Saturday, January 15, 2011

Brüksel'de kısa bir mola

Kışın ortasında Avrupa'nın en soğuk kentlerinden birinde kısacık bir mola olur mu olur, hele bu mola tam da yılbaşından bir gün önceyse harika olur. Heryer ışıl ışıl, çikolata kokan şehirde şelaleler akıyor çikolata dükkanlarında, sokaklarda kızaran patatesler, binbir çeşit biralar, renk cümbüşü gece gündüz ve işte Brüksel....
Şehrin can damarı, kalbinin attığı yer Grand Palace yani Büyük Meydan ya da Grote Markt. Brükselin değil bence Belçika'nın da en ilgi çeken yeri. Belediye Binası Şehir Müzesi, Hotel De Ville hepsi bu meydanda. Dev bir yılbaşı ağacı kurulmuş tam bu tarihlerde, sürekli müzik sesleri ve her an değişen gösterilere ev sahipliği yapıyor meydan adeta. Belli dönemlerde kurulan dev çiçek halısı FLOWER CARPET biz gittiğimizde malesef yoktu ama onun yerine yılbaşı tezgahları vardı bol miktarda. Belediye Binasının göğe yükselen dev Gotik burcunu, mimari kabartmalarını, meydanın en göz alıcı binası Hotel De Ville'i görmeden Brüksel'i gördüm dememek gerek.
Belediye binasının hemen sol köşesindeki sokağı takip ettiğinizde karşınıza çıkan heykel Manneken-Pis yani İşeyen Çocuk Heykeli, Paris için Eyfel Kulesi ne ise Brüksel için de aynı şekilde. Tam olarak neyi temsil ettiği bilinmese de birkaç rivayet var bu heykel hakkkında. Benim duyduklarımdan biri, şehri yanmaktan kurtaran cesur bir çocuk olduğu. Heykel sık sık farklı giysilerle giydiriliyor ve The King's House'da muhafaza edildiği söylenen 600 kadar kıyafeti olduğu söyleniyor. Biz de gitmişken fotoğraf çektirmeden edemedik tabi ama biz gittiğimizde heykel çıplaktı doğrusu.
Dünyada biranın en iyi olduğu yer olarak bilinen Belçika hakikaten bu ünü fazlasıyla hak ediyor. Hayatında bira tatmamış ve kokusundan nefret eden biri olan ben bile dayanamadım ve vişne araomalı Kriek adlı biradan denemeden edemedim. Tek kelimeyle muhteşemdi. Tabi soluklandığımız yer başlı başına bir şaheserdi. Manneken Pis'in hemen köşesinde yer alan Poechenellekelder adlı bu pub-cafe karışımı yer dışarıdan çok ilginç görünmüyordu aslında. Çok yorulmuş ve bir kahve içmek niyetiyle içeri girdiğimizde, gördüğümüz ortam çok ilgi çekiciydi. Kızılderili mekanı desen değil, İskoç barı desen hiç değil, İngiliz barı desen o da değil ama aynı zamanda hepsi. Tahta mimarisi, çıtır çıtır yanan şömineleri, ahşap süsleri ve yılbaşı çamlarıyla masaldan çıkmış bir yerdi burası sanki. Üst katta iğne atsan yere düşmüyordu ama öyle yine de insanlar çok dip dibe değildi, alt kata indiğimizde bulduğumuz uzun dikdörtgen masa tam bize göreydi. Brüksele giderseniz uğramadan geçmeyin diyeceğim Poechenellekelder, Rue Du Chene 5 adresinde, benden söylemesi.
Karnınız acıktığında yemek yiyeceğiniz yer bence Rue des Bouchers olmalı. Bizim Nevizade sokağı, Brükselde. En ünlü yemekleri de midye malum. Benim gibi bir midye severseniz klasik moules&frites midye-patates tavsiyem, ama tabi midye tavamıza benzer mi kesinlikle hayır. Fakat Brüksel'in midye konusundaki çeşitliliği ve lezzeti de fena değildi doğrusu. Midye yemek için bence doğru adres, Rue des Bouchers 18 numaradaki Chez Leon. Yaklaşık 800 gram kadar midye beyaz şarap ve özel bir sos eşliğinde pişiriliyor ve siyah bir tencere içinde getiriliyor, midyenin kabukları açık olduğundan elle yemeyi tercih ediyorum. Ayrıca kabuklarını atmanız için de ayrıca bir tencere getiriliyor ve bu yemek yine Brüksel'in en ünlü yemeği patates kızartması ile servis ediliyor. Patates kızartmaları hakikaten çok leziz ve ayrı bir yemek olarak var menülerde. Rue Des Princes 4, Prinsenstraat'da bulunan tarihi ve şık restoran Cafe De L'Opera'da yemek yerseniz sarımsak sosla pişirilmiş midyeyi de seçebilirsiniz, pişman olmayacağınıza şüphe yok.
Yiyecek, içecek ve pek tabi ki sırada çikolata var. Bir şehir düşünün her yeri kakao yağı koksun, adım başı insanın başını döndürecek renk, çeşit ve güzellikte çikolataları olsun, her yerde çikolata müzeleri olsun ve canlı canlı izleyin yapılan çikolataları. Abartmıyorum bin çeşit çikolata gördüm desem bir saat içinde inanır mısınız. Şehrin sembolü manneken-pis görünümlüden tutun, cd çalar şeklinde, çilek şeklinden tutun cep telofonuna ister kiloyla ister taneyle ister kutuyla.
Yine şehrin her köşesinde göreceğiniz bir tatlı türü: Waffle onların diliyle gaufre. Bizim waffle'dan farkı biraz daha kalın olması. Üzerine pudra şekerinden tutun da çikolata sosu, meyve şekerlemelerine kadar herşeyi koyuyorlar. Waffle sever olarak yine tercihim bizim Türk usulü olandan yana.
Şehirde çikolata dükkanı kadar sık karşılaştığınız yerler; dantel satan el işi ağırlıklı ürünleri olan mağazalar. El emeği göz nuru danteller, masa örtüleri, beyaz iş sehpa örtüleri ve bunların tüm çeşitleri mağazalarda öyle bir sergileniyor ki, kendinizi bakmaktan alıkoyamıyorsunuz. Hele evlerin camlarına asılan dantel süsler adeta bir pasta ev görüntüsü veriyor.
Brüksel çok küçük bir şehir olduğundan heryeri bir çırpıda görüyorsunuz ama biraz şehir dışına çıkarsanız, bakmayın şehir dışı dediğime çok değil 15 dakikalık bir metro yolculuğuyla Atomium'a varabilirsiniz. Şehrin kuzey batısında çok güzel yemyeşil bir parkın kenarına kurulmuş, bir atom çekirdeğinin mikroskobik görüntüsünün 102 metre yüksekliğinde olan boyutunun inşa edildiği bir yer burası. 9 Küreden 5 tanesi halka açık ve herbirine dev merdivenlerle ulaşıyorsunuz. En tepedeki atom çekirdeğine çıktığınızda ise Brüksel şehrini tepeden izliyorsunuz. 10 ar kişilik gruplar halinde bindiğiniz asansör 25 saniye gibi bir hızla sizi en tepedeki küreye çıkartıyor, asansöre binmek bile başlı başına bir zevk.
Atomimum'un hemen yanında bulunan Mini Europe, İstanbul Haliç'te bulunan Miniatürk'ün bir benzeri. Avrupa'nın en ünlü yapıları açık alanda minimalize edilerek seyrediliyormuş ama biz gittiğimizde karla kaplı olduğundan gezme fırsatımız olmadı.
Bu kadar moladan sonra yorulduysanız ve bir de gece yaşamak istiyorsanız Brükseli, Pera Palas kadar olmasa da ona yakın, onun kadar tarih kokan Hotel Metropole tam size göre. Eski demir perdeli asansörü, odalarındaki antika aplikleri, mermer masalarla dolu Brassarie tarzı kafesi ile tarihten bir parça.
Kısa bir molaydı Brüksel, tadı damağımızda kalan kısaca.

3 comments:

Unknown said...

Baharda gel de bir de beraber gezelim Banucum..
Sevgiler.
Aylin x

Banu'nun Dünyası said...

Gelmez miyiz geliriz tabi, bir Brükselli olarak nasıl buldun kısa turumuzu

Unknown said...

Harika, herseyi sigdirmissiniz 2 gune..