Tuesday, August 24, 2010

ALEXANDROUPOLİS, KOMOTİNİ, XANTİ, FANARİ

İşte tamamen kendi rotama göre oluşturduğum ve arkadaşlarımızla beraber gezeceğimiz Batı Yunanistan turumuza çıktık. İstanbul'dan İpsala'ya kadar olan araba yolculuğumuz ve İpsala sınır kapısından Yunanistan topraklarına geçişimiz sorunsuz oldu. Her zaman ilginç gelmiştir bana, araba ile bir ülkeden diğerine geçmek. Beş metre aralıklarla farklı bir ülkeye geçiyorsunuz: Türkiye toprakları içinde Tekirdağ'a bağlı İpsaladasınız, arabanız beş tekerlek dönmüyor ki, Yunanistan'dasınız. Hava aynı, ağaç aynı, Meriç nehri aynı ama işte gel gör ki bazı kafalar çok ayrı.. Bu arada Türkiye ile Yunanistan'ı ayıran Meriç Nehrinin harika bir manzarası var.

Sabah beşte evden çıkışımızla, sınırı geçmemiz tam 4,5 saat sürdü ki saat dokuz buçukta Yunanistan topraklarında idik ve ilk durağımız gece de konaklayacağımız Alexandroupolis yani Türkçe adıyla Dedeağaç oldu. Dedeağaç, İpsala sınıra sadece 40km. uzaklıkta ve harika bir sahil şehri. İstanbuldan buraya haftasonu için balık yemeğe geliyormuş insanlar. Dedeağaç adını Meriç nehrinden alıyor, Yunanca adıyla Evros. Kalacağımız otel aynı adı taşıyan parkın içinde Grand Hotel Egnatia. Denize sıfır olarak konumlanmış ve kocaman havuzuyla otel çocukların çok ilgisini çekti tabi, onları tutmak ne mümkün. Önce deniz sonra havuz faslı yapıp yol yorgunluğumuza biraz daha yorgunluk katıp çevreyi gezmek için otelden ayrılıp arabamıza atlıyoruz ve ilk durağımız Gümülcine'ye doğru yola çıkıyoruz.

Komotini yani Gümülcineye girmeden onun çok yakınlarında Fanari'de öğle yemeği için mola veriyoruz. Bizim Rumeli Kavağına çok benzer olan bu şirin beldede Panorama adlı restoranda yediğimiz balık ve deniz ürünlerinin tadı hala damağımda. Geminin güvertesinde oturmuş gibi bir manzara, pırıl pırıl güneş, harika salatalar daha ne olsun ki. Fanariden ayrılıp İskeçe yani Xanti'ye giderken yolda solumuzda kalan Vistonis Gölünün manzarası muhteşem. Yol boyu direklere sıralanmış kuşları ve havadaki leylekleri izleyerek İskeçeye varıyoruz. Çok fazla turistik yeri olmayan bu şehir bizim Anadolu kasabalarını andırıyor. İskeçe dönüşü uğradığımız Gümülcine (Komotini) bana Edremit'i hatırlattı daha çok. Şehrin merkezinde parkta içtiğimiz kahveler, park, insanlar Türkiye'den çok farksızdı. Hatırladım ki, lisede okul müdürümüz rahmetli Şükrü Sarı Gümülcineliydi, ne çok severdik onu.
Sıra sıra dizili olan şehirleri şöyle bir gezip tekrar Alexandroupolis'e döndük ve sadece 12km. uzaklıkta bulunan Makri'de denize girdik. Makri, doğal plajıyla ve sarı kumu ile ünlü, kıyısında bir iki tane balık restoranı bulunan ve mutlaka görülmesi gereken bir yer. Makri'nin en ucunda bulunan Agia Paraskegi plajı hakikaten de denizinin berraklığıyla muhteşem. Kuavn Aktn adlı balık restoranı aynı zamanda oturmak ve güneşlenmek için de ideal. Dedeağaç gerçekten de deniz mahsüllerinin zenginliği, tazeliği ve ucuzluğu ile bizi çok şaşırttı. Yunan salatası denilen ve bizim çoban salatanın malzemelerinin biraz daha irice doğrandığı salata da tek fark içinde beyaz peynir olması.


Akşam şehrin merkezine indiğimizdeki kalabalık bizi çok şaşırttı. Gündüz tek tük dışarıda gördüğümüz kişilere nazaran akşam denize karşı sıralanmış kafelerde oturan, yürüyen insan kalabalığı ilginçti. Sanki şehir akşamları uyanıyordu. O akşam Fenerbahçenin Selanik'in Paok takımıyla oynadığı maçın da etkisiyle her yer kalabalıktı ve herkes dışarıda maç izliyordu. Tabi biz Fenerbahçeli olarak çok ses çıkarmadan cadde boyunca ilerledik.

Sabahın ilk saatlerinde İstanbul'da başlayan günümüz, son saatlerde Yunanistanın Alexandroupolis şehrinde bitti. Geriye, Gümülcine, İskeçe, Fanari anıları kaldı.







2 comments:

Oglak Kizlari said...

Super, iyi tatiller. Vize işi nasıl halloldu acaba. Kolaymı araba ile vize almak.

Iyi eglenceler
Meraklı anne Cigdem

Banu'nun Dünyası said...

Sevgili Çiğdem, Turing den bir saatte alınıyor araba ile ilgili belgeler. Schengen vizesi de kişiler için yeterli,
sevgiler