
Son dakikalarını yaşadığımız 2005 yılına elveda derken, 2006 yılının tüm dünyaya barış, mutluluk, sağlık, güzellik getirmesini diliyorum.


cumartesi Kozyatağı pazarına gelirse belki oradaki arkadaşlarımı göndereceğim aynı kişiye...Değil mi ama? Semt semt, gün gün bilirim nerede ne var. Balıkçı çarşıları, zerzevat çarşıları da favorilerim arasındadır. Bayılırım yiyecek seçmeye, taze maydanoz, balık, kahvaltılık..... Kadıköy balıkçılar çarşısı ise gezmeye doyamadığım yerdir. Oradaki canlılığı, renkliliği, yaşam sevincini doya doya yaşarım. Kahvaltılık dedim mi doğru Ecevitlere giderim. Oradaki peynir, kaymak, taze yumurtanın tadını daha hiçbir yerde bulamadım. Balıkçı dedim mi Dicle ya da Şen'e uğramak lazım. Şen Balığın önünde yıllardır tüm sevimliliğiyle duran Rodi ise çarşıdan geçenlerin gözbebeğidir. Kendisi ana haber bültenine bile çıkmıştır, ünlüdür yani. Yüz vermeden geçerseniz sizi biraz fırçalar yanlız benden söylemesi. 

çıkıp yılbaşı alışverişi yapmak için Anadolu yakasından Avrupa'ya geçtim. Hazır geçmişken de arkadaşım Nevra'nın 1.Levent'deki çiçeği burnunda eczanesi Eliz Dora'ya uğradım. Eliz Dora, Nevra'nın dünya şekeri kızının adı. Eliz Dora, Duru'nun da okul arkadaşı. Cumartesi günleri beraber Kindyroo'ya gidiyorlar. Annesi Nevra ise benim üniversiteden çok sevdiğim arkadaşım Selva'nın kardeşi. Kardeş dediğime bakmayın siz Nevra aslında benden bir yaş küçük. Biz İktisat Fakültesinde okurken o da Eczacılık'da okuyordu. Bölümlerimiz de mekan olarak çok yakın olduğu için ve genelde biz kızlar hep biraraya gelip eğlenmeyi sevdiğimiz için Nevra da bir
kardeş değil de hep bir arkadaş olmuştur bize. Şimdi ise daha fazla şey paylaşıyoruz kendisiyle; kızlarımızın da bunda payı büyük tabi. Ne de olsa aralarında sadece 2 ay var.
lardık, nereye gitsek, nerede yesekdi o zaman dertlerimiz. Şimdi ise kızlarımız, evimiz, işimiz, hayat koşturması konularımız. Ama yine çok keyifli yine dolu dolu. 
niyor. Tabi eve gelmesi zor oluyor ama çok yorulduğu için de bir güzel saatlerce uyku çekiyor. Öğleden sonra arkadaşlarımızın evindeydik. Geçen hafta bahsettiğim Naci ve Ayşe ile bu hafta tekrar buluşup bu kez Nur ve Hüseyin'lerdeydik. Aynı Ayşe gibi Nur da Erkan ve benim ortak arkadaşımız. Çok şey paylaştık onunla da. Evlendi evlenecek derken şimdi harika bir de kızları var: RÜYA. 3 aylık kendileri ve tam bir cimcime. Tabi yaş olarak en küçük Duru ve Rüya idi. Ama bizim kocaman beyler daha bir çocuktu. Erkan'ın sürekli kızlarla uğraşıp, vır vır etmesi, Naci'nin bir türlü uğraşmaktan sıkılmadığı eşi Ayşe ile didişmesi, Nur'un ise sürekli Erkan'ın laflarına cevap yetiştirmeye çalışması gerçekte
n bana vaktin nasıl geçtiğini hissettirmedi. Ama şurası bir gerçek ki, arkadaşlığımız her geçen gün büyüdü, genişledi. Şimdi kızlarımız da katıldı bize. Gerçek dostlarımız onlar bizim. İsterse yıllar geçsin yüzyüze görüşmeden, karşılaştığımız anda biliyorum ki, herşey kaldığı yerden devam eder. Dostluk da bu değil midir zaten?

Oldum olası yememişimdir. Hep görünce kaçmışımdır. Çok da faydalı olduğunu bildiğim halde bir türlü ısınamamışımdır... PIRASA. Hayatımın kabusu. Ama artık bir anneyim ve sebzelerin hepsini ben sevmesem bile Duru'ya yedirmem lazım. Bir formülü olmalıydı pırasayı sevmemin. Duru ve Erkan bu tadı ben sevmesem bile bilmeli. Allahtan çevrem geniş ve hemen hemen herkes pek marifetli. Nazan, annemin kuzeninin eşi, bu marifetli kişilerden biri. Ge
çen onlara gittiğimizde bize bir pırasalı börek yapmıştı tadı damağımda kalmıştı. Tarifini almıştım neyse ki. Bugün bizimkilere güzel bir börek ziyafeti çekmenin zamanıydı. Hemen pırasamı, havucumu yıkadım. Bir güzel havucu rendeledim, pırasayı rondoda incecik kıydım.Tavuğumu haşladım, parça parça didikledim. Önce havucu biraz yağ ile tavada öldürdüm. havuç daha geç piştiğinden önce koymanızı tavsiye ederim. Daha sonra rondodan geçirilmiş pırasaları ekledim.
Bir güzel renkleri dönene kadar pişirdim. Biraz tuz ve pırasanın tadını biraz değiştirsin diye bir tatlı kaşığı tozşeker ekledim. Haşladığım ve didiklediğim tavuğu da katıp iyice karıştırdım. Bir yufkayı açıp , karışımın üçte birini yufkanın üstüne serip, rulo halinde sardım. Diğer kalan iki yufkayı da aynı işlemlerden geçirip yağlanmış yuvarlak tepsiye içeriden dışarıya doğru gül şeklinde sararak koydum. 1 çaybardağı süt. 1 çay bardağı zeytinyağ ve 2 yumurta karışımını böreğin üstüne döküp fırında bir güel pişirdim. Çıtır çıtır böreğim hazırdı. Çocuklar için çok besleyici ve çok lezzetli. Sizin evde de pırasa biraz üvey evlat ise bu böreği tavsiye ederim. Erkan ancak akşam böreğin son dilimini yerken pırasalı olduğunu anladı. Tabi yukarıdaki taze sebzeler, börek haline gelene kadar ne aşamalardan geçti buyrun görün. Haaa malzemelerin ölçüsü tamamen uydurma. Benim elimde 3 tane havuç, 3 sap da pırasa vardı. Bir de kemiksiz tavuk göğsü aldım. Hepsi bu. Tabi 3 tane de yufka.
Uzattığım elimi tutacak
çocuk, genç yaşlı, herkesin paylaştıkları vardı. Güzel bir gündü.


ul Modern Sanat'a gittik. Malesef bir türlü vakit bulamamıştık bu güzel kurumu gezmeye.

ım bugüne kadar. Burcularla daha sonra bize maç izleme umuduyla geldik daha doğrusu Erkan ve Ergun geldilerrrrrr. Sonuç hüsran; geç kalmışız satın almakta. Bu işten en karlı çıkanlar tabi bayanlar ve çocuklar oldu. Biz iki arada bir derede dedikodu yaparken Bulut ve Duru da oyuncaklara dalıp pek eğlendiler. Ama benim cadı kızım "Memmm memmm" diyerek tüm oyuncakların kendisine ait olduğunu elli kere Bulut' a hatırlattı ama allahtan Bulut onu pek takmadı. Bulut Burcunun ikinci oğlu. İlki Doruk ve o artık bir abi. Bakmayın daha ikiye gidiyor ama gerçekten o kadar çok bebek doğdu ki ondan sonra... kaç tane çocuğun abisi şimdi. Bulut ile Duru'nun arasında 4 ay var ve bugün gördüm ki iki kardeş gibiler. Onları görünce insan yaşama sevinci doluyor o kadar masum, o kadar güzel, o kadar doğallar ki. Hep böyle kalsalar keşke hiç büyümeseler dedim bu akşam onlara bakarken. Hep böyle kalsalar, hep böyle doğal hep böyle cana yakın..
sanmayın. Önce ölçülü suyu, sonra unu ve en son da mayayı koyuyorsunuz makineye. İstediğiniz seçimleri yapıyorsunuz menüden; ben normal ve açık renk tercihini yaptım. Sonra da başlat düğmesine basıyorsunuz ve hepsi bu. Üç saat sonra ekmeğiniz hazır. Dilerseniz akşamdan malzemeyi koyup, ayarlarını yapıyorsunuz ve sabaha sıcak ekmek olarak hazır. Zeytinli, cevizli, kuru domatesli.... ya da yaratıcılığına bağlı her çeşit ekmek yapmak mümkün. Çok da ekonomik, yaptığımız ekmeği hiç bayatlamadan 4 gün yedik. Kişi sayısına ya da iştah durumuna göre bu rakam artıp azalabilir tabi. Biz bu kadar çabuk tüketeceğimizi hiç düşünmemiştik doğrusu.

uş.
İşte İzmir'de son günümüz. Pazartesi oldu ve Alp ile Bahar işe gitti. Ne güzel yine pırıl pırıl güneşli bir hava. Teyzem, Duru ve ben sabahtan çıkıp Karşıyaka turu yaptık. Kız kıza gezdik; uzun zamandır büyük teyzemle de bu kadar vakit geçirmemiştik. Teyze demek ana yarısı demek. Zaman zaman da bahsettiğim gibi benim dört teyzm var. Hepsi de dünya tatlısı. Yüksel Teyze'min İzmir' de olması da bizim için çok iyi oldu.. İzmir demek, yemek demek oldu bu sefer. Bu son günümüzde de kuralı bozmayalım dedik ve yine soluğu İzmir'in güzel kafelerinde aldık. Biz pastalarımızı yiyip karamelli cafe lattelerimizi içerken Duru da oyun
parkında doyasıya oynadı. Eh İzmir' e gelip kumru yemeden dönmek olmaz. Kumru İzmir ve Çeşme'nin meşhur sandviçi. İçine salam, sosis, sucuk, domates, kaşar koyuluyor ve özel sandviç ekmeğinde sunuluyor. Duru uyurken ben de Bostanlı sahilinde Kumrucu Şevki' den kumrularımızı aldım; teyze-yeğen balkon da hem kumrularımızı yedik hem de kumrular gibi dedikodu yaptık. Arkasından da kahvelerimizi içiyorduk ki Duru uyandı ve dönüş maceralarına doğru biz yola koyulduk.
İzmir' e gelince Venedik Pizza' ya uğrayıp da pizza yemeden dönmem. Benim bildiğim Alsancak Venedik Pizza'nın ikinci şubesi Bostanlı' da Bahar'ların evinin köşesinde açılmış. Akşam hep beraber harika bir yemek yedik, tabi Bahar'la ortak arkadaşımız Nazlı'nın da İzmir'de olması ve bize katılması bir başka süpriz oldu benim için. Nazlı iş için Antalya' ya yerleştiğinden beri öyle pek sık görüşemez olmu
ştuk. Venedik Pizza gerçekten adından da belli olduğu gibi Venedik'teki gibi pizzalar yapıyor, bir de canlı müzikleri vardı cumartesi akşamı. Çok güzel çok keyifli bir akşam oldu. Ardından yediğimiz kuplar daha doğrusu onların yiyip de benim Durunun peşinden İzmir caddelerinde koşturmak zorunda kaldığım anlar ise unutulmayacaklar listesine eklendi bile...
İşte güne başladık... İzmir çok sıcak. İzmir çok güzel. İzmir canlı, cıvıl cıvıl. Evet maceralı bir uçak yolculuğundan sonra, güzel bir güne başladık Duru ile.... Kuzenim Bahar ve Alp bizi harika evlerinde ağırlıyorlar ve bu sabah 7 de kalkıp biz onları uykularından alıkoyduk... Saat 8 de Duru artık bağırmaya başlayınca onu kaptığım gibi sahile koştum... Herkes sahilde sabah cimnastiği yapıyordu; koşanlar, yürüyenler.. Biz de anne kız çocuk parkında koşturduk. Duru artık kaydıraktan tek başına kayıyor, salıncaktan kendi inebiliyor. Kuşlara ekmek verdik, deniz havası aldık. Bizimki fazla enerji buldu ki, bugünkü Alsancak gezimizde bizi biraz yordu. Öğlen yemeğinde Bostanlı' da Reci's adlı cafede oranın meşhur lavaş pizzasından yedik. Daha sonra istikamet Alsancak. Çok özlemiştim Alsancak turlarını ama malesef sevgili Duru bana hiçbiryeri gezdirmedi. Ağlandı, sızlandı. Sir Winston Cafe imdadımıza bir az olsun yetişti; biz kahvelerimizi içip pastalarımızı yerken Duru da yerlerde süründü, duvarlara çıktı, balonculara baktı...