhabbetle bu gunu de bitirdik.

Saturday, June 02, 2007

GRANDVILLE ISLAND



Hava sicak mi sicak yollar guzel mi guzel biz de tam tatil havasindayken rotamizi bu kez Grandville Adasina cevirdik. Ada deyince bizim Buyukada gibi anlasilmasin aslinda bir yarimada burasi. Duru`nun once Stanley Park`da gonlunu yaptiktan sonra bu cok guzel dedikleri adaya dogru yola ciktik. Soforumuz Erkan, yardimci pilot bendeniz ve arkada surekli miziklayan arada bir de uyuyan kizimiz... Yollari artik iyice ogrendik ara sira yanlis yollara girsek de cinar yapragi isaretini bulup hemen yolumuzu buluyoruz. Efendim Kanada`nin meshur simgesi cinar yapragi bayraklarini anlattigi gibi Kanada otobaninin da isareti.




Yollari, evleri seyrederek meshur Grandville`e geldik iste. Burasi kucuk bir liman sehri. Marinayi bulup hemen bir tekne turu yaptik once tabi biz. Istanbul`dan alisigiz ya deniz gorunce hemen bir tekneye binecegiz illaki. Tekne ile Vancouver sehrini baska bir yonden de gorme firsati bulduk. Burada gercekten apartmanlar hayli yuksek ve bir o kadar da bakimli. Neredeyse tum ust katlarda agac var yani mustakil evde oturmayanlar da yesilligi balkonlarina tasimislar. Teknenin havasi bir baska oldu gercekten de; piril piril gunesin altinda hafif bir esintiyle guzel bir gezi oldu bu yarim saatlik tur.





Tekneden inince buranin Public Market diye bilinen ve bizim Misir Carsisinin kucuk bir benzeri olan pazara girdik. Cicekcileriyle, cesit cesit sebze meyveleriyle, sarkuteri dukkanlariyla dunyanin her ulkesinden yuzlerce insan barindiran bu pazar bize ulkemizi hatirlatti. Pazardan cikip kendimize nehrin hemen yaninda bir kafede cay ismarladik. Gelen cay tepsisi gercekten de cok ilgincti. Malum burada oyle demleme cay yok; poset caylari caydanliga koyuyorlar ve demlenmesini bekleyip oyle iciyorsunuz, genel de en buyuk problem de cayin ne zaman demlendigini anlamiyor olmaniz. Bu tepsiye bir kum saati koymuslar ve demlik posetlerini caydanliga atar atmaz kum saatini ters cevirmisler. Kumlar bitince cay da demleniyor. Ilginc bir metod geldi bana ama nerede bizim tavsan kani ince belli bardakta Rize cayimiz nerede bu cay....





Caylarimizi icip adanin girisinde bulunan parkta biraz kazlari sevip biraz yesillikte dinlenerek ve tabi Duru`nun parkta oynamasina eslik ederek Grandville Island maceramizi da bitirdik.

Friday, June 01, 2007

GOLLER BOLGESI


Burasi tam bir gol cenneti. Neredeyse her sokakta bir gol var. Kimisinde yuzebiliyorsunuz zaten denizden bir farki yok. Kimisinin yollarinda yuruyus yapip piknik yapabiliyorsunuz. Zaman zaman ailecek zaman zaman da biz kendimiz -Duru, Erkan ve ben- bu gollerin keyfini cikardik. Hafta sonu Harrison adi verilen ve yazin da sayfiye yeri olan gole cumbur cemaat bir gezi yaptik. Malesef hava sansimiza o gun bayagi serindi ama daha onceleri de yazdim ya bizi gezmekten hicbir sey alikoyamadi. Harrison gercekten de teyzemin yazin gelip yuzdugu kadar varmis. Ben soylemeseler burasi gol mu deniz mi anlamazdim.





Cultus golu bizim ucumuzun yaptigi yolculuklardan biriydi ve gercekten de 34 derece sicaklikta bize pek iyi geldi. Masmavi su ve yemyesil cayirlarin uyumu sanki bir film karesini canlandirdi bana. Yanimiza yiyecek birseyler almadigimiza hayiflanarak golde vakit gecirdik.




Amerika sinirina cok yakin olan -nerdeyse 500 metre- Aldergrove golu ise yapay bir golet. Yuzme yasagi yok ama sanki cocuklara daha uygun bir gol burasi. Golun kucuk olmasina karsin bir ormanlik alani var ki gercekten de yesilin her tonunu burada gorebiliyorsunuz.



Gelelim bizim gole' yani eve yuruyus mesafesinde olan ve Duru`nun icindeki parklarda bolca vakit gecirdigi Mill Lake yani Mill Golu`ne. Burasi gercekten de Abant gibi. Burada yuzmek yasak ama cevresi, uzerindeki asma kopruleri, cevresindeki evleri, golun uzerinde acan nilufer cicekleriyle cennetten bir kose sanki. Burada park olmasindan dolayi bizim ayrica cok sevdigimiz bir gol oldu burasi hatta bazen piknik cantamizi hazirlayip oglenleri yemegimizi bile burada yedik. Golun cevresindeki duzluklerde gezen sincaplari ise kelimelere dokmek gercekten imkansiz. Duru gunduzleri sincap aramaktan ve havalara bakmaktan bir hayli bitap dusuyordu, neyse ki caddelerde de sincaplarin gezdigini gorunce rahatladi ve biz de bir nefes aldik.

Bu goller gercekten de bitecek gibi degil, ama gole yakin bir yasami olunca da insanin omru bitecek gibi degil.