Saturday, October 03, 2009

BU KADAR KÖTÜ OLMAK ZORUNDA MI

Bugün tiyatro sezonunu açtık Duru ile ve sezonun ilk oyunu "Deniz Kızı" oldu. Anne kız gayet keyifle, bir gün önceden aldığım biletler ile tiyatronun yolunu tuttuk. Gidene kadar biraz grip olsa da , sürekli konuştu ve sevinçten bana ne şenlikler yaptı anlatamam. Büyüdükçe daha fazla iletişim kurdukça sanki kızımın en iyi arkadaşım olacağını düşünüyorum. İltifat ediyor, zaman zaman eleştiriyor, bazen kızıyor bazen şefkatle yaklaşıyor, sanki büyümüş de küçülmüş gibi. Tiyatrodan bilet alırken bir ara artık sadece ona mı bilet alsam diye düşündüm. Malesef özel tiyatrolar o kadar pahalı ki, iki kişilik bilet neredeyse bir haftalık mutfak parası. Devlet tiyatrolarında da biletler çok önceden tükendiğinden biraz mecbur kalıyoruz, biraz da eve yakınlığından özel tiyatroları tercih ediyoruz doğrusu. Fakat anladım ki henüz Duru'nun oyunları tek izlemesi, benim onu kapıda beklemem için biraz erkenmiş. Tiyatro kapıları açıldı keyifle yerimize oturduk, tabi sürekli olarak " ne zaman başlayacak anne" soruları hiç bitmedi ve oyun başladı. En önde izlemenin keyfine o kadar varmıştı ki, oyunun tam ortasında çıkan "CADI" önce onu çok etkilemedi ama gerek cadının sesi gerek kostümü gerekse bize çok yakın olması Duru'yu biraz ürküttü ve yavaş yavaş kucağıma çıktı. Bu arada arkamızda oturan iki kız arkadaş vardı, Duru'dan birkaç yaş büyük. Bir tanesinin annesi onları getirmişti ve ikisini yanyana oturtup, kapıda onları kitap okuyarak bekleyeceğini söylemişti. Belli ki daha önceden de tiyatroya gelen ve yalnız izleyen iki arkadaşlardı. Oyun başladığı anlarda , tam arkamızda oturan ve oyuncuların sorularına neşeyle yanıt veren kızlardan birinin sesi, cadı çıktığı andan itibaren gitti ve bir ara omzuma eli dokundu ve bana ağlamaklı bir edayla " bu kadar kötü olmak zorunda mı bu cadı acaba" dedi. İşte o an bir anne, bir abla, bir insan.. ne olarak olursa olsun o kadar etkilendim ki. Nasıl korkuyordu, annesi yanında yoktu ve kendini nasıl yalnız hissediyordu, arkadaşı korkmuyor ve onu anlamıyordu...Saniyeler içinde neler geçti aklımdan ve hemen ona korkuyor musun dedim. Öyle bir evet dedi ki, sanki canımdan can kopardılar. İstersen ara verilene kadar benim yanıma gel, elimi tut, arada da annen hemen yanına gelir dedim ve adının Alize olduğunu öğrendiğim kız çocuğu nasıl hemen geldi anlatamam. Oyun boyunca elimi sıkı sıkı tutarak izledi, tabi Duru da kucağımda. Nasıl muhtaçlar, nasıl çaresizler, nasıl korunmasızlar.. Öğlen bana ahkam kesen, büyümüş de küçülmüş, beni eleştiren kızım o an kucağımda minicik bir bebekti. Hele ara olup da Alize'nin annesine koşması vardı ki, allah kimseyi annesiz bırakmasın. Sonra ne oldu, Alize'nin annesi salonda çok boş koltuk olduğundan oyunun devamını kızıyla izledi, oyun bitip herkes dağılınca Alize uzaktan bana "çok teşekkür ederim" anlamında sıcacık bir bakış baktı ve ben kızım büyüdü artık desem de hala onun bana çok ihtiyacı olduğunu bir kez daha anladım.

No comments: