Sunday, October 02, 2005

GEÇMİŞE YOLCULUK

Galiba İstanbul' a kış geldi; karanlık, yağmurlu, sonbaharın değil de sanki kışın ilk günlerini yaşıyoruz hissini veren bir pazara uyandık bugün. Durunun iki gündür sürekli akan burnu sabahın ilk saatlerinde tüm genzini kapattığı için minik kuşum bir bağırmayla uyandı. Sabah hele de bu bir pazar günüyse yedide uyanmak nasıl bir duygudur bunun yorumunu sizlere bırakıyorum. Anne olmak bu galiba, saatin erkenliğine, uyku mahmurluğunuza, hafif üşümenin verdiği bezginliğinize rağmen en sevimli, en canlı en neşeli görüntünüze bürünüp çocuğunuzun yanına koşuyorsunuz... Pazar günü önce Durunun kahvaltısı, sonra uzun uzun sadece pazar günü yapabildiğimiz karşılıklı uzun kahvaltımız derken, anneanne ve dedeyi Duruya biraz bakmaları için bize çağırdık. Aylık mutfak alışverişi zamanımız gelmişti ve bu işi Erkana bırakamazdım. Çünkü yeni öğrendiğim yemek tarifleri için ekstra malzemeler alacaktım bu da rafları karış karış incelemek demekti... Siz de nasıldır bilmiyorum ama biz aylık mutfak alışverişine gidince ben markete doğru girerken Erkanla yollarımız ayrılır, o; bu zaman dilimi içerisinde kitapçıda vaktini geçirir ve kasada buluşuruz. Tabi bugün biraz kitapçı biraz da kıyafet seçimi derken kendimi bir erkek mağazasının içinde buldum, kendisine biraz alışveriş yaptık....
Eve döndüğümüzde Duru bizi kapıda bekliyordu, biraz "niye beni bırakıp gittiniz" cinsinden bize söylendikten sonra oyuncaklarına daldı ve ben onu babasıyla başbaşa bırakıp annemle birlikte çocukluğumun birlikte geçtiği, annem çalıştığı için zamanımızın çoğunu onlarda geçirdiğimiz özellikle kızkardeşim Aslı da çok emekleri olan komşumuzun oğlunun düğününe doğru yola çıktık. Hava gerçekten çok karanlıktı ama ben yllardır görmediğim, çocukluğumu bilen kişileri göreceğim için sıcacıktım. Benim çocukluğum bu kişiler sayesinde çok canlı, çok renkli ve çok mutlu geçti. Biz lojmanda otururduk , çevresi tellerle örülü müstakil bir evde. Kocaman bir evimiz , çok geniş bir balkonumuz vardı. Telin hemen arkasında ise bir mahallenin çıkmaz sokağının sıra sıra evleri. Bizim evimiz lojmanın içinde kalmakla birlikte aslında daha çok bu evlere yakındı ve biz telin ortasına bir kapı yapmıştık buraya giriş çıkış için. Bahçeli evler, sobalı, kışın soğuktan tuvalete bile gitmeye korktuğunuz, kömürlüklü, çardaklı sebze bahçeli evlerdi bunlar. İçlerinde sıcacık insanlar, sabah olunca Aslıyla pijamamızı bile çıkarmadan üstümüze geçirdiğimiz yeleklerle doğruca yan komşuda alırdık soluğu... Sobanın üstünde kızaran ekmeklerin kokusu hala burnumda tüter...Ablalar, abiler, teyzeler hep beraber kahvaltı ederiz. Yazları karası, beyazı, pembesi dutlar.....Bir babayiğit ağaca çıkar ve aşağıda en az 5 kişi kocaman bir çarşafı gerer, dutlar silkelenir... Hep beraber tepsiler dolusu dutlar dağıtılır...Bahçede çaylar yapılır, yaz geceleri bahçede uyunur....Salçalar yapılır, erişteler kesilir kocaman masalarda kurutulur... Annem işe giderken aklı kalmaz, çünkü çocukları güvenilir ellerdedir, babam iş seyahatine gittiğinde bizim evde toplanılır , ev tek katlı diye biraz korktuk mu, geceleri yanımızda kalırlar... Samimi, karşılıksız, candan dostluklar...
Bugün geçmişi yaşadım, çocukluğumu gördüm insanlarda, hepsiyle yaşanmışlıklarım var, tulumbadan su çekip akşamüstü suladığımız akşam sefaları, hüsnüyusuflar geldi gözümün önüne, geceyarısı komşuya giderken kirpinin üzerine basan kaç kişi vardır, dut ağacının tepesinde evcilik oynayan, vişneleri dalından toplayıp şurup yapan kaç çocuk tanıyorsunuz ? Ben bunların hepsini yaşadım, hepsi için dostlarıma çok şey borçluyum onlar sayesinde mutlu bir çocuktum... Benim kızımda bunları yaşasın, bu duygularla tanışsın çok isterim....
Eve mutlu ve huzurlu döndüm ve camdan baktığımda gördüğüm gökkuşağının renkleriyle daha da canlandım ve altından geçtiğimi düşünüp güzel dilekler diledim.......

No comments: