Wednesday, August 31, 2005

ARMAĞAN' DAN ARMAĞAN


4 günlük tatilden sonra yine buradayım. Bu dört gün boyunca Duru, Erkan ve ben Sapancada çok eğlenceli bir tatil yaptık, ayrıntılarını ve fotoğraflarını ilerleyen günlerde sizlerle paylaşacağım. Tatil sonrası işe dönüş hep zordur ama ben işimi özlemişim. Sabah gittiğimde güzel insanları görmek çok keyifli oluyor. Gerçekten işyerinde bir mutluluk var bizim orada... İnsanlar eğlenceli, suratsız kimse yok... Sabah gittiğimde Nurgül' cüğümüz her zamanki gibi çayımızı demlemiş, hepimizin içtiği bardaktan tutun da kaç şeker kullandığımıza kadar dört dörtlük bir servisle beni bekliyordu... Simitimle çayımı içip, insanlarla sohbete daldık. Bu arada en büyük zevkim, Nurgül' ün öğlen bizim için pişireceği yemeğe takılıp, ona biraz şımarmak. Harika bir ahçı kendisi. Gerçekten burayı belki de insanın evi gibi hissetmesinin nedeni yediğimiz ev yemekleri... Bir eğlence oldu bizim için yemek saatleri, önce aç kızlar diziliyor masanın çevresine, bu açlar da en zayıflar oluyor nedense, Müge ve Çiğdem gibi... Daha sonra bir mızırtıyla Dev Kartal geliyor mutfağa, kendisi biraz standart üstü ölçülere sahip olduğundan, masanın başında oturması gerekiyor. Bu yüzden de fazla kalabalık olamıyoruz o masadayken..
Bugün ekstra bir gündü, çünkü şirketimizin en küçük ve en bıcır bıcırı Armağan bize mozaik pasta yapacaktı ve beş çayında parti yapacaktık. Ne garip şirket di mi, çalışanlar mutfağa girip pasta filan yapıyor...Biz çiçek toprağı bile değiştiriyoruz şirkette.. Merak ederseniz, buradan bizim şirketi TEM'i http://www.tem-tr.com tanıyabilirsiniz. Neyse malzemeler alındı, Armağanın bugün şirkette olan arkadaşı Tanyeli ve Armağan mutfağa kapandılar ve başladılar çalışmaya. Açıkçası bu konuda Armağan' a hiç güvenim yoktu. Kendisine geçen hafta emanet ettiğimiz 11 aylık Eren'i toplantı masasının üstüne yatırıp, telefonu çalınca içeri gidip, Eren'in arkasından kendisini masadan yere atarak intihar girişiminde bulunmasından sonra, çocuğa çocuk emanet edilmeyeceğini anlamıştık da.... Sağol Armağan mozaik pasta yemesek de oluru nasıl ona kabul ettirecektik? Armağan ODTÜ' de okuyor, çok akıllı, pratik ve canavar... Fakat bu yine de pasta yapabileceği anlamına gelmiyor.... Ara sıra mutfağa kontrole gittiğimde pişirilen kakaolu karışım güzele benziyordu, en azından kokusu nefisti... Tanyeli'yi de tanımıyoruz ki daha, ona güvensek.....Bunlar pastayı pişirip buzluğa attılar, beklemekten başka çare yok.... Saat 5 olduğunda artık dayanamadık, çaylarımızı aldık ve pastanın tadına baktık: ....................Aman Allahım, gerçekten nefis olmuş....Armağan bu işi de alnının akıyla becermiş...Aferin Armağan, neşen için aferin, becerikliliğin için aferin, tatlı dilin için aferin, herşey için aferin ve sağol. Sen okuldayken seni çok özleyeceğiz gibi...
Eh siz de mekanın ve gereçlerin sadeliğini mazur görün, burası bir işyeri sonunda....

10 Küçük Mutluluk


İşte Burcu' nun beni ebelediği 10 küçük mutluluğum:
* Duru' ya banyo yaptırdıktan sonra onu mis kokulu kremlerle mıncıklayıp, koklamak.
* Erkan' ın hiç beklemediğim zamanlarda bana aldığı çiçekler.
* Sapanca'da bahçeden topladığım domates, biberlerle kahvaltı yapmak.
* Erkan'ın sırtımı kaşıması.
* Duru'nun "Anneeee" diye bağırıp bana koşup sarılması.
* Çikolatalı sufle pişirip, fırından çıkmasını beklerken ağzımın sulanması ve buna kahkalar atmam...
* Kendi boyadığım objeleri sevdiklerime hediye etmek.
* Boş boş semt pazarlarını gezmek, ıvır zıvır almak.
* Annemin kucağına yatıp, şımarmak.
* Kardeşlerime hediyeler alıp onları mutlu görmek.
Ben de buradan Aslı ve Barış' ı ebeliyorum.

Friday, August 26, 2005

FENERBAHÇE PARKI


İstanbulun Anadolu yakasında oturanlar, özellikle Kadıköy civarlarında yaşayanlar çok iyi bilirler Fenerbahçe Parkı'nı... Oldukça geniş bir alana dağılmış olan parkta çok çeşitli çay bahçeleri, organik ürünler satan bir köşe, çocuk parkı ve çok güzel bir kış bahçesi vardır.... İlkokul zamanımda denize bile girildiğini hatırlıyorum bu parkın sahil kısmından...Bu park gençler için, yaşlılar için, evcil hayvanlar için, bebekler için, çocuklar için çok şey ifade eder.... Elele gezen kaçamak sevgililer için çok romantik bir parktır, adalara karşı yanınızda sevgiliniz hayaller kurarsınız, yaşlılar için yemyeşil, dümdüz, istersen güneşli istersen ağaçlık oturum alanları mevcuttur..Köpekler için adeta bir cennet....Çocuklar parkta çok değişik aktivitelere katılabilirler... Bebekler pusetlerinde hem deniz havası alırlar hem ağaçların altında gölgede uyuyabilirler... Kısacası her yaşa ve her canlıya hitap eder ve bir anlamda park bahçeye hasret kalanlar için kurtarıcıdır.
Kızım Duru için de çok önemli bu park... Çünkü Duru ilklerini yaşadı burada..... İlk geldiği park burasıydı... Daha 20 günlük bile değildi, anneannesi, babası ve ben hep beraber gelmiştik. İlk salıncağa bindiği park burasıydı, tabi ilk tahteravalli deneyimimizi de burada yaşadık... İlk kez bir parkta kendi kendine bugün yürüdü... Evet bugün Duru, ben, Kıymet(Durunun bakıcısı), Durunun babaannesi, Mehtap (Annemin kuzeni) ve onun oğlu Gediz'i alıp öğleden sonra doğruuuuu parka gittik... Bugün öğleden sonra işi kırıp vaktimi Duruya ayırdım. Tabi Duru çıldırdı, kuşlar vardı ve Duru onların peşinden koştu durdu. Kendisi tam bir hayvan delisi... Ben biraz korksam da ona belli etmemeye, onu korkutmamaya çalışıyorum. Çünkü o benim gibi kediden bile korkan bir insan olsun istemiyorum... Annesinin tam tersine Duru hayvanları öpecek kadar onlara yaklaşıyor ve korkmuyor. Gediz, Duru'dan 2.5 ay küçük. Fakat görüntü itibariyle Durunun abisi gibi duruyor. Tabi bizimki koşturduğu ve Gediz yürüyemediği için orada aradaki farkı biraz kapatıyoruz. Duru, Gediz'le top oynadı ve birlikte çok iyi anlaştılar. Gerçekten bugün Durunun iyice büyüdüğünü gördüm. Koşturuyor, konuşuyor, kendi işini yavaş yavaş halledebiliyordu. Gerçekten bugün çok mutluydum, sağlıklı ve akllı bir kızım olduğu için. Ne büyük mutluluk ve ne kadar önemli bir ayrıcalıktır, evladınızın sağlıklı bir insan olması. Bugün Duru koşup oynarken, bir kız gözüme çarptı... 15 yaşlarında, tekerlekli sandalyede, büyük ihtimal zihinsel özürlü ve aynı zamanda tek bacağı olmayan... Gerçekten anlayabilmek nasıl birşeydir onu? Ne kadar anlayabiliriz? Onun nasıl bir hayatı var? Daha sonra yaklaşık 1 saat oturduğumuz bahçede, son dakikada, bir saattir baktığım başında bandana olan bayanın üniversiteden bir profesörümüz olduğunu anladım.... Fakat çok güzel, çok bakımlı, çok sağlıklı bir bayandı... Ne olmuştu da başını böyle yarım kapatmıştı? Solgun bir yüz ifadesi vardı... Ve saatlerdir tanıyamama sebebim , birkaç yılda ne kadar çöktüğüydü... O da uzaktan Duruyu izliyordu seven gözlerle... Yanına yaklaşıp HOCAMMMM dediğimde gözleri canlandı, evet dedi..... Kendimi tanıttım, ne kadar mutlu oldu bir öğrencisini gördüğüne... Uzun uzun başına gelenleri anlattı ve o andan sonra ne kadar şanslı olduğumu hatırladım bir kez daha... Ne kadar şanslıyım ki, hayat doğru gidiyor benim için, sevenlerim yanımda, paramı yiyeceğe, giyeceğe harcıyorum, aldığım ilaçlar ise baş ağrısı, burun damlası..... Çok mutlu oldum en son bir pastil aldığıma, çok mutlu oldum en son kızımı aşı için doktora götürdüğüme, çok mutlu oldum en son saçlarıma fön çektirebildiğime, çok mutlu oldum en son pastırmalı piza yiyebildiğime..... Çok mutluyum pek çok şeye...

ANLATABİLDİM Mİ?

Wednesday, August 24, 2005

İNTİKAM ZAMANI GELİYOR


Neden mi bu başlığı yazdım,işte cevabı..Yanda gördüğünüz fotoğraf 1974 Haziranında çekilmiş. Ayakta duran, benim teyzemin kızı Bahar, ağzında kocaman emzikle yatan ise bendeniz....Böyle manzaralar bizim ailede Bahar ve benim aramda çok kez görüntülenmiş olup, şu anda ilk aklıma gelen yine bir bahar ayında sevgili kuzenimin okuma bayramında kafasına takacağı çiçek tacı alıp, başıma takıp çektirdiğim fotoğraf ve yine aynı bu karede olduğu gibi Bahar'ın o kızgın ve sert bakışlı hali....Yooo yanlış anlamayın benim okuduğum filan yok eh zaten ondan iki yaş da küçüğüm. Ama maksat kıskançlık olsun.....Onu sinir edeceğim ya.....Birbirimizi çok severdik ama bir o kadar da kıskanırdık. Anneannemlerde hep beraber akşam yemeği için sofra hazırlanırdı, Bahar benim kaşık ve çatalımın aynısını alırdı tabağının yanına....Ama aynısıııııı başka bir çatal olamaz. Bu gördüğünüz fotoğrafta da kızcağız ördeğin üzerine oturup poz verecekmiş, sen kalk beni koy o ördeğin içine.... Vallahi suçum yok, büyüklerin suçu...
Bu bakışlar yıllar geçtikçe yerini hep sevgiye bıraktı... (Tamam Baharcığım Kadıköy İskelesinde koskoca kızlar saç başa giriştiğimiz kavga ve bizi ayırmaya çalışan zavallı bir adamı ise bir olup dövme girişimimiz hariç....).O hep olgun, dinleyen, sakin, mantıklı bir abla oldu bana. Zaman geldi mesai arkadaşı olduk, zaman geldi aile büyüklüğü yaptık, zaman geldi hastane odalarında refakatçi kaldık. Ama hep kardeş olduk. Onu uzun süre görmesem de, konuşamasak da hatta şimdi ayrı şehirlerde yaşasak da o benim hep yanı başımda. Hayatta bazı önemli olayları o önce yaşadı, bazılarını ben....Ama iyisinde kötüsünde hep beraberdik. Ben ondan önce evlendim ve ben ondan önce anne oldum. Şimdi o bir anne adayı...3,5 aylık hamile. Yani fotografta yerler değişecek, benim kızım ayakta, onun miniciği yatıyor olacak, tabiiii intikam vakti de gelmiş olacak. Onun biriciği benim kızımdan annesinin ördek öcünü de tac öcünü de alacak... Alsın varsın, hepsi tüm güzellikler annesiyle onun olsun... Ama çocuklarımız da bizim gibi can olsun. İyi ki Baharcığım var, iyi ki yaşamışız tüm güzellikleri onunla beraber.

KARDELEN


Kardelen; narin ve ince yapılı, üstün genetik özellikleriyle doğanın en sert müdahalelerine direnen, görkemli güzellikte bir çiçek. Toprakta boy verişinde, şaşılacak derecede sağlamlık gösteren, buzlanan kar tabakasını dahi rahatlıkla kaldırabilen bu zarif bitki, eksi 15 derecenin altında bile gelişimini sürdürebiliyor.
Ve doğulu, karadenizli, güneydoğulu çocuklar....Dünyanın nimetlerinden faydalanamayan , zavallı çocuklar,,,, aynı kardelen gibi çiçek açmak, yaşamak, zorluklara göğüs gererek okumak istiyorlar....Ve bu çocuklara destek olmak için çalışan gerçek star Sezen Aksu. Aşağıdaki sözleriyle ne güzel anlatmış herşeyi, gerçek bir efsane o....

"Hayata vicdan gözüyle bakmak
Bütün çocuklar eşit doğar.
Ama yaşam kimine daha iyi davranır, daha çok şans tanır.
Eşitlik bozulur.
Yaşamın herkes için eşitlenmesi insanın en kutsal amacıdır.
Önce insani, sonra toplumsal sorumlulukla
elini taşın altına koyanların,
koymaya hazır olanların en değerli mücadelesi budur.
Ve bütün büyük dönüşümler,hayata vicdan gözüyle bakan böyle insanların
gücüyle gerçekleşir.
Kızlarımızı okutalım. Kızlarımız geleceğimizdir.
Geleceğini yönetmek isteyenler adaleti eşit dağıtmanın vazgeçilmezliğini bilirler.
Resmi kayıtlara göre bugün Türkiye' de eğitimle tanışmamış 480 bin kız çocuğu var.
Türkiye' nin bütün kişi ve kuruluşları.....
Biz daha şanslı doğanlar, bu şansı bütün çocuklarımızla paylaşma gücüne sahibiz. Kızlarımızı okutalım.
Kızlarımız geleceğimizdir."

SEZEN AKSU

Her zaman masmavi olsun gökyüzü sizin için....

