Tuesday, November 11, 2008

SONBAHAR TURU


Kasım ayında bir başka oluyormuş Altınoluk, Kaz Dağları, Assos. Hep yazları gittiğimden kalabalık, sıcak, curcuna...tabi bir başka güzellik o da ama bu kez ayrı bir zevk aldım aynı yerlerden. Kız kıza yapılan, hani delice gezilen, her durakta durulan, her dükkana girilen, "hadi çabuk ol" diyen olmadan ya da " of şimdi orası kalabalıktır boşver" lafı duymadan özgürce gezdik, her istediğimiz yerde durduk ve tabi çılgınlar gibi yedik. Kasım ayında yapılacak en güzel şeylerden biri Kaz Dağı'na çıkmakmış bunu tüm kalbimle söyleyebilirim. Kırmızı, sarı, yeşilin her tonu, yerlerde dökülen yapraklar, masmavi bir hava, ısıtan ama kavurmayan bir güneş, mis gibi zeytinyağları, taze havuç reçelleri, dallarda narlar, mandalinalar.. Ve Manici Kasrı'nın harika kahvaltısı ve İdaköy Çiftlikevi'nin manzarası ve her renkte olan begonvilleri, Assos'un denizi, Ergür'ün elmasları, daha neler neler...



Bendeniz şoför Nebahat olarak yollarda olunca uğranmayan yer, çıkılmayan dağ, gidilmeyen eskici antikacı kalmadı tabi. İlk gün sabah erkenden, yazları kalabalığına alışkın olduğumuz ve her sabah deniz keyfi yaptığımız sahile indik Duru ile. Bu kez sabahın ilk saatlerinde birkaç balıkçı vardı sahilde bize eşlik eden. Deniz sanki terk edilmiş gibi hüzünlü bir maviydi. Ne kağıt helvacı, ne simitçi, ne Zeynep Hanım ne Mustafa Bey, kimseler yoktu bizden başka. Kahvaltı için doğruca Yeşilyurt köyünde bulunan Kaz Dağının en güzel mekanlarından biri Manici Kasrı'na.



Burası doğal güzelliği yanında güleryüzlü personeli ile de gönlümüzü fethetti. Bizi kapıda karşılayan Tarık Bey, bir dediğimizi iki etmeyen garsonumuz Mehmet, güneşli hava kadar içimizi ısıttılar. Buraya giderseniz havuç reçelini tatmadan dönmeyin, hatta Tarık Bey'e biraz yalvarırsanız bir kavanoz da satın alabilirsiniz belki.



Edremit de hanımları çok ama çok ilgilendiren bir yer var ki, İstanbul'da böylesi yok. Elmasçı Ergür. Burası annemin bir keşfi ve aslında çoğu kişinin gidip de ayrılamadığı bir mekan. Özellikle ikinci el sattığı için fiyatları ilk ele göre çok çok uygun. Havran bölgesinde adtemiş eskiden beri, elmas takılmadan kız vermezlermiş erkek ailesine. Dolayısıyla burası tam bir elmas cenneti. Ergür Bey de yöre halkından bunları alıyor, bakımını yapıyor ve nefis bir şekilde sunuyor. Edremit çarşısının içinde Ergür Kuyumculuk. Uğrayın ama siyah üst giymeyin, yoksa ne taksanız yakışıyor ve aklınız orada kalıyor.




Bir diğer kahvaltı mekanımız bu kez yine Kazdağlarının bir köyü olan Çamlıbel'in tepelerinde Sema - İskender Azatoğlu'nun harika evi. İdaköy Çiftlik Evi diye bilinen bu mekan Edremit Körfezine öyle hakim ki kendinizi imparator sarayında hissediyorsunuz. Felsefe eğitimi almış Sema Hanım ile hukuk eğitimi almış İskender Bey öyle güzel bir eve sahipler ki, hem sevdikleri işi yapıp yeni dostlar kazanıyorlar hem de emekliliğin tadını çıkarıyorlar. Değişik renklerdeki erguvanları ise görülmeye değer.
Yol kenarında fotoğraf çektirmek için durduğumuz mandalina bahçesinin sahipleri ise tam bir Ege köylüsü. Dürüst, misafirperver ve canayakın. Fotoğraf çektirmek için arka bahçeye gittiğimizde kendimizi elimizde makaslarla mandalina toplarken bulduk. Duru için en keyifli anlar dalından mandalina ve zeytin topladığı zamanlardı. Evin bahçesindeki yüzyıllık çınarın altına kurulan sofa da oturmak nasıl da iyi geldi bana anlatamam.
Ve Assos. Antik liman kenti, taş diyarı, kedilerin yastığı bile taştan diyorlar Assos'ta. Ne kadar da boş ne kadar da sessiz. Ve Duru denizde. Havanın sıcaklığı, çocuk olmanın özgürlüğü ve doğallığıyla denize atlayıverdi. Ve Assosun taş sokakları, evleri. Ve ilk defa bu kez gittiğimde keşfettiğim Antonio Antique. Bahçesinde antikaları gördüğümde hele ki seramik kaplar ve sardunyaları hemen zili çaldım. Uykulu bir halde sahibi Serkan Şensoy açtı kapıyı ve içeri buyur etti. İçeride neler mi yok, peruklar, eski elbiseler, lambalar, avizeler, sandıklar ve neler neler... Ama geç kaldınız dedi. Eskiden kalan değişik elbiselerimiz yaz sonu bitti dedi ve bir daha ki sefere erken gelin diye de uyardı. Serkan Bey mimar ve eski taş evleri restore ediyor, en son Bozcaada'da bir rum evi restore etmiş ve şu an Assos'da. Yolunuz Assos'a düşerse özellikle uğrayın ve 41 kere maşallah alın. O mu ne, siz söyleyin o anlar. Ama balığa çıkmış olabilir dikkat edin.
Ve Tahtakuşlar Etnografya Müzesi, dünyanın en büyük deniz kaplumbağasının sergilendiği yer. Kuşlar, hayvanlar ve Duru'nun mekanı. Her hayvanı dikkatle inceledik ve ancak dışarı çıktık.

Güzel bir geziydi, dört bayan, her yaş, her kilo, her kafa... ama hep aynı heyecan...

2 comments:

. said...

Merhaba, sizi uzun zamandır zevkle izliyorum aslında eltiniz olan Burcu sayesinde blogunuzdan haberdar olmuştum Burcu nun yeri gerçekten başka benim için hayat umarım herkes için çok güzel olur benim size soracağım soru eğer mümkünse Kaz Dağları'nda nerede kaldınız? Ben de sonbahar ya da kışın gitme taraftarıyım sizden gelecek cevap beni mutlu edecektir.

Banu'nun Dünyası said...

Ben Altınolukta annemin evinde kaldım ama iki yer tavsiye edeyim. Fotoğraflarını gördüğünüz Manici Kasrı ya da İdaköy çiftlik evi.

Manici kasrı, 0286. 752.17.31
www.manicikasri.com

İdaköy çiftlik evi, 0266.387.34.02
www.idakoy.com

Sevgiler, not: Burcu benim de kardeşim kadar canımdır