Nice’de kaldığımız süre boyunca en uzak mesafe olan St. Tropez’e gitmek için araba kiralamamız epey maceralı oldu. Kıyı şehirleri gezmek için hiç arabaya ihtiyaç olmamasına karşın, St Tropez’e tren olmadığından araba kiralamaya mecbur kalıyorsunuz. Ya da Nice’den sabahları kalkan gemilerle gidebilirsiniz ama mesafe uzun olduğundan St Tropez ve çevresinde kalacağınız saatler sınırlı. Araba kiralamak için Nice’de, çok önceden rezervasyon yaptırmanız gerekiyor. Yoksa bizim gibi açıkta kalabilirsiniz hele de hafta sonuna denk gelirse. Ne kadar araç kiralama şirketi varsa hepsini gezdik ve sonunda bir tane arabayı zar zor bulduk. A8 otobanını takip ettiğinizde sırasıyla tüm şehirleri gezebilirsiniz Riviera’da; Antibes, Juan Les Pins, Cannes, St. Raphael, St. Maxime ve sonunda St. Tropez. Aklımda hep dünya sosyetesinin tatil mekanı, eşsiz koyları ve en ünlüsü Pampelonne ile yer etmiş St. Tropez beni hayal kırıklığına uğrattı doğrusu. İlk kez Fransız yazar Guy de Maupassant tarafından keşfedilen St.Tropez, 1956 yılında Brigitte Bardot’un oynadığı ‘’Ve Tanrı Kadını Yarattı’’ filmi ile sosyetenin vazgeçemediği tatil beldesi haline gelmiş. Ama bizim Ege, Akdeniz kıyılarını gördükten buralarda denize girdikten sonra burası bana daha çok küçük bir balıkçı kasabasını andırdı, limandaki lüks yatları ve şık mağazaları saymazsak. Hakikaten de St.Tropez’in pastel renkli evleri, kalabalık limanı ve şık kafe, barları ve mağazaları ressamlara , şairlere ilham verici güzellikte. Gittiğimiz günün cumartesi olmasından yerli yabancı pek çok turist bu küçük ama ünlü beldeye akın etmişti. Ayrıca merkezde kurulan ünlü cumartesi pazarı da ayrı bir canlılık katmıştı. Bu arada pazarda açık olarak satılan etleri görünce bizim kokoreçimize laf eden Avrupa Birliği standartlarını da anmadan geçemedik. Biraz kıyıdan yürüyüp eski şehre doğru bir gezinti yaptık, tepedeki Citadel kalesine herhalde gün batımı çıkmak ve buradan gün batımını seyretmek ayrı bir haz verir insana.
St. Tropez’in bir başka ünü de çevresindeki koylardan geliyor, özellikle de Pampelonne plajına çok şey borçlu. Harika bir kumu var, altın sarısı renginde. Cap Pinet ve Cap Camaret arasında bulduğumuz Tiki Plage adlı plaja girmek için arabamızı park ettik ve sahile çıkmak için girdiğimiz plajdaki şaşkınlığımızı kelimelerle anlatmak ne mümkün…Herkes çırılçıplak. Önce herhalde bir iki kendini bilmez derken, tüm plajın çırılçıplak güneşlendiğini ve denize girdiğini görünce buranın o ünlü çıplaklar kampından biri olduğunu ancak idrak edebildik. Üstsüz güneşlenenlere daha yeni gözümüz alışırken, bu manzara bizi epey şaşırttı. Çıplakların arasından geçip hemen yanındaki kendi plajımıza geçip, şezlong ve şemsiyelerimizi kiralayıp şu ünlü sulara dalalım dedik. Yine milliyetçi ruhum kabarmış gibi olacak ama tamam çok güzel bir su fakat bizim Göcek koyu, Fethiye denizi……..ah ahhhh ülkemmm. Dünya harikası doğaya, denizlere, koya sahip canım ülkem…
St.Tropez dönüş yolunda öyle bir yere uğradık ki, işte 5 günlük Cote d’Azur turunun hiç unutamayacağım en güzel yeri. Port Giramaud. Ama onu ayrı bir yazıda anlatmak istiyorum çünkü böyle bir yer dünyada çok azdır herhalde.
St. Tropez dönüşü uğradığımız bir diğer yer ünlü parfüm başkenti Grasse oldu. Burada ünlü Fragonard Parfümeri fabrikasını gezdik ve harika lavanta, yasemin kokularının nasıl yapıldığına şahit olduk.
St. Tropez’in bir başka ünü de çevresindeki koylardan geliyor, özellikle de Pampelonne plajına çok şey borçlu. Harika bir kumu var, altın sarısı renginde. Cap Pinet ve Cap Camaret arasında bulduğumuz Tiki Plage adlı plaja girmek için arabamızı park ettik ve sahile çıkmak için girdiğimiz plajdaki şaşkınlığımızı kelimelerle anlatmak ne mümkün…Herkes çırılçıplak. Önce herhalde bir iki kendini bilmez derken, tüm plajın çırılçıplak güneşlendiğini ve denize girdiğini görünce buranın o ünlü çıplaklar kampından biri olduğunu ancak idrak edebildik. Üstsüz güneşlenenlere daha yeni gözümüz alışırken, bu manzara bizi epey şaşırttı. Çıplakların arasından geçip hemen yanındaki kendi plajımıza geçip, şezlong ve şemsiyelerimizi kiralayıp şu ünlü sulara dalalım dedik. Yine milliyetçi ruhum kabarmış gibi olacak ama tamam çok güzel bir su fakat bizim Göcek koyu, Fethiye denizi……..ah ahhhh ülkemmm. Dünya harikası doğaya, denizlere, koya sahip canım ülkem…
St.Tropez dönüş yolunda öyle bir yere uğradık ki, işte 5 günlük Cote d’Azur turunun hiç unutamayacağım en güzel yeri. Port Giramaud. Ama onu ayrı bir yazıda anlatmak istiyorum çünkü böyle bir yer dünyada çok azdır herhalde.
St. Tropez dönüşü uğradığımız bir diğer yer ünlü parfüm başkenti Grasse oldu. Burada ünlü Fragonard Parfümeri fabrikasını gezdik ve harika lavanta, yasemin kokularının nasıl yapıldığına şahit olduk.
Günü Antibe şehrine çok yakın Juan Les Pines’de harika içeceklerle noktaladık. Riviera’nın tatil merkezlerinden biri olan Juan Les Pins son derece hareketli, gece kulüpleri, barlar ile iyice canlı hale gelmiş daha çok gençlerin rağbet ettiği bir bölge. O kadar çok yer var ki gezilecek, görülecek, yazılacak. Kalemim, aklım yetersiz kalıyor bazen.
No comments:
Post a Comment