Monday, August 22, 2005

BEŞİ BİR YERDE


İşte kalabalık dediğim ailemin bir kısmı... Annem ve teyzelerim. Tam beş tane teyzem var benim ama hiç dayım yok, dedemin deyimiyle evde hangi yastığı kaldırsa kız çıkarmış altından.... Birbirini bu kadar seven, bu kadar kollayan, birbirine bu kadar benzeyen (Gülsen teyzem hariç sanki hepsi ikiz...)kardeşler az görülmüştür herhalde. Onların nerdeyse 40 yıl önceki fotoğrafları işte gördüğünüz...Anneannem ve dedem....Canım dedemi 1984 senesinde aniden kalp krizi nedeniyle kaybettik. Daha çok yaşayacaklarımız vardı beraber ama eminim ki yukarılardan bizi izliyor. Dedem gelirken hepimize Dido gofret alırdı. Keranacılar.... alın bakalım gofretleriniz der, bir ısırık almadan bize bırakmazdı. Pantolan ceplerinde bir çocuğun seveceği herşey olurdu: fındık, fıstık, çikolata....evet hepsini sığdırırdı o ceplerine. Harika bir dedeydi ama annemlerin anlattıklarından hep harika bir baba olduğu da belli. Yoksa 5 kıza öyle kolay kolay bakılmazdı. Anneannem, o hala yanımızda, hemen bir cadde karşımda oturuyor. Hayat dolu cıvıl cıvıl bir kadın, sizde yoktur ondaki çantalar, ayakkabılar... Onun eline doğmuşum ben,hep anlatır ne kadar küçük bir bebek olduğumu. Gezmeyi çok sever ailenin tüm bayanları gibi... Hepimiz ona çekmişiz belli.Dedemin hemen sağında ayaktaki bayan, en büyük teyzem,Nam-ı değer YÜKSEL HANIM. Şu an kendisi bir anneanne adayı. Çok yakında bir torun geliyor ona. Zorluklara göğüs geren,herşeyin en güzelini yapmaya çalışan, harika bir ressamdır teyzem.5 yıl önce beraber çıktıkları alışverişten yarı yolda ayrılıp kendisi eve eşi de birkaç işini halledip sonra eve gelmeyi planladıkları halde, teyzeciğimin eşi benim canımdan çok sevdiğim Şadan eniştem bir daha dönmedi...Yolda kalp krizi geçirmiş ve aslında oracıkta ayrılmış aramızdan... Teyzem zor geçen günlerin ardından her zaman olduğu gibi yine dimdik, yine güleryüzlü yine canlı.... Dedemin hemen solunda ayakta duran ise benim süslü, şık, bakımlı, becerikli teyzeyengem ÜNZÜŞ.Asıl adı ÜNZİLE ama biz ona aramızda ÜNZÜŞ deriz hep. Teyzeyenge dememin sebebi ise gerçekten de hem teyzem hem de yengem oluşu. Annemler iki kızkardeş, babamlar iki erkek kardeş.....birbirleriyle evliler. Yani annemin ablası babamın abisiyle evli. Hal böyle olunca amca - enişte , teyze-yenge bir arada oluyor. İşin komiği önce annemler evlenmiş, sonra annem erkek tarafı olarak kız istemeye yani teyzemi amcama istemeye baba evine gitmiş... KOmik değil mi? Ama harika bir olay.... Ünzile teyzemle ben hem karakter olarak hem de fiziksel olarak çok benzeriz birbirimize. Kendisi 30 yıldır Almanyada yaşıyor. Her yaz onların gelmesini iple çekerdik. Hepimiz anneannemlerde toplanır, onları beklerdik. O zaman arabayla gelirlerdi. Gelmelerine yakın heyecanlanır cama dizilirdik. En çok da acaba bize ne getirecekler derdindeydik galiba o zaman... ÇOcukluk işte... Sonra onlar gelir ve o gece hep beraber anneannemlerde kalırdık... Hep beraber dediğim 20 kişi filan....Çocuklar hasret giderir, erkekler tavla oynar, kadınlar bir yandan yemek hazırlar bir yandan dedikodu yapardı....Ünzüşün solundaki anneannemin omzuna elini dayadığı kişi yani 3 numara benim annem. Çok sağlıklı bir çocuk olmadığı her halinden belli değil mi? Çok zayıf bünyeliymiş annem rüzgardan nem kaparmış. Evin de en çalışkan çocuğuymuş yalnız...Dedemin elini omzuna dayadığı, ayaktaki kara kız Nam-ı değer Gülsen Kız... 4 numara olan. Benim canım teyzem şimdi Kanadada, 50 sinden sonra bir macera yaşayacaklar sözüm ona.Ailede kimseye benzemez, şaka niyetine camiden aldık seni deseler de yavaş yavaş acaba gerçek olabilir mi diyorum? Kendisi bir şefkat meleğidir. Aynı zamanda alt katımda oturuyor, Türkiyede olduğu zamanlar tabi..VEEEE işte kucaktaki sarışın afet: GÜlER. Son numara, ailenin büyümeyen bebeği. Benim için Duru ne ise, annemler için de Güler Teyzem o. Kendisi hala bebektir, hem de güzel tombiş bir bebek... Durunun aşkı. O kadar güzel bir çocukluk yaşadım ki onlar sayesinde. Hep beraber olalım istedim, hep bize gelsinler biz gidelim istedim.Anne yarısı derler ya, teyzeler için....Benim 5 tane var...Hepsiyle ayrı ayrı anılarım, 31 yaşında anlatacağım dünyalar dolusu yaşanmışlıklarım var... Belki birgün yazarım hepsini tek tek....Kızlar en kısa zamanda "BÜTÜN KIZLAR TOPLANDIK...."demeye hazırlanın....

Sunday, August 21, 2005

BİR PAZAR GÜNÜ


Bugün pazar ve Erkan ile ben malesef hala iyileşemedik. Ağır bir grip geçiriyoruz ve sanki Duru bunu anlamış gibi bu gece hiç uyanmadı bize güzel bir uyku keyfi yaptırdı.Sabah da çok nadir saatlerindn biri olarak saat 8 de uyandı. Duru için bir mucize bu çünkü kendisi saat 6.30 da kurulu saat gibi başlar ANNEEEEE diye bağırmaya. Anlayışlı kızımız bu sabah neşe ile uyandı, tabi bu keyif üzerine ben hasta da olsam güzel bir pazar kahvaltısı hazırlamaya karar verdim. Harika bir krep sefası yaptık. Güle oynaya, hasta da olsak hep beraber evde olmanın tadına vardık. Erkan Holandadan tatile gelen yeğenini havaalanına bırakacaktı, bir yandan da sağanak yağmur.... Eh bu halde evde oturmayalım dedik ve Duruyu da alıp anneannesinin yolunu tuttuk. Tabi pazar sabahı hepsi evde, Mehmet hariç. Mehmet benim erkek kardeşim bu arada, kendisi arkadaşlarıyla Sapanca keyfinde. Aslı , dedesi ve anneannesi Duruyu görünce beni unuttular tabi ki ben de fırsat bu fırsat bir nefes aldım...Fakat daha sonra Duruyla öyle bir uyumuşuz ki,kalktığımızda saat ikiydi. Erkan çoktan eve gelmiş bizi bekliyordu. Güzel de bir film almış:"Şans Kapıyı Kırınca". Çok beğenmesek de yağmurlu bir pazar günü, üstelik hastaysanız çok şansınız olmuyor. Bir yandan Duru oyuncaklarıyla oynarken biz de bir yandan çayları içip filmi izledik.Gerçekten evde olmak herşeye rağmen çok güzel. Duru da ilk defa evde bu kadar uzun süre bizimle bir pazar geçirdi herhalde.Şu an onlar babasıyla top oynuyorlar, ben de birazdan yazımı bitirip onlara katılacağım ve sonra saat 21:00 de Duru uyayacak ve biz de günün yorgunluğunu bir ıhlamurla atmaya çalışacağız.
İşte hasta ama keyifli bir pazar böyle geçti.

ANNEMİN DOĞUM GÜNÜ


Evet bugün benim canımın içinin doğumgünü. Sırdaşım, arkadaşım, çocuğum, dostum, öğretmenim (gerçekten de orta ikinci sınıfta tam bir yıl sosyal bilgiler öğretmenimdi)kısacası herşeyim o benim. Kendisi emekli bir coğrafya öğretmeni ama öyle klasik evde oturup bulmaca çözen emeklilerden değildir o. Bir dakika evde oturmaz hatta. On parmağında on marifet; ressamlık, el sanatları, üniversite hazırlık, lise giriş sınavları, kayınvalide, anne bakımı, alışveriş, dikiş, yemek....hepsi onda... Tüm bunları bir güne sığdırır ve siz onun yorulduğunu zannedip yine de akşam yanına gidip " acaba sahilde yürüyüş mü yapsak" dediğinizde, sizden önce kapıdadır. Hem de öyle dağınık değil, dudağında ruju üstünde en son model eşofmanlarıyla.... Bu enerjiyi nereden bulduğunu hala çözebilmiş değilim. Ama son bir yılda annemle aramıza biri girdi: onu en az benim kadar seven ve ona en az benim kadar naz yapan.... DURU. Evet o da tam bir anane delisi... Tüm bu yoğunluğun içinde biri daha var ki, o da annemin bir tanesi babam. Annem için dünya bir yana o bir yanadır.. Akşam oldu mu, çaylarını demler, tavlayı ellerine aldılar mı artık kimseyi duymazlar. Allah onları hiç ayırmasın.
Bugün ona ne mi aldık, çok güzel bir hırka ve içinde Duru, Erkan ve benim fotoğrafımız olan bir çerçeve. Anneciğim seni çok seviyorum.

Friday, August 19, 2005

Merhaba

Herkese merhabalar. Artık benim de günlüğüm var. Bugüne kadar çok günlük tuttum; ilk gençlik günlüğü, hamilelik günlüğü, kızımın 1 yaşına kadar olan günlüğü......Ama artık herkesle paylaşacağım bir sayfam var.....Hem de sadece ben değil, Erkan yani benim canikom, aşkım, arkadaşım yani herşeyim KOCACIĞIM ve dünya tatlısı kızımız DURU... da sizlerle olacak burada. Üçlü dünyamızı açacağız size... Aslında sadece üçlü dünya mı hayır..... Biz çok kalabalık bir aileyiz: anneanneler, babaanneler, büyük anane ve büyükbabaanneler, dedemiz,teyzeler, büyük teyzeler, büyük büyük teyzeler, amcalar, dayılar, halalar vs.... yaniiii anlatmakla bitmez ama hepsiyle tanışacaksınız. Burada sevinçlerimiz, üzüntülerimiz, heyecanlarımız, korkularımız kısacası hayatımız olacak. Ama şimdilik bu kadar... Bu sayfayı mı nereden öğrendim, Eltoş sağolsun.... Onun kim olduğunu size daha sonra detaylı olarak anlatacağım.