Monday, July 06, 2009

Cote d' Azur - Nice


Cote d’ Azur, yani Fransız Rivierası yani Güney Fransa ya da Azur mavisi kıyısı, ne derseniz deyin hem insana huzur veren hem yeşil hem mavi hem tarih hem modernizm hem kültür hem ihtişam hem… hem… hem…her şeyi bir arada sunan harika bir tatil mekanı. Bizim zaten hoş vakit geçirmek için çok kararlı yola çıkmamızdan mı yoksa havanın güzelliğinden mi bilmem, uzun zaman hafızamızdan silinemeyecek anlarlarla dolu bir tatil oldu. Gitmeden önce araştırdığımız ve mutlaka görmek istediğimiz yerlerin hepsine gitmekle beraber fazladan yani sonradan çıkan yerleri de iyi ki gördük diyorum şimdi bu satırları yazarken. Fransız Rivierası denen yer, Cannes’dan Menton’a kadar uzanıyor ve Paris’ten sonra Fransa’nın ikinci büyük turizm merkezi. En büyük kent de bizim de konakladığımız ve üs olarak kullandığımız Nice. Fransanın ikinci büyük havalimanı olan Nice Cote d’Azur’a inerken gerçekten de muhteşem Promenade des Anglais – İngilizlerin Gezinti Yeri – sahili insanın içinde büyük bir heyecan yaratıyor. Havalimanı denizin üzerine inşa edildiği için son ana kadar uçak sanki denize iniyor hissine kapılıyorsunuz ve tabi kilometrelerce uzanan bu sahilde denize girerken de uçakların iniş ve kalkışlarına çok yakından şahit oluyorsunuz. Uçaktan inip meşhur 98 numaralı otobüsle şehre çok kolay gelebiliyorsunuz amma velakin biz biraz şehrin içinde tur attıktan sonra koskocaman meydanda duran otelimizi nedense zor bulduk.

Nice bence İzmir’e çok benziyor, aynı Kordon Boyu gibi burada da Promenade Des Angles var ama farkı her yerden denize girebiliyorsunuz. Otelimizin önündeki caddeyi geçtiğimiz anda denize kolayca ulaşabiliyorduk ki, büyük şehirler için büyük lüks bu dediğim. Tam beş kilometrelik bir sahil ve canınız nereden isterse oradan denize girebiliyorsunuz. Bazı plajlar halka açık buralara bedava giriyorsunuz, bazıları da oteller ait ve buraya günlük yaklaşık 15 euro ödeyerek girebiliyorsunuz. İster tam gün kalın ister beş dakika fiyat değişmiyor. Bu ücret karşılığında şezlong, şemsiye ve de duş yapma şansınız var. Halk plajları da en az onlar kadar temiz , çok güneşli vakitte gitmezseniz şemsiyeye de ihtiyacınız olmuyor.

Nice’e gittiğimiz gün evliliğimizin dokuzuncu yıldönümünü kutladık harika bir akşam yemeği eşliğinde. Nice’de deniz mahsulleri İstanbul’a oranla çok daha uygun fiyatta. Vieux Nice yani Eski Nice denilen bölgede akşam tüm cadde restoranların masalarına ayrılıyor ve cıvıl cıvıl…Harika giyimli insanlar, tertemiz sokaklar, kibar davranışlar… hepsi insana gerçekten de bir rahatlık veriyor. Akşamki yemek, gündüz uçaktan iner inmez yaptığımız şehir turu, şehre panoramik bir bakış için tırmandığımız Castle Hıll’den sonra çok yorgun olmamıza rağmen Nice’in en büyük kumarhanesi Casino Ruhl’a uğramadan edemedik ve biraz oyunları seyrettik. Biz kim kumarhane kim…..uykumuz o kadar çoktu ki, herhalde ruhsuz halimizi görenler bizim orada ne aradığımızı da merak etmişlerdir.

Nice deyince fıskiyeleriyle aklımda kalan ünlü Massena Meydanından bahsetmeden olmaz. Otelimizin hemen arkasında kalan Place Masssena diye bilinen bu meydandan neredeyse her gün geçtik. Akşamları Massena Meydanına çıkmak için geçtiğimiz ve sadece yayalara açık olan Zone Pietonne’de gündüz bir sürü dünyaca ünlü mağazayı gezip, değişik kahveleri tatmanız mümkün. Nice’de alışveriş deyince Place Massenanın kuzeyinde yer alan Jean Medicine geliyor akla. Fransızların ünlü çok katlı mağazası Galeries Lafayette’den tutun da Darty gibi tanıdık mağazalara kadar hepsi burada.

Nice’de inanılmaz sayıda park ve bahçe var. Mavinin her tonunu denizinde görebildiğiniz gibi, yeşilin her tonunu da doğasında , canlı renklerin hepsini çiçeklerinde bulabilirsiniz. Promenade Des Anglais’in sonununda yer alan dünyaca ünlü Hotel Negresco’nun hemen yanındaki Massena Müzesinin bahçesi de görülmesi gereken yerlerden biri bana göre. Ayrıca Nice de olup da nereyi görmem gerekir derseniz, Rusya’dan sonra en büyük Rus Kilisesini burada görebilirsiniz. Tren istasyonunun birkaç sokak ötesinde bulunan kilise, Nice’in en çok turist çeken yerlerinden biri.

Cours Saleya adı verilen bölge açık pazarların yanında gece kulüpleri, barları ve canlı müzik yapan kafeleriyle de ünlü. Burada olup da eğlenmemeniz mümkün değil. Ayrıca ünlü çiçek pazarı da burada .

Nice de hiç aç kalmayacağımı bilmek ayrıca iştahımı açtı diyebilirim. Her kültüre uyan yemek çeşitleri ve özellikle Türk mutfağına yakın olması bize hiç sorun çıkarmadı. Küba ve Prag deneyimimden sonra Nice bize çok iyi geldi. İtalyan pizzalarını aratmayacak kalite ve tattaki pizzaları, midyeleri, her türlü deniz mahsülleri, pannini adını verdikleri krepleri, soğuk sandviçleri, salataları ile Nice tam bizlik.

Kısacası Nice, Fransız Rivierasını gezmek için bizim ilk seçtiğimiz şehir. Sırada Monako-Monte Carlo var. İkisi farklı şehir zannetmeyin, sırrını açıklayacağım ama şu an Sapanca’da gün batımını kaçırmak istemiyorum, kıpkırmızı güneş yavaş yavaş gidiyor ve gün boyu yağan yağmurdan sonra pırıl pırıl açan hava, ‘beni kaçırma’ diyor.

No comments: