Sunday, March 25, 2012

Arjantin Patagonya'sı, dünyanın bir ucu...


Hayallerimiz olduğu sürece yaşam anlamlıdır, onlar götürür bizi hedeflerimize. Her bir hayalimiz gerçekleştiğinde ise yeni bir hedef buluruz kendimize ve hedeflere ulaştıkça yeni hayaller…İşte benim de hayalimde öyle bir yer vardı ki; hem doğa olsun, hem deniz olsun, hem görkemli olsun, hem rüya gibi olsun. Bu hayalim için de bir hedef koymuştum kendime; böyle bir bölgeyi haritada araştırıp bulacağım ve bir gün buraya gideceğim. Patagonya hikayesi işte böyle başladı. Hani hep bulunmaz, görülmez şeyler için derler ya, ‘ancak bu aradığın Patagonya’da bulunur’ diye hep bir hayali ülke gibi bahsederler, ben size buranın hayal olmadığını, yüzde yüz gerçek olduğunu ama bir o kadar da rüya gibi olduğunu anlatacağım.

Bir kere çok iddialı bir bölgede Patagonya, dünyanın en güney noktasında. Bunun için bile görmeye değmez mi? Güney Amerika kıtasında Şili ve Arjantin’in güney bölgesine verilen isim Patagonya. Ben bu yazımda Arjantin kısmında kalan Patagonya’yı yani Arjantin Patagonya’sını gezdireceğim size. Ülkeye ismini veren Avrupalı kaşif Macellan, bölgeye ilk ayak bastığında uzun boylu, uzun ayaklı ve deriden sivri uçlu ayakkabıları giyen yerlileri görünce İspanyolca ayak anlamına gelen 'pata' kelimesinden esinlenerek Patagoni adını vermiş. Eh tabi bu şehir efsaneleri bitmez, kimine göre de bir yerlinin ismiymiş Patagonya. Beni isminin nereden geldiğinden çok penguenleri, mavi buzulları, şelaleleri, balinaları, deniz arslanları, ıssız toprakları ilgilendiriyordu daha çok. Hayal etmek bir işi yapmanın yarısıdır derler ve ben ilk yarıyı tamamladım. Şimdi sıra ikinci yarıya gelmişti, yolculuk için biletleri almak ve yola koyulmak…Arjantin Patagonya’sına gitmek için Arjantin’in başkenti
Buenos Aires’e uçuyorsunuz. Oraya da Paris aktarma ile gidiyorsunuz. Paris’te beklemek zorundaysanız ve Schengen vizeniz de varsa belki kısa bir Paris turu yapabilirsiniz. Buenos Aires’den bir uçakla Trelew’e ya da Ushuaia’ya uçabilirsiniz ama ben tur programı olarak Trelew’dan başlamayı seçtiğim için önce buraya uçuyorum. İşte Patagonya turumuz başlıyor, hazır mısınız hipnotize olmaya?

1. ve 2. Gün: Trelew, Puerto Madryn, Punta Tombo, Valdes Yarımadası, Puerto Piramides

Trelew, İngilizlerin baskı ve sömürüsünden dünyanın diğer ucuna kaçan Galliler tarafından 18. yüzyılda kurulan bir kent. Tre ilçe demek, Lewis de kuran kişinin adı. Patagonya’nın Arjantin’ deki kısmı Trelew beş bölgeden oluşuyor. Rio Negro, Neuquen, Chubut, Santa Cruz ve Tierra del Fuego. Bizim Trelew’de ilk durağımız Gaimanisimli köy. Burada Gal geleneklerini yaşıyor, şansınız yaver giderse bir yerlinin evinde İngiliz çaylarını tadıyor ve marmelatlı taze keklerin keyfine varıyoruz. Trelew’den yola çıkıp bir milyon civarında Macellan pengueni görmek için yaklaşık iki saatlik bir yolculuk yapıp Punta Tombo’ya varıyoruz. Burada tam bir penguen cennetinin içine düşüyoruz. Filmlerde gördüğünüz siyah beyaz kravatlı kral penguenlerle dost oluyorsunuz. Bu kadar kuş türünü bir arada gördüğünüze inanamayacaksınız. Göğüsleri sarı lekeli bu penguenler kışın Brezilya sahillerinde yaşıyorlar, ilkbahara doğru Patagonya’ya göç ediyorlar. 16 penguen çeşidinden biri olan Macellan penguenlerinin boyları 45 cm civarında ve
yaklaşık ömürleri 20 yıl.

Penguenlerin mekanında öğle yemeğimizi yedikten sonra Puerto Madryn’den yaklaşık bir saat mesafede bulunan Valdes Yarımadası’na doğru yola çıkıyoruz. Yol boyunca gördüğünüz doğa, vahşi hayat, uçsuz bucaksız topraklar karşısında büyülenmemek mümkün değil.

Valdes Yarımadası Güney Amerika’nın en ilginç yerlerinden biri, dolayısıyla buraya daha fazla vakit ayıracağız. Atlantik kıyısında yer alan ve Unesco Dünya Doğal Mirasları’ndan biri olan Valdes Yarımadası’nda ilk olarak bugüne kadar görmediğiniz hayvan çeşitleri ile başlayacağız gezimize. Deniz arslanları, deniz filleri artık filmlerde değil yanı başınızda. Fil foklarını, balinaları, Patagonya tavşanlarını, devegillerden olan ve sürü halinde gezen guanakoları görünce gözlerine inanamayacaksınız.

Valdes Yarımadası’nın kuzeyindeki ufak adayı -Kuşlar Adası - özellikle görmemiz gerekiyor. Sainte Exupery’nin Küçük Prens adlı kitabı sizin için de hayatınızda unutamadıklarınızdansa, işte
bu öykünün başındaki ufak dağa esin kaynağı olmuş ada, burası. Valdes; bir yanında San Jose Körfezi, diğer yanında Nuevo(Yeni) Körfezi ile zengin bir denizaltı vahşi yaşamına da ev sahipliği yapıyor. Biz deniz altını bırakıp deniz üstünde neler varmış diyeceğimiz bir tura çıkıyoruz. Puerto Madryn’den 100 km uzaklıktaki Puerto Piramides’den teknelerle açılıp yeni doğmuş yavrularına yüzmeyi öğreten 30 ton ağırlığında, 16 metre boyunda dev balinaları görmeye gidiyoruz. Yarımadanın ucundaki Caleta Vadisi’nde ise deniz fillerini görüyoruz. Bunlar
dev boyuttaki foklar.
İki gece konaklamamız ve akşam yemeklerimiz Puerto Madyrn’de Hotel Villa Piren’de.

3. ve 4. Gün Ushuaia

Trelew’den sabah çıkıyoruz ve Ushuaia’ya iki saatte uçuyoruz. Buzul kaplı 1500 metrelik zirveleriyle Fuegan Ant Dağları'na sırtını dayamış Ushuaia, dünyanın sonu diye bilinen bir bölge.
Burada ilk durağımız ‘Dünyanın Sonu Deniz Feneri’. Nasıl Paris’in Eyfel’ inde fotoğraf çektirilirse burada da adet aynı. Eğer sabahtan fotoğraf çektiremezseniz hiç üzülmeyin akşamı bekleyin, bu kez yanına kadar gideceğiz fenerin… Dünyanın sonu yazan tabelalarla dolu limanda bir sürü hediyelik eşya dükkanı var ve hepsinde aynı slogan: ‘Ushuaia, dünyanın sonu, her şeyin başlangıcı’…San Martin Caddesi’nde bir yürüyüşten sonra, şehirden 15 dakika uzaklıktaki Tierra
Del Fuego Milli Parkına gidiyoruz. 16.yüzyılda buraya gelip Kızılderili ateşlerini gören Macellan veriyor ismini, buraya. Bu yüzden Ateş Toprakları da deniyor. Yıl boyu karlar altında olan bu topraklar, nisan ayında bölgeyi kaplayan binlerce lenga ağacının kızaran yaprakları ile adeta ateşe boyanıyor, yani bizi bekliyor nisan boyunca.

Dünyanın sonu adlı trenle parkı gezerken, tilkiden ördeğe, guanokadan kunduza etrafta huzurla
ve özgürce gezen hayvanları izliyoruz. Park içindeki Roca Gölü mavi yeşil tonlarıyla sizi yine hayallere götürüyor. Parktan ayrılıp artık iyice acıkmış karnımızı doyurmak için romantik bir atmosfer, uluslar arası bir mutfak ve hoş bir manzara sunan Ushuaia Kaupe’de yemek
yiyoruz. İsteyen kuzu, isteyen deniz ürünleri ama ne yerseniz yiyin göreceksiniz hepsi birbirinden lezzetli. Yemek sonrası yine şehrin para kaynağı olan sloganı dünyanın sonu ile ilgili ‘DÜNYANIN SONU MÜZESİ’ni geziyoruz. Burada eski ünlü hapishane bizi geçmişe, kültürlerinin
farklılıklarına götürüyor. Hapishaneden çıkıp biraz daha güzelliklere odaklanmak için günün son turunu gerçekleştiriyoruz. Deniz otobüsü ile Beagle Kanalı’nda gezi. Deniz arslanlarını, karabatakları ve sabah fotoğraf çektirdiğimiz, Jules Verne’in sözünü ettiği dünyanın sonundaki deniz fenerini bir kez daha görüyoruz.

Cerro Martial’ın tepesine çıkan teleferikle Beagle Kanalı ve Navarin Adası'nın muhteşem manzaralarına son kez bakıp otelimize dönüyoruz. Akşam yemeği otelimiz Ushuaia Hotel Las Hayas’da.

5. ve 6.Gün: El Calafate, Glaciares Milli Park

Sabah Ushuaia’dan çıkıp uçağımıza yetişiyoruz ve bir saat süren yolculuktan sonra El Calafate’a ulaşıyoruz. Adını bir böğürtlen çeşidinden alan şehir 15 bin nüfuslu, buna rağmen çok sayıda beş
yıldızlı otele rastlamak mümkün. Buzullarıyla ünlü bu şehir adeta bir turizm cenneti çünkü.
Birbirinden şık dükkanları, kafeleri, restoranları ile ünlü El Calafate’da şehir turu yaptıktan sonra şehirden 80 kilometre uzaklıkta bulunan ve Unesco Dünya Kültürel Mirası listesindeki Los
Glaciares Milli Parkı’na doğru yol alıyoruz. Park içindeki Perito Moreno Buzulu’nun ihtişamı karşısında nefesiniz kesilebilir dikkat edin. Moreno Buzulu adını kendini hiç görmemiş olan Patagonya kaşiflerinden Francisco Moreno’dan almış. Yaklaşık 30 kilometre uzunluğunda
5 kilometre eninde, Güney And Dağları buz havzasının bir kolu olan buzul, şu ana kadar küresel ısınmadan fazla etkilenmemiş. Gölden yüksekliği 60 metre civarında olan buzulda gemiyle turumuz başlıyor hemen. Öğlen yemeğinin ardından bir buçuk saat sürecek olan turumuzda dileyenler, buzuldan alınma buzla servis yapılan viskiden tadabilirler. İsteyenler Upsala Buzulu’nda da tekne gezisi yapabilir üzerinde yürüyebilirler bu arada. Biz Moreno Buzulu üzerinde binlerce şekle girmiş buz kütleleri üzerinde sessizce yürümeye devam ediyoruz.
Ama dev kütleler halinde masmavi suya düşen buzulların çıkardığı sesler sessizliği bozuyor ve size buzulların heybetini bir kez daha gösteriyor.

El Cacalafate’da konaklamamız ve akşam yemeğimiz Kempinski Hotel’de.


7. ve 8. Gün


Sabah kalkıp artık dönüş yoluna koyulma vakti. Önce El Calafate’dan Ushuaia’ya geri dönüyoruz ve oradan da Buenos Aires’ e geldiğimizde yeteri kadar yorgun olduğumuzdan hem bir gece dinlenmek hem de Buenos Aires’de bir gün geçirmek için vaktimiz var. İlk olarak 16 şeridi ve 140 metrelik genişliğiyle dünyanın en geniş bulvarı sıfatını taşıyan 9 Temmuzu ve bizim Sultanahmet’teki Dikilitaş’ın modern zamanlar versiyonu sayılabilecek dev bir obeliski görüyoruz. Obelisk, Buenos Aires’in 400. kuruluş yıldönümü anısına dikilmiş.
Plaza De Mayo ve Casa Rosada bir sonraki durağımız. Plaza de Mayo, 25 Mayıs 1810 devriminden sonra cumhuriyet rejimiyle yönetilmeye başlanan Arjantin’de, tarihin başladığı yer. Meydanda, “Pembe Ev” olarak da bilinen Hükümet Binası, katedral, sömürge döneminde ıspanyol valisine ait olan Cabildo binası ve Kongre binası bulunuyor. Ortada yer alan anıtta ise, “gracias madres” yani “annelere teşekkür” yazıyor; cunta döneminde kaybolan çocukları için her perşembe burada toplanıp ağıt yakan annelere ithafen...Cafe Tortini’de öğle yemeğinden sonra, en hareketli caddelerden Florida Caddesi’nde alışveriş yapmak, şehri koklamak için uygun zaman. Güzel sanatlar milli müzesi ve Recolelata’dan sonra Puerto Madero’da akşam yemeğimizi yiyoruz. İsteyenler için son gecemiz tango ile bitiyor ya da otele gidip ertesi gün sürecek uzun yolculuk için dinlenebilirsiniz.

9. Gün

Ertesi gün havaalanına gidiyoruz ve Paris aktarmalı uçağımızla ülkemize dönüyoruz.
Patagonya’nın doğası, havası, buzulları eşliğinde geçen rüya gibi bir 9 günden sonra ülkemize hayata ve gerçeklere dönüyoruz. Bir başka hayalde buluşmak üzere…

Sevgiyle kalın,
Banu Özkan TOZLUYURT

Bu yazı Gazella Travel Designer tarafından düzenlenen 3 Kıta 1 Blogger yarışması için yazılmıştır.

3 comments:

Anonymous said...

Bence bu yazi odul alir! Bavulunu toplamaya basla.

melontheroad said...

Banu bizi Patagonyaya goturrr:)))

Zennur Pakcan said...

Gidenler bir kez daha gitmiş gibi oldu gitmeyenler hemen Patagonya programı yapmaya başladı bile:)))