Wednesday, July 08, 2009

CANNES



İşte ünlü film festivalinin yapıldığı kentteyiz. Dünya starlarının yürüdüğü o kırmızı halıda bendeniz de yürüyorum işte. Bakalım ödül ne zaman gelecek? Gazetelerde okurdum hep, ‘sosyetenin ünlü ismi bilmem kim yaz tatilini geçirmek üzere Cannes’a uçtu’ diye ve bana nedense hep uzak gelirdi bu bölgeleye tatile gelmek. İnsan hayalleri olduğu sürece varmış derler ya, işte şimdi ben de o sahillerdeydim. Cannes bence Riviera’nın Monako’dan sonraki en canlı limanı.

Aynı Nice’in Promenade Des Anglais gibi Cannes’ın da La Croisette’si var. Bu yürüyüş yolu boyunca ister altın sarısı kumlardan denize girin, ister ünlü mağazaları gezin ya da muhteşem binaları seyredin. La Croisette’nin bir ucunda eski liman ve festival binası Grand Auditorium, diğer ucunda da ikinci liman ve ünlü Palm Beach kumarhanesi var. İster yürüyerek isterseniz mini turistik trenlerle bu caddeyi keşfedebilirsiniz. Ama çok şık mücevher ya da tasarım mağazalarını gezmek isterseniz La Croisette’nin paralelindeki rue d’Antibes çok ünlü.

Cannes şehrinin sokak tuvaletlerinin dış görünümü de şanına yakışır şekilde. Ama içi beni yakar dışı sizi misali, fazla söze hacet yok. Grand Auditorium’un yukarısına doğru yürüdüğünüzde Old Town: Le Suquet ve 22 metrelik Tour du Suquet’i görebilirsiniz. Beyaz taştan saat kulesi Cannes ile özdeşleşmiş durumda. Le Suquet’den baktığınızda tüm Cannes ve 12 km.lik sahilini harika bir esinti eşliğinde seyredebilirsiniz. Tepede otururken karşıda görünen şirin ada Sainte-Marguerite’ye nasıl gidebileceğimizi öğrenmek için limandaki turizm bürosuna uğradık ve 10 dakika sonra adaya kalkacak bir tekne olduğunu duyunca hemen biletlerimizi aldık. Tekne Cannes’dan 15 dakikada adaya ulaşıyoraama bizim ada vapurlarına hiç benzemiyor doğrusu, bizim vapurlar şarkılarla türkülerle, zeytinyağlı dolmalar eşliğinde gider adaya hatta bir tarafı aşırı insan ağırlığından dolayı yana yatar, hele Pazar günleri kalabalıktan yürüyemezsiniz vapurda. Bu tekne çok sakin, tek hareket haftaya evlenecek olan kızın teknedeki tüm erkekleri öpme töreni. Adetten herhalde , kız kıza tatile çıkmışlar ve kız ne kadar erkek varsa kaptanlar da dahil herkesi öptü. Adaya inince bu kadar harika bir yer olabileceğini hiç tahmin etmemiştik. Bir ada hem bu kadar sakin, huzurlu ve harika denize sahip olup hem de nasıl bu kadar tenha olabiliyor şaştık doğrusu. Yine pazar günü bizim prenses adalarının halini düşünmeden yapamadık. Pırıl pırıl denize bakmakla ve sadece ayaklarımızı suya sokmakla yetindik, mayolarımız yanımızda olmadığından. Bundan sonra Riviera’ya gelirseniz her daim çantanıza bir mayo atmanızı öneririm zira burada her yerde her an denize girebiliyorsunuz. Birkaç restoran ve balıkçı evlerinin olduğu adada her yer çam ormanlarıyla kaplı. Adaya iner inmez, buradaki tek büfeden hazırlattığımız harika vejetaryen sandviçlerimizi begonviller ve okaliptus ağaçları arasında bulduğumuz bir bankta, karşımızda Cannes şehrini izleyerek yemenin tadını en şık balıkçı lokantasına değişmem doğrusu. Gittiğimiz günlerde Nice’de adına triatlon etkinliği düzenlenen Iron Man – Demir Maskeli Adam’ın hapishanesi de bu adada bulunmakta. Cannes’a gelip de bu adaya uğramadan dönseydik çok şeyi kaçırmış olurduk herhalde ama bu adada denize girememek Erkan ve ben de bayağı bir hayal kırıklığı yarattı doğrusu ve bunu telafi için Nice’e döner dönmez anında kendimizi denize attık. Pazar gününün doğal kalabalığı ünlü Iron Man uluslar arası festivalle birleşince cıvıl cıvıl bir sahil haline gelmişti Promenade Des Anglais. Akşam Iron Man final gecesi ise tam bir karnavala dönüştü Nice’de. Havai fişek gösterileri, konserler, her ülkeden insanlar…Hayat her yerde başka türlü devam ediyor doğrusu.

No comments: