Monday, October 24, 2011

KARADUT

Bir zamanlar birbirlerine âşık iki genç vardı. Kızın adı Tispe, delikanlının ki, Piremus idi. Yan yana evlerde otururlardı; birlikte büyüdüler ve çocukluklarından beri birbirlerine âşıktılar. Aileleri bu aşka karşıydı. Ama onlar, bu derin sevgiden vazgeçemiyorlardı . Bir gece, gizlice ormandaki ağacın altında buluşmaya karar verdiler. Tispe, ağaca Piremus'tan önce varmıştı. Uzaktan ağzından kanlar akan kocaman bir aslan gördü. Korktu; hemen yakındaki bir mağaraya saklandı. Ama koşarken boynundaki eşarbı düşürmüştü. O sırada Piremus geldi. Kocaman aslan, biricik sevgilisi Tispe'nin eşarbını parçalıyordu. Tispe'nin öldüğünü düşündü;onsuz yaşayamazdı. Belinden hançerini çıkardı ve göğsüne sapladı. Cansız bedeni kanlar içinde yere düştü. Tispe korkusunu yendi; mağaradan çıktı. Ağacın altına geldiğinde o korkunç sahneyle karşı karşıya geldi. Piremus'un cansız bedeni yerdeydi; elinde Tispe'nin düşürdüğü eşarbını tutuyordu. Piremus'un, kendisinin öldüğünü sanıp, canına kıydığını anladı. Bir an bile düşünmeden hançeri alıp göğsüne sapladı. Ölüm bile onları ayıramadı. Bedeni, Piremus'un vücudunun üzerine düştü.Ve Tanrı, o yüce aşkı ölümsüzleştirmek amacıyla, bu çiftin buluştuğu ağacı onlara adadı.Piremus'un kanını bu ağacın meyvelerine, Tispe'nin gözyaşlarını ise, ağacın yapraklarına verdi. O günden beri, karadut ağacının meyvesinin çıkmayan lekesini (Piremus'un kan lekesini), dutağacının yaprakları (Tispe'nin gözyaşları) temizler...Bilir misiniz, karadutun lekesi çıkmaz ama elinize ağacın yaprağını alıp ovuşturursanız, o lekenin çıktığını görürsünüz.

Tuesday, October 11, 2011

Sonbaharda Bozcaada

Yazın gelen insan selinin arkasında bıraktığı sessiz,ıssız, biraz hüzün daha çok dinlenmişliğin hissedildiği Bozcaada, sonbaharda mutlaka ziyaret edilmeli.


Begonvillerin hala canlılığını koruduğu arnavut kaldırımlı sokaklarda yürünmeli, kedilerin tüm yaz yemekten doydukları için her buldukları yerde miskin miskin yatışları keyifle izlenmeli, Çiçek Fırın'dan damla sakızlı bademli kurabiye alınıp, Çınaraltı kahvede tahta sandalyelerden istediğin birine oturup çay yanında yeme özgürlüğü yaşanmalı, yazın tıka basa dolu olan Ayazma'da Vahit'in Yeri'nde huzurla acele etmeden rüzgarın ve denizin sesi dinlenmeli, Polente Fenerinde rüzgar gülleri eşliğinde gün batımının renklerinde kaybolmalı, Asmalı Meyhane'nin taş plakları eşliğinde Rojida yavaş yavaş yenmeli, sabah gelincik ve domates reçeli eşliğinde denize sıfır kahvaltı edilmeli üstüne sakız likörü eşliğinde kahve içilmeli ve dönüş yolunda vapurdan iner inmez Geyikli'nin tenekelere ekilmiş sardunya ve fesleğen dolu sokaklarında son bir tur atılmalı.


Bunların hepsi sonbaharda mutlaka bir kez yapılmalı ve mümkünse çocuksuz yapılmalı.

Sunday, October 02, 2011

AMİN

Önce herşey bir tutulma ile başladı, bel tutulması. Kızımı almaya gittiğimde arabadan inemedim. Evden güle oynaya çıkıyorsunuz, su balesi yapan kızınızı antreman sonrası çıkışında karşılamak için keyifle arabanıza binip okula gidiyorsunuz ve hop tutuluyorsunuz. O gün zor bela geçiyor. Ertesi gün ağrıdan ne yatabiliyorsunuz ne kalkabiliyorsunuz ne eğilebiliyorsunuz..hani iki büklüm olmak vardır ya onu bile yapamıyorsunuz, iki büklüm olabilmek için uğraşıyorsunuz yok olmuyor. Ankara'dan çok sevdiğiniz ve uzun zamandır görüşmediğiniz arkadaşınız arıyor ve üzülerek buluşamayacağınızı söylüyorsunuz, hayatınız sekteye uğramaya başladı işte. Yürüyerek doktora gidiyorsunuz ağrı içinde. Kas spazmı diyor ilaç veriyor biraz bekleyelim diyor. Bekliyoruz bekliyoruz bekliyoruz geçmiyor, ağrı belden karına, karından bacaklara yayılıyor. Gece uykunuz kalmıyor, sabah uyanmanız hayal. Herşey size bakıyor, okula gönderilecek çocuk, iş seyahatine giden kardeşiniz ve onun bakıma ihtiyaç duyan bebişi, bir sürü iş. Hepsini yapmak size keyif verirken yapamıyorsunuz ya da zorla yapıyorsunuz, ağrıyla. Sonra bir anda vücudunuzu döküntüler kaplıyor, ilaç allerjisi sanıyorsunuz eh günde 8 ilaç az değil. Yok geçmiyor, kalkıp acile gidiyorsunuz ağrılarınızdan bahsediyorsunuz, eklemlerinizde gezen berbat ağrı. Döküntüler, vücutta yüksek çıkan iltihap...Romotolog görmeli diyor acil doktoru. O ne? Romotolog kimdir? neyle ilgilidir? Niye olur?



Bu satırları sol kolumda döküntülerimin geçmesi için takılan serum varken sağ kolumla acil bölümünde yazıyorum. Allahım ne mutlu bana sağ kolum serbest, sosyal paylaşım siteme girebiliyorum, şu anda evde piyano dersinde olan kızımın bu hafta hangi parçaları çalışacağını telefonda dinliyorum, şehir dışında olan eşime dakika dakika haber veriyorum üstelik bunları bana kötü kötü bakan hastabakıcıya rağmen yapabiliyorum. Herşeyi hala kontrol edebiliyorummmm. Hala özgür olmak için direniyorum, sırada romotologlarla tanışmalarım var. Bakalım daha neler göreceğim, ama ne olur onlar da kontrol edebileceğim şeyler olsun. Tek duam bu. AMİN.