Saturday, November 12, 2011

Karadağ/Montenegro

Eurovision şarkı yarışmasında adını çok sık duyduğum Montenegro’nun Karadağ olduğunu bu gezide öğrendim. Yıllar öncesinin bana göre marka olan ülkesi Yugoslavya’nın parçalanmasından sonra ortaya çıkan mini devletlerden biri olan Karadağ, son yıllarda Kotor ve Budva şehirleri ile dünya sosyetesinin gözde yerlerinden. Karadağ 2008 yılına kadar dünyanın en genç devletiymiş ama Kosova bu özelliğini ondan artık devralmış durumda. Gerek yaz gerek kış turizmine uygunluğu bakımından Karadağ, Balkanların İsviçre’si olma yolunda. Nüfusu 700 bin olmakla beraber yazın bu sayıyı kat be kat geçiyordur herhalde. Hırvatistan sınırını geçtikten sonra ilk geçtiğimiz şehir Igalo oldu. Kaplıcalarıyla ünlü bu şehir biraz bizim Yalova’yı andırıyor. Perast’a gideken gördüğümüz manzara, yeşilin tonları, denizin güzelliği, şirin köyler adeta büyüledi bizi. Balkanlar dağlık bir bölge olmasına rağmen Karadağ bol yeşili olan bir bölge. Perast şehrinde bizim en çok ilgimizi çeken insanların uzun boyu oldu. Her üç insandan biri öyle böyle uzun değil, 2 metre en azından. Sonra öğrendik ki, Balkanların en uzun boyluları Karadağlılarmış hara Avrupanın en uzun insanları Hollanda ve Karadağ’dan çıkarmış. Ee Hidayet Türkoğlu’ndan
belli değil mi? Bu küçük ülkenin uzun insanları hakikaten çok enteresandı. Perast’ta otobüsten inip karşımızdaki iki adadan -St.George ve Meryem Ana ikonunun bulunduğu ada- birine binmek üzere bir motora bindik. Adalardan St.George, doğal oluşmuş ada, çökelti sonucu. Biz buna gitmedik buraya ziyaret yok. Diğeri, sonradan yapılmış ada sanki bizim Kız Kulesi. İçinde Meryem Ana ikonusu bulunan adadan manzara da harika. Manzarası, havası, saat kulesi ile
bir kültür mirası olan Perast, Unesco tarafından koruma altına alınan şehirlerden biri. Perast’ı görmeden Karadağ’ı gördüm dememek gerek. Peras’tan Kotor’a doğru yola çıktık ve yol tam 25 dakika sürdü. Kotor körfezine geldiğinizde kendinizi bambaşka hissediyorsunuz. Dört koyun birleştiği yer olan Boka Kotorska yani Kotor Körfezi tam bir doğa harikası. St. Tropez, Çeşme karışımı olan şehir, bugüne kadar yurtiçi ve yurtdışından GÜZEL diye nitelendirdiğim şehirlerin ilk sırasında yer alacak gibi. ‘Kendimize ait olanı vermeyiz ama başkalarının olanda da gözümüz yok’ . Üzerinde eski Yugoslavya başkanı Tito’dan alıntının olduğu şehir kapısından içeri girdiğinizde kendinizi Venedik’te sanabilirsiniz, şaşırmayın. Tek fark burada kanallar yok. İlk girişte yer alan meydanda hemen sola dönüp başınızı kaldırdığınızda Balkanların en uzun balkonunu (35m.) görebilirsiniz. Meydanda kalabalık kafeler, taş evler, kiliseler bize buranın
her daim yaşadığı hissini verdi. Şehrin kale içinde dolaşırken kaybolmak çok zevkli, dar sokaklardan geçip geniş meydanlara çıkmak, kendinizi ayaklarınızın gittiği yere bırakmak hakikaten çok keyif veriyor. Bu arada şehirde aynı Dubrovnik gibi evlerin binaların panjurları hep yeşil ama gezi boyunca bunun sebebini hiç kimseden öğrenemedim maalesef. Yugoslavya döneminde ‘Ekim Meydanı’ denilen yer, saat kulesi,Katolik Kilisesi ve utanç abidesi en görülesi yerler bence Kotor’da. Yazın mutlaka çok daha başka oluyordur burası. Deniz, doğa, gece hayatı hepsi çok canlı yaşanıyor belli ki. Boşuna dünya jet sosyetesi burada tatil yapmıyor. Şehrin bu kadar güzel ve etkileyici olmasında bayan belediye başkanı ve yine bayan başkan yardımcısının payları büyük bence. Meydandaki kafelerden birine oturduk ve giren çıkan insanları resmen
seyre daldık. Ama daha önümüzde Budva vardı ve bu seyir çok uzun süremedi. Budva-Dubrovnik arası aslında 135 km. ama biz kademe kademe durarak gezdiğimiz için akşamüstü olmuştu Budva’ya girdiğimizde. Önce çok anlamadık, normal binalardan oluşan bir şehirde indik ve yürümeye başladık ki önce bir sahile geldik. Limanı, kumu, balıkçı restoranları ile sanki Antalya’daydık.
Biraz yürüyüp kale kapısından girip eski şehirde yürümeye başladık ki burası
tam bir antik şehir. Yaklaşık 10.000 nüfusu olan şehir bol miktardaki ‘sobe’ tabelalarından
anlaşıldığı üzere yazın çok turist çeken bir yer. Sobe bu arada kiralık oda
demekmiş. Madonna da geçen yıl burada konser vermiş ve sonrasında tatil yapmış.
Şehir 2500 yıllık geçmişiyle Adriyatik Denizi kıyısındaki en eski yerleşim
yerlerinden biri. Aynı Kotor’da olduğu gibi kale içinde dar sokaklarda gezerken
bir anda kendinizi kocaman bir meydanda bulabilirsiniz. Ortaçağ’dan günümüze
kadar gelmiş Stari Budva, Karadağ ve Balkanların en güzel tatil köşelerinden.

Dubrovnik’in kardeşleri denilen Perast, Kotor ve Budva için
Karadağ’a gitmeye değer mi? Kesinlikle değer….

No comments: