






İşte hafta sonu tatilimiz başladı.. Aslında Erkan da bizimle olacaktı ama malesef işlerinin yoğunluğundan o yarın bize katılacak. Sabah 8:30 da Tayfun, Berrin, Can, Duru ve bendeniz Abant'a doğru yola çıktık. Keyifli ve bir o kadar da heyecanlı (Tem'in ortasında benzinimiz tükenince bir hayli stres yaşadık da....) bir yolculuktan sonra Abant'a vardık.... Yol boyu bizi karşılayan manzarayı görünce gölün kenarındaki otelimizin nasıl olacağını tahmin etmek çok da zor değildi aslında.
kendini bulmuş.. Otelin kış bahçesinde (otel fotoğraflarını ilerleyen yazılarımda görebilirsiniz) elimde taze demlenmiş çayım, şimdi çok moda olan ayaklı sobalar, pırıl pırıl bir hava.....Cennet bu olsa gerek. Huzur buluyor insan bu eşsiz doğa karşısında insan. Ne kadar uzağım düne....
Bizim hala bir dijital fotoğraf makinemiz yok.... Sitede gördüğünüz fotoğafların çoğu kalitesinden de anlaşılacağı gibi cep telefonumdan çektiklerim. Güzel olanlar ise normal fotoğraf makinemizle çekip tab ettirene kadar beklediklerim... Bu yüzden geçtiğimiz hafta sonu gezdiğimiz, yeniden keşfettiğimiz iki yeri size ancak gösterebiliyorum. Bunlardan ilki, Anadolu Kavağını geçtikten sonra artık Karadeniz'e açılan noktadaki Poyrazköy... Gerçekten İstanbul'un gürültüsünden kaçmak ama Anadolu Kavağının da o sürekli peşinizde koşan balıkçılarından kurtulmak için Poyrazköy'e gidin derim. Muhteşem bir deniz (yazın plajı harika oluyormuş), salaş birkaç balıkçı, kumsal, sessizlik...Giderken Anadolu Kavağının üstündeki Ceneviz Kalesini
de görmeyi ihmal etmeyin... Burası artık Marmara Denizi'nin bitip Karadeniz'in başladığı yer. Yıllar önce üniversiteden mezun olduğumuz gün arkadaşlarımızla gitmiştim en son. Tam 9 yıl sonra eşim ve çocuğumla gittim. Ve o zaman üniversitede hocam olan, şimdi ise arkadaşım, dostum, eşimin ortağı, iş arkadaşım, patronum ve daha pek çok sıfatla her zaman yanımda olan Tayfun, eşi Berrin ve dünya tatlısı oğulları Can ile gittik. Bakalım 9 yıl sonra gidebilecek miyim? Kimlerle, nasıl????

etmedi..
İşte nihayet uzun zamandır yapımı devam eden Avrupa'nın en büyük, dünyanın ise Michigan dan sonraki en büyük ikinci alışveriş merkezi Cevahir hafta sonu açıldı...Çok büyük olduğu sadece sekiz saatte ancak alışveriş kısmının gezilebildiği, 85 tane yürüyen merdiveninin olduğu, duvar saatinin rakamlarının herbirinin sadece üç metre boyunda olmasıyla dünyanın en büyük duvar saati olduğunu duymuştum ta ki bugün işi çıkışı bir yarım saatlik uğrayana kadar....Gerçekten yarım saatte sadece bir katının üçte birini gezebildim, acelem vardı ve
asıl amacım, Dubaide alışveriş yaptığım ve çok beğendiğim malesef Türkiyede bulunmayan BERSHKA mağazasının ilk defa burada açtığı mağazasını görmekti...Evet mağazayı buldum ve gerçekten burada da açıldığı için çok mutlu oldum.. Fiyatları, renkleri ve spor kıyafetleriyle gerçekten bana çok hitap eden bir mağaza burası, tavsiye ederim...
Uzun zamandır annemin bizi iftara çağırma operasyonu tamamlandı ve hem Mehmet'in hem de Barış ın doğumgünlerini de kutlama organizasyonları birleştirilerek hep beraber annemlerde buluştuk... Uzun zamandır yapmak istediğim çikolatalı ayva tatlısını da bu sayede yapıp iftar sonrası midelerimize indirecektik. Ama bir de ne göreyim tatlı menüsü acayip dolu: kabak tatlısı, fıstıklı baklava, güllaç, kestaneli doğumgünü pastası.. Bizim ayva tatlısına beklediğim ilgi gösterilmese de vallahi tadı pek güzeldi... Hele mısır çarşısından alınan kaymakla
çok güzel olmuştu...Annemin kabak tatlısı da gerçekten takdire şayandı.. Eh pek tabi ki sadece tatlı yoktu... Güzel bir mercimek çorbasıyla açılışı yaptık...Ardından etli lahana sarması ve pastırmalı paçanga böreği.... Zeytinyağlı barbunya ve bademli pilav a annemin eli değince pek başka güzel olmuş.... Çaylar, çeşit çeşit kahvaltılıklar, ramazanın tadı ve bereketi çok başka oluyor. Lahana dolmasını annem kadar güzel yapan daha hiç görmedim... Bizim klasik yemeğimiz oldu artık.... Anneme yemeğe gidince onun daha önceden bize "ne istersiniz" sorusuna hep aynı cevabı veririz..Canım benim o da hiç üşenmez... Ailecek yenilen yemeğin tadı, sohbetle içilen çayın keyfini başka yerde bulabilir misiniz? İşte böyle bir akşamdı bu akşam...Tabi Duru da cilasıydı bu güzel ortamın; yaptığı taklitlerle, çıkardığı seslerle ve ANNNEEEE diye çığlıklarıyla neşe kattı hepimize.

Kreması İçin
Üstü İçin

beklerken vapuru kaçırıverdim. Olsun daha erken ve hiç acelem yok şöyle bir boğaz manzarası hiç fena olmaz dedim ve kendime tam denize sıfır bir bank buldum... Seviyorum bu şehri, denizini, kulesini, kalabalığını, kargaşasını, stresini...
Günümüz çocukları neden çok akıllı oluyor neden herşeyi biliyor işte yandaki fotoğraf bunun yanıtını fazlasıyla veriyor sanırım. Bizim Duru hastanede yatarken zaman zaman gözünü açtığında LA LA !!! LA LA diye sayıkladı durdu. (Hakkını yemeyim ilk anne sonra la la diyordu) 
Bu kelimeyi artık hayatım boyunca hiç aklımdan çıkarmayacağım ve ne zaman duysam bu ekim ayı gelecek aklıma... Son yazdığım yazı ve Durucuğumun o çeşit çeşit fotoğraflarından sonraki gün hayatımız bir anda değişti... Nereden bilebilirdik ki önümüzdeki birkaç gün hastanelerde geçecek....
etli bıcır bıcır konuşam kızımın kafası yerden kalkmıyor tek bir kelime edemiyordu.... Yorgunluktan ayakta duramıyor bırakın koşmayı yürüyemiyordu... Bu arada ağzına da lokma girmiyordu.... Ve işte cumartesi doktorunun telefonu..... Malesef Salmonella çıktı........ Yani tifo mikrobu.....