Friday, January 26, 2007

ARKADAŞ


Günlerdir beklediğim an gelmişti.
Uzun yıllar beraber çalıştığım arkadaşım Gamze bundan 7 yıl önce Amerika'ya yerleşmişti evlenip ve dünya tatlısı Damla olmuştu hemen sonrasında. Her yıl tatile geldiklerinde görüşsek de arkadaşımla sohbetin tadı hep damağımda kalır. Anlatılacaklar, yaşananlar, dedikodular....Bir türlü zaman yetmez.
İşte dün gece ailece bize geldiler. 10 yıl önce sadece ikimiz varken dün gece eşlerimiz ve çocuklarımızla çok daha kalabalıktık. Tabi bir o kadar da neşeliydik. Çocuklar cıvıl cıvıldı, ara sıra oyuncak paylaşımından dolayı ufak sıkıntılar yaşansa da, Damla'nın ağırbaşlılığı ve kibarlığı sayesinde hiçbir problem çıkmadı.
Biz Gamze'yle bir ara kendimizi mutfağa kapattık ve canım arkadaşımın geçen yıllarda yaşadıklarını, duygularını konuştuk. Uzaklık ne zor şey, arkadaşlarından, akrabalarından, yakınlarından. Dertleştik, sohbet ettik, gülüştük... Tadı damağımda kaldı. Ve en sevdiğim şarkı geçti aklımdan ".....dolduramaz boşluğunu ne ana ne kardaş......bu en güzel bu en sıcak duygudur arkadaşşşş"

Saturday, January 20, 2007

ÇOCUK




















Bir yerlerde bir çocuk doğdu
Sancısını içimde duyuyorum
Kimbilir kimin çocuğusun
Gözlerinde güneşi görüyorum
*****
Gözlerinde hayat pırıl pırıl
Ellerinde ümitlerimiz var
Dünyanın tüm pisliklerine,
Sıkılmış o minik yumruklar
*****
Kim olursa olsun anan,baban
Sorumluyum onlar kadar senden
Adını hiç bilmesem bile
Benim öz be öz çocuğumsun sen
*****
Güzel bebek buram buram
İnsan, sevgi kokuyorsun
Bir küçük dünya gibi varlığın
Sırtında dünyayı taşıyorsun

Sezen AKSU

Tüm çocuklar sizler gibi şanslı olsa keşke, sizi ve sizleri çok seviyorum...

Wednesday, January 17, 2007

RÜYA MI GERÇEK Mİ?

Bugün hayatıma yıllar kattım, 20 yıl gençleştim, keyiflendim, sevgi pişirdim, güzellikler kokladım, yaşadığımı daha bir hissettim, bugün sadece kendi istediklerimi yaptım. Bugün ne mi yaptım; Mutfak Sanatları Akademisinde sabahtan akşama bir gün geçirdim. Harika yemekler öğrendim, yeni püf noktaları duydum, milli takım ahçılarımızı tanıdım, çok tatlı bir dost edindim Kevser adında ve tabi ki değerli ustamız, eğitmenimiz Esat Özata ile tanıştım ondan harika tatlar öğrendim.
Hafta başında iş yoğunluğumun biraz sakin olduğunu görüp iki yıl önce çikolata yapımına gittiğim ve tadı damağımda kalan Mutfak Sanatları Akademisinin internet sayfasına girip, bu hafta gidebileceğim programlara göz attım. "Davet Mönüsü" adlı program ilgimi çekti, çok fazla yemekli misafir ağırlayan biri olarak bundan daha güzel bir şey olamaz diye düşündüm. Konuklarımı ağırlamadan önce hep düşünürüm acaba özel ne yapsam diye. Hemen programa kaydımı yaptırdım ve işte beklediğim gün geldi.
Sabah 10:00 da başlayan program bayağı kalabalık sayılırdı ama herkes çok candan ve samimi görünüyordu. Yemek yaparken istasyon denilen şekilde ve iki kişi olarak çalışıyorsunuz, yani eşiniz çok önemli. Bugün o kadar şanslıydım ki, usta bir hanım aşçıyla eşleştik ve çok iyi bir ikili olduk. Sevgili Kevser, "Sakarya Yerel Kültür Derneği"ne bağlı bir restoran işletiyor, Adapazarı'na özgü yerel yemekler pişiriyor. İnanılmaz bilgili tam bir gurme. Asıl mesleği Kimya Mühendisi ama o hiç işini yapmamış. Kendini mutlu eden bu alanı seçmiş ve çok da iyi yapmış bence. Yüzünün ışıltısı, gözlerinin gülüşü başka türlü olamazdı bence. Başörtüsü gibi rengarebk bir kişi.
Programın adı "Davet Mönüsü" ve işte yapacağımız yemekler;

Başlangıç olarak;
* Rezeneli Közlenmiş Biberli Erişte Salatası
* Kadayıfa Sarılı Jumbo Karides (Ödüllü Yemek)

Ara sıcaklardan;
* Keçi Peynirli ve Balkabaklı Muska Böreği
* Ilık Kişniş ve Tahinli Patlıcan Salatası

Ana Yemek
* Baklava Hamuruna Sarılı Sebzeli Levrek, Pırasa ve Mantarlı Patates Püresi Eşliğinde (Ödüllü Yemek)
* Biberli Buğday Risottosu Üzerinde Zeytinli ve Fesleğenli Tavuk Budu

Tatlılar
* Gül Lokumuna Sarılı Fıstık Krem
* Sıcak Tahinli Kek

Esat Hoca, altın madalyalı bir ahçı aynı zamanda bir üniversitede de bölüm başkanı. Zannetmeyin ki öyle yaşlı başlı. Topu topu 27 yaşında. Ama tam bir usta, gerek iletişimi gerek sınıf hakimiyeti ve gerekse şirinliği ile bugün bana kendimi süper hissettirdi. İyi ki onu tanıdım. Yemekleri kendimiz pişirdiğimiz için fotoğraf çekmek bana bayağı zor gelmişti kiiiiiiiiiiiii. işte bir diğer usta Ramazan Uğur Gömeç imdadıma yetişti. Uğur Usta da, eğitmenlerden; kendisi İtalyan Mutfağında ders veriyormuş. Bugün bize ve Esat Hoca'ya destek olmak için oradaydı sanırım. Gerek sohbeti, gerek bilgi paylaşımı, gerek esprileri ve hazırladığım yemekleri süsledikten sonra çektiği fotoğrafları ile günümü güzelleştirdi. Bu güzel fotoğraflar ona ait.Teşekkürler Uğur Usta.

Gelelim yemeklere...... Bugün tarifleri yazamayacağım çünkü inanılmaz yoruldum ama yaptıkça hepsini yazıp görüntüleyeceğim, beni takip edin anlayacağınız....Harika hepsi...

Yemekleri yaparken hele tabağa koyup sunuma hazırlarken " acaba rüyada mıyım" dedim hep. Yerken bunun gerçek olduğunu anladım ve gözümü kapatıp sadece GÜLÜMSEDİM!!!

Tuesday, January 16, 2007

ÇOCUK DEMEK NE DEMEK





Çocuk demek renk demek, çocuk demek hareket demek, eğlence demek, gürültü demek, kir demek, karmaşa demek, neşe demek, yapılamayacakların yapılması demek, imkansızı imkanlı kılmak demek, çocuk demek sabır demek, özveri demek, uykusuzluk demek, sürekli masal demek, oyuncak demek, dağınıklık demek, güleryüz demek, istediğini yapamamak demek bazen de her istediğini yapmak demek, kahkaha demek aynı anda avaz avaz ağlamak demek..... Kızım olduğundan beri hayatımda çok sık yaşıyorum bunları..Ama şimdi anlıyorum o hayatımda yokken ne kadar renksiz olduğumu, ne kadar çok hatırlanması gereken şey olduğunu. Her gün bir güzellik, her gün bir nostalji, her gün bir hareket var hayatımda. Bazen zor olsa da sonunda hep yüzüm gülüyor. O olmasaydı, bir masal diyarına gider miydim acaba hafta sonu? Çocukluğumun Hanzel ve Gratel'ini, Kırmızı Başlıklı Kızı'nı, Alice Harikalar Diyarı'nı, Külkedisi'ni, Pamuk Prenses'i dinler miydim keyifle? Çayın yanına yaptığım kurabiyeleri "gülen yüz", "ayıcık", "yıldız".......şekillerine benzetip süsler miydim saatlerce? Hayat onunla çok daha güzel, onlarla daha güzel. Çocuğunuz varsa onunla yoksa yeğeniniz, arkadaşınızın çocuğu, torununuz, çocuk esirgeme kurumundaki güzel yüzler, mutlaka bir çocukla hafta sonu geçirin. Canlandığınızı, neşelendiğinizi hissedeceksiniz.

Monday, January 15, 2007

KIŞ GÜNLERİ

Günler yoğun geçiyor. Bu hafta neler oldu, neler bitti, neler oluyor...Kerem Bebek dünyaya geldi hatta bugün 1 haftalık oldu bile. İş gereği gözümde büyüyen Büyükçekmece ve Avcılar ziyaretleri yapıldı hatta Büyükçekmece sahilde ilk gençlik anıları tazelendi. Aylardır almak istediğim puzzle alındı ve yapımına başlandı. Kış böyle genelde hep koşturmayla geçiyor yazacak daha çok şey var ama çok fazla yazma keyfimde değilim. Bu arada anneme ve kardeşime yılbaşı hediyesi olarak ördüğüm atkıdan nihayet kendime de ördüm hem de aynı renk.... Bu atkıyı örmek hem çok kolay hem de keyifli. Üç ayrı renkte uzun şeritler örüp saç örgüsü yapıyorsunuz. Ben turuncu, kahverengi ve yeşili seçtim. Annemden ponpon yapmayı öğrenebilirsem bir ara ucuna büyük ponpon da takmayı düşünüyorum.

Sunday, January 07, 2007

HARİKA PAZAR, RENGARENK

Pazar sabahı erkenden yollara düştüm, Eltoş'la buluşma için, doğru onun mutfağına....Canım benim her zaman yanımda. Yarın bizim bebek Kerem gelecek dünyaya. En yakın arkadaşlarımızdan Berrin ile Tayfun'un ikinci çocukları, Can'ın da kardeşi bebek. Uzun zamandır doğuma özel olarak ne yapsam diye düşünüyordum. Aklıma şirin kurabiyeler geldi ama cesaretim yoktu açıkçası. Kurabiye önemli değil onu yapardım da, süslemesi için hazırlanan karışımlara ne aklım eriyordu ne de malzemelerini biliyordum. Ve tabi en önemlisi bunları nerelerden bulabilirdim. Burcu'ya konuyu açtığımda, kalbi gibi mutfağının da bana açık olduğunu söyledi ve pazar günü bu işi beraberce yapabileceğimizi söyledi. Tabi havalara uçtum, çünkü şimdiden emindim harika bir sonuç çıkacağına. Veeee birazdan da göreceksiniz, eminim benden daha farklı düşünmeyeceksiniz. Kurabiye hamurunu ben yoğurdum. Beraberce karar verdik hangi kalıpları kullanacağımıza. Eh bebek kurabiyesi bu "emzik" olmalıydı. Şu an kış malum, bir "kardan adam" yakışır. Eh bir de "ördek" ve "patik"koyalım dedik. Burcu kalan hamurlardan bir "ayıcık", iki "gülen yüz" ve bir de kocaman "K" harfi de çıkardı. Kurabiyelere çubuk takıp fırında pişirdik. Onlar soğurken biz kurabiyeleri kontür gibi çerçevelemek için royal icing (yazı şekeri) denilen karışımı hazırladık ve tüplere doldurduk. Bu arada Burcu'nun sevgili kardeşi Hande'de bize katıldı ve yardımlarını esirgemedi. Çerçevelerini beyazla yaptığımız kurabiyelerin içini de yine gıda boyalı karışımla doldurduk. İşte hazırlardı. Bir gün önce kurabiyeleri sarmak için jelatinlerimi, kurdelelerimi ve yazı yazmak için kartımı almıştım. Hem de leylekli bir kart.
Günün anlamı açısından..Kurabiye yapımı bitmişti, Hande'de kahvelerimizi hazırlamıştı bu arada. Üç kız kurabiyelerin karşısına geçip eserimizi hayranlıkla izlerken bundan daha tatlı bir pazar olabilir mi diye düşünmekten kendimi alamadım. Teşekkürler Burcu ve Hande, güzel ellerinize sağlık.

Saturday, January 06, 2007

Bu kek nasıl bir kek?






Birazdan yazacağım tarifi yıllardır yaparım ve daha şaşırmayan aynı zamanda da sevmeyen çok fazla olmadı. Şaşırma sebebi genelde kabakla yapılması. Hayır tatlı kabağı değil, yemeklik yani dolma yaptığımız kabakla yapılıyor olması. Sebze sevmeyenlere de, keki midelerine indirdikten sonra onlara gerçeği açıklamak çok da eğlenceli oluyor. Bugün "yeşil kabaklı kek" tarifini yazacağım yarın ise Eltoş la buluşmam var, süprize hazır olun..

Yeşil Kabaklı Kek

* 2 adet küçük boy yeşil kabak
* 3 yumurta
*1,5 su bardağı tozşeker
* 1 su bardağı sıvı yağ
* 2,5 su bardağı un
* 1 tatlı kaşığı tarçın
* 1 paket kabartma tozu
* 1 paket beyaz çikolata

Önce yumurta ve şekeri çırpıyorum. Sıvıyağ, un, kabartma tozu, tarçını ekleyip hepsini karıştırıyorum. Kabakları yıkayıp kabuklarını soymadan rendeliyorum ve bu karışımı da hamur karışımına ekliyorum. Yağlanıp unlanmış kek kalıbına döküyorum ve önceden ısıtılmış 170 derece fırında pişiriyorum. Keki soğumaya bırakıyorum. Soğuyunca bir kaba aktarıyorum. Beyaz çikolatayı benmari usulü (Su dolu bir tencerenin içine daha küçük bir kap koyup, çikolatayı küçük parçalara ayırıp küçük kabın içine koyuyorum, Ateşi yakıp büyük tenceredeki suyu kaynatıyorum böylece çikolatalar eriyor.) eritip kekin üzerini kaplıyorum. Ama bu kez Dr. Oetker'in hazır "Beyaz Çikolata Sosu" nu kullandım, çok pratik hazırlaması. Genelde antep fıstığı rendesi ile süslerim keki ama evde olmadığından bu kez Hollanda'dan alıp bir türlü kullanmaya kıyamadığım renkli kalpli şekerlerle süsledim.
Kabak tadını hiç almıyorsunuz ve ağzınızda dağılıveriyor, çikolata tadı da bir başka...

Wednesday, January 03, 2007

İYİ BAYRAMLAR; İYİ YILLAR


Özel bir seneydi; yılbaşı ve bayram aynı gün kutlandı. Hazırlıklar çifte kavrulmuştu yani. Her yer ışıl ışıl, rengarenk, bayram bayramdı ve bizde de hem yılbaşı hem bayram hazırlıkları son sürat yapıldı. Duru ile başladığımız elmalı pasta yapımına ben Duru'suz çikolatalı toplarla devam ettim. Cumartesi yani arife günü son kez alışverişe çıktık ailecek. Ve o da ne..... Nihayet Duru hayalllerindeki noel babayı gerçekten canlı canlı gördü. Hem de noel baba onun deyimiyle "NİNEL BABA" ona balon verdi. Çocuk olmak bu işte; saf, ufacık bir hayalle mutlu olmak. O kadar sevindi ki bebeğim. Alışverişimizi tamamladık ve eve döndük. Ertesi gün için hazırlıklar, yemekler... Son birkaç bayramı seyahatlerde geçirdiğimiz için bu bayram ailemizle geçirecek olmaktan dolayı mutluyduk. İşte bayram sabahı. Biz de minik bir aileyiz işte, sabah üçümüz harika bir hkahvaltı yaptık ve bayram turlarımız başladı. Önce annemler, babaannem, anneannem. Bunlar çok uzun sürdü sanmayın çünkü biz hepimiz aynı cadde üzerinde oturuyoruz, annemle babaannemin oturduğu apartmanlar arasında bir apt. var. Anneannem bir sokak ileride, biz de anneannemin karşısındayız. Yani bir çırpıda bitti bitecek derken tabi en uzun kalış süremiz anneannemde oldu. Teyzeler, kuzenler, büyük kuzenler, büyük teyzeler derken bir curcuna bir eğlence. Özlemişim hep beraber olmayı. Küçüklere paralar verildi, büyükler çoraplandı, sabahtan bu yana üçüncü kez çaylar içildi, baklavalar yenildi. Öğleden sonra Erkan'ın annesine gidildi, onların ailesi daha küçük olduğu için daha sessiz ve sakin geçti bu ziyaret.
Ve artık akşamüstü.. Yılın, 2006'nın son saatleri ve biz yoldayız. Sapanca'ya doğru yola çıktık. Yeni yıla sevimli evimizde gireceğiz annem ve babamla beraber. Gittiğimizde çıtır çıtır yanan şömine ve annemin daha önceden gidip demlediği çay bizi bekliyordu. Mis gibi hava, buz tutmuş havuzumuz, özlemle bizi bekleyen köpeğimiz CeyCey. Duru burayı sevmesinde nereyi sevsin?
Çaylardan sonra annemle harika bir sofra hazırladık, tek eğlencemiz Duru, müzik cd lerimiz, içeceklerimiz, okeyimiz, gece 00:00 da patlatacağımız narımız. İşte böyle girdik 2007'ye. Nar bu kez paramparça oldu, kısmetler geliyor yani. Okeyde Erkan çok şanslıydı, hep şanslı bir yıl olsun. Duru geç saatlere kadar dans etti oynadı, hep böyle neşeli olsun. Annem yine unutkandı, unutkanlıklarla dolu bir yıl mı olacak? Babam neşeliydi, hep neşeli olsun. Ben ise mutlu, huzurlu, sevdiklerim yanımda, sıcacık bir yuvada... Daha ne olsun?
Ertesi gün hep beraber dağa yani Kartepe'ye çıktık. Kayak yapanları gördükçe
çok heveslendim ilk kez bu kadar kayağa. Bu sefer kızakla idare ettik ama bundan sonra kesin kayak takımlarıyla çıkılacak dağa. Yılbaşı gecesi için hazırladığım sıcak şarabı termosa iyi ki koymuşum evden çıkarken. Karda bir başka oldu sıcak sıcak içmek. Bembeyaz karlarda yuvarlandık ve artık dönüş vakti.
İstanbul'a döndüğümde çok mutluydum ve bir adımda kar keyfine, bir adımda denize, bir adımda göle, bir adımda sevdiklerime kavuşabilmek. Malum bayram devam ediyordu ve bir minik ziyaretimizde Çocuk Esirgeme Kurumuna oldu, ama bu kısım beni biraz etkilediği için fazla yazmıyorum.
İşte bir bayram ve bir yıl böyle bitti. En kötü günlerimizin böyle olması en büyük dileğim...