Wednesday, May 12, 2010

Şirince'deyiz

Sabah çıktık yola çelebi misali. Gezgin annem, onun daha gezgin kızı ben ve benim en gezgin kızım Duru...Üç nesil bir arada. Ben kızımı, annem beni koruyarak kah bağırış çağırış kah neşeli kah sessiz ve heyecanlı olarak direksiyonda ben dizildik İzmir yoluna. Tabi benim Bilal'le. Bilal benim arabam, plakadan dolayı ona bu adı taktık.



Bursa, Balıkesir, İzmir ve şu an Şirince'deyiz. Harika bir köy olan Şirince'de Kilisealtı Pansiyonda kalıyoruz. Mürverçiçeği şurubu ile karşılandığımız bu şirin pansiyonda bahçemiz, avlumuz, yeni doğmuş dört kedimiz ile güzel bir gece geçireceğe benziyoruz.



Şirince, İzmir Selçuk'a 8 km. uzaklıkta. Yani İzmir'deb günübirlik bile gelinecek kadar yakın. Köyün kuruluşu M.S. 5yy.a kadar uzanıyor. Eski adı Kırkınca ya da Çirkince'nin havası suyu o kadar güzel ki insanın burada yaşayası geliyor. Çirkince ismi bir grup derebey halkının beylerinden kendilerinin azad edilmesini ve yerleşmek için bir yer bulduklarını söylerler.






Şirince'nin en ünlü şeyi ise meyve şarapları. Her yer şarap evleri ile dolu ve hepsinden tatmaya kalktığınızda sonunuz çok iyi olmuyor. Nar ve karadut favorim bu arada. Şirincenin mimarı yapısı diğer köylerden farklı olup, tüm evler kagir, çok pencereli ve pencere ebatları aynı oranda yapılmış 2 katlı. Balkonları asma balkon olarak yapılmış, bodrum kat kiler ve mutfak olarak kullanılıyor. Evlerin pencere kenarlarında mutlaka gül ve sardunya var. Köyde iki kilise, restore edilmiş bir okul ile 40'a yakın manastır var.

Şu an Şirince'de akşam olmaya başladı, hava hafiften kararıyor, pansiyoncularımız akşam hazırlıklarına başladılar, kızları Ada ve Duru bahçede çimlerin üstünde oynuyorlar, ben bembeyaz Şirince evlerine tepeden bakarak yazımı yazıyorum. Şirince'de yaşam çok başka, çok küçük, çok sakin, çok sade ama çok renkli.

No comments